İktidar yanlısı medyada bazen endişeli yazılar çıkıyor; az sayıda ama medyadaki kötü gidişi dürüstçe yazıyorlar.
Son örnek, Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül’ün, “Yerli medya için tehlike çanları çalıyor” başlıklı yazısıdır. Dünyada da dijital medyanın basılı ve görsel medyayı gerilettiğini hatırlatan Karagül, Türkiye’de durumun daha kaygı verici olduğunu yazdı. Gazetecilik heyecanın öldüğünü, “analiz, yorum ve içerik”üretilemediğini, entelektüel iddia ve araştırma kabiliyetinin kaybolduğunu, hatta “sadece siyasetin dilini tevil etmekten öteye geçilemediğini” belirtti.
Bu durumda “analiz, yorum, dil ve içerik” ve de objektif haber bulamayan kitleler ülke içinde başka mecralara yöneliyor, bu arada BBC, DW, Sputnik gibi “yabancı mecralar”a…
Farklı haber ve yorum
AK Parti ile sıcak kalbi ilişkileri olan Aydın Ünal “AK Parti tabanı dahi haberleri muhalif kaynaklardan öğrenmeye çabalıyor” diye yazarak kalemini bıraktı. (Yeni Şafak, 19 Kasım 2018)
Star Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak’ın “güç zehirlenmesi”uyarısını yapan yazısı da önemli bir veridir. (20 Ocak 2019)
Değerli yazar Kemal Öztürk, gidişatı ilk görenlerdendir. İslami STK’ların iktidarla “ilişkili” hale geldikçe “inisiyatif kullanma, akıl yürütme, artı değer üretme, denetim ve yönetim kabiliyetlerinde ciddi gerileme” görüldüğünü yazmıştı. (Yeni Şafak 3 Ekim 2017)
Öztürk, medya konusunda “her gün aynı gazeteyi takip eden, aynı televizyonu izleyen, aynı kitapları okuyan, aynı mahallede dolaşan ve aynı kişilerle konuşan”kitleler yaratmanın sakıncalarına dikkat çekerek şöyle diyordu:
“Aynı yerden beslenen insanlar, hep aynı vitamini alan vücut gibi, bir yanı gelişirken, diğer yanı zayıflar. Dogmatik zihin böyle doğar.” (27 Nisan 2017)
Hem kutuplaşmanın hem medyada oluşan “analiz, yorum, dil ve içerik”zafiyetinin fotoğraflarıdır bu alıntıladığım satırlar…
Yarın Türkiye’nin düşünce tarihini yazacak olanlar için, bu veriler önemli referanslar olacaktır.
Kamuoyunun sağlıklı oluşması
Medyanın ağırlıklı olarak tek sesli hale gelmesinin sakıncalarını aslında tarihimizden biliyoruz. Bugünkü sorunları iktidar yanlısı bazı kalemlerin de ifade ettiği bu durum, kamuoyunun sağlıklı oluşamaması gibi daha ciddi ve ancak uzun vadede kendini gösterecek sorunlara yol açıyor.
Zaten fikir ve ifade hürriyetinin AİHM içtihatlarında bile “dördüncü kuvvet” diye tanımlanmasının sebebi budur: Kamuoyunun sağlıklı oluşması ancak çok sesli medya ile mümkündür.
Bu yetersiz kalınca kitleler uzun vadede farklı mecralara yönelme ihtiyacını duyuyorlar.
Evet, Batı’da da dijital medya karşısında konvansiyonel medyanın alanı daralıyor ama konvansiyonel medya daha itibarlıdır ve etkilidir.
Trump’ı denetleyen ve dengeleyen, kitleleri de düşündüren gerçek yayın organları gazeteler ve tarafsız haber kanallarıdır.
Çözüm üreten toplum
Medyanın çoğulculuktan uzaklaşarak aşırı siyasallaşmasının en vahim sonucu; sorunlarını bilimsel verilerle müzakere edemeyen, rasyonel ve prensip düzeyinde ortak akla dayalı çözümler geliştiremeyen toplumlar haline gelmektir.
2011’den itibaren ekonomiye yöneltilen “cari açık” eleştirileri medyada daha çok yer alsa ve etkili olsaydı, değil mi?
Anayasa değişikliği konusunda AK Partili Cemil Çiçek’in Meclis başkanlığı döneminde “Uzlaşma Komisyonu”nda çok değerli bilgi ve tecrübe birikimi oluşmuştu. Ama bu devreye sokulmadan, sistem değiştirmek gibi fevkalade özen ve büyük uzlaşma gerektiren bir konuda iki partinin yazdığı metni bir ay içinde Meclis’ten geçiriverdik.
Fransızlar 2008’deki sınırlı anayasa değişikliği için “Balladour Komisyonu”nda uzmanlarla ve bütün tarafların katılımıyla iki yıl çalıştılar, mutabakatla değişiklik yaptılar; yargı bağımsızlığını ve parlamentonun gücünü artırdılar.
Fransız yargısı tartışma konusu olmaktan çıktı.
Asıl mesele budur; kamuoyunun sağlıklı oluşması ve büyük kararların müzakere ve katılımlarla alınması için fikir ve ifade hürriyeti zorunludur, bunun tek yolu da medyada çoğulculuk ve entelektüel kalitedir.
O zaman daha sağlıklı, daha güçlü bir ülke oluruz.
Asla şiddet ve ayırımcılık içermemek kaydıyla, bırakınız yazsınlar, bırakınız çizsinler.