بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَفَلَمْ يَرَوْا اِلٰى مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ اِنْ نَشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْاَرْضَ اَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ۟
Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? Eğer dilersek onları yere geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Bunda, Rabbine yönelen her kul için bir ibret vardır. (34.9)
Şüphesiz İnsan Acizliğinin Farkında Değildir
Allah insanı ufacık bir hücreden yarattı. Ancak insan ki müstağniliğiyle alemleri yaratan Rabbinin vasıflarını eline geçirmeye çalışıyor. Rabbi insanı rızıklandırır, barındırır ona güç ve imkan verir. İnsan ise aldığı nefesi bile Rabbinin dilemesine borçlu olduğunun farkında değildir.
Alemler içinde kum tanesi kadar yer etmeyen, güneşe aya yıldızlara evrenin bilinmeyen zifiri karanlığına bakıldığında korkunç bir acizliği olan insan; bütün bunları yaratan Rabbinin karşısındaki değersizliğinin farkına varması gerekirken ona karşı büyüklenmektedir. Tüm bunlar düşünüldüğünde ekonomik gücün, siyasal iktidarın, insanlar içinde şan şöhret sahibi olmanın hiçbirinin anlam ifade etmediğini görüyoruz. Temelde derdin Müslüman olmak, yani bir kum tanesinin ışıl ışıl parlaması, Rabbine kendini ispat etmesi demek olduğunu anlıyoruz. Dünya hayatının kuşatıcılığı Rabbimizin kuşatıcılığına tercih edilirse ifsada uğramak kaçınılmazdır. İdlal ve ifsad şeytanın görevidir. İnsan ben Müslümanım diyenlerden olup gerçek yükümlülüğünün peşine düşmeli, kulluk vazifesine uyup ifsada yardımcılığı bırakıp düşmanı olmalıdır. Çünkü Rabbimizin azabı çok şiddetlidir.
(İman ve İslam istismarıyla; insanları kendisine, ekibine ve bâtıl partisine değil) Allah’a (Kur’an’ın ve Resulüllah’ın yoluna) çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım (her konuda Müslümanlardan ve İslam ahkâmından tarafım) ” diyenden daha güzel sözlü kimdir? FUSSİLET 33