Bu sıralarda Ukrayna’da devam eden savaşa ek olarak özellikle Fransa’daki ve Filistin’i işgal altında tutan siyonist toplumdaki kitlesel hareketlilik dünya gündemini meşgul eden konuların baş sıralarında yer alıyor.
Fransa’daki olaylara hükümetin emeklilik yaşını kademeli olarak yükseltme amaçlı planı sebep oldu. Olaylar günlerden beri çalkantılara neden olduğu için özellikle turizm sektörünü ciddi etkiledi. Çünkü bu sıralarda kimse bu ülkeyi ziyarete cesaret edemiyor. İngiltere Kralı bile tahta oturduktan sonra gerçekleştireceği ilk yurt dışı seyahatini Fransa’dan Almanya’ya çevirmek zorunda kaldı.
Ancak anlaşıldığı kadarıyla işgalci siyonist toplumda yaşanan olaylar Fransa’daki olayları gölgede bıraktı. Geçtiğimiz pazartesi günü siyonistleri organize eden bazı örgütlerin grev başlatmaları ve gösterilerin artması üzerine işgal rejimi başbakanı Netanyahu’nun yargı reformu paketini askıya aldığını açıklaması, sonra da işgal cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un aralarında anlaşma sağlamaları için iktidar kanadıyla muhalefet kanadını kendi köşkünde buluşmaya çağırmasının ardından şimdilik sükunet sağlanmış gibi görünse de hadiselerin tamamen durduğu ve meselenin çözüldüğü söylenemez.
Irkçı siyonizmin uçlarında duran marjinal grupları etrafında toplayarak hükümet kuran Netanyahu’nun yargı reformu paketine karşı muhaliflerinin kendi taraftar kitlelerini meydanlara çıkarmaları siyonist toplumda ciddi çalkantılara neden oldu. Belki bu toplum, gasp edilen Filistin toprakları üzerinde gayri meşru işgal devletini kurduğu tarihten bu yana kendi içinde ilk kez bu kadar geniş çaplı çalkantıya sahne oluyordu.
Netanyahu’nun amacı yargı kurumlarının yetkilerini sınırlandırarak ırkçı hükümetin işini kolaylaştırmak. Çünkü sicili yolsuzluklarla dolu aşırı ırkçı Şas Partisi Genel Başkanı Aryeh Deri’nin İçişleri Bakanı yapılmasına işgal rejimi Yüksek Mahkemesi’nin itiraz etmesi üzerine yargı kurumlarının, idari mekanizmaya çok fazla karışmasının önüne geçmek amacıyla söz konusu paketi hazırladı. Bu aynı zamanda, aşırı ırkçı terör örgütlerinden yetişme siyonist politikacıların hükümette ağırlığının artmasının önünün açılmasını isteyen marjinal ırkçı partilerin bir talebiydi. Muhalifler ise onlara bu fırsatın verilmesini istemiyordu.
Bu yüzden muhalif partiler Netanyahu’nun paketinin, siyonist işgal rejimini bir dikta rejimine dönüştüreceği iddiasıyla taraftarlarını meydanlara çıkararak ortalığı karıştırmaya başladı.
İşin gerçeğinde siyonist işgal rejimi zaten bir dikta, hatta diktanın da ötesinde bir vahşet rejimidir. Öyle bir vahşet rejimi ki tarihte benzerine az rastlanabilir.
Ama onun sergilediği vahşetten etkilenenler şimdiye kadar, yurtları işgal edilen Filistinlilerdi. Onların mağduriyetleri ise siyonist işgalcinin sağcısını da solcusunu da, aşırı olarak tanımlananını da güya “mutedil” olarak tanımlananını da rahatsız etmiyordu. Filistinlilerin tepesine füze, roket, bomba, mermi kısacası çağımızın bilinen imha ve öldürme araçlarının hepsini yağdırmak serbestti. Fakat iğnenin ucu biraz kendilerine dokununca hemen meydanlara çıktı ve tepelerindeki rejimin diktatörlüğe dönüştüğü çığlıkları atmaya başladılar. Aslında bu hadise siyonistlerin kendileri dışında kimseye “insan” gözüyle bakmadıklarını da gözler önüne serdi.
Siyonist toplumda yaşanan son olaylar, sanıldığı gibi bu toplumun hukuk ve demokrasi duyarlılığından kaynaklanmıyor. İstedikleri yahudilere “demokratik” Filistinlilere ise “demir yumruklu” bir siyonist rejimdir.
Bugün yani 30 Mart, Filistin’de Toprak Günü. Filistinlilerden 21 bin dönüm arazinin gasp edilmesine karşı 30 Mart 1976’da düzenlenen protesto eylemlerine işgal güçlerinin müdahale etmesi sonucu gerçekleştirilen katliamda şehit edilenlerin anılarının yaşatılması ve işgalcilerin toprak gaspı politikalarına dikkat çekilmesi için her yıl 30 Mart Toprak Günü olarak ihya ediliyor. Bu vesileyle Filistin’de işgal rejiminin yahudileştirme faaliyetlerine karşı gösteriler düzenlenmesi planlanıyor.
Ahmet Varol/Yeni Akit