Venhar Cumartesi sohbetlerinin geçtiğimiz haftaki konuşmacısı A.Durmuş idi… Durmuş özellikle “Ahiret inancı” ile “ahirete iman” kavramları arasındaki fark üzerinde durduktan sonra, “Ahirete imanı günlük hayatın içine taşıyabilmek” için bir öneri getirdi.
Ahiret hayatını ayrı bir mekan olarak değerlendirilmemesi gerektiğini ve bu hayatın aslında insan için şuanda başlamış olduğunu vurguladıktan sonra ahiret konusunda bir çok kesimden insanla yaptığı mini anketi de katılımcılarla paylaşan Durmuş’un konuşma metnini sizler için alıntılıyoruz.
GİRİŞ VE DUA
Gecenin karanlığının ardından gündüzü, bulutun arkasından güneşi, zorluktan sonra kolaylığı, meşakkatli bir dünyadan sonra ölümü, ölüm- den sonra bir dirilişi, hesabı ve Ahiret’i yaratıp var eden, iman edip salih amel işleyenleri Cennet’le müjdeleyen, inkârcıları ise Cehennem’le uyaran Rabbimize hamdolsun.
Anlatacak olduklarımızlarda doğrular Allah’a, yanlışlar şahsıma aittir. Şimdiden haddi aştığım kelamlar için Rabbimizden mağfiret talep ederim.
Söyleyeceklerim başta kendi nefsim içindir. Kendim için hazırladığım çalışmayı sizlerle paylaşıyorum.
AHİRET KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMI
Ahiret kelimesinin sözlük anlamı, son ve sonra olandır. Dini inançlara göre ahiret ölümden sonra insanların tekrar dirilmesiyle başlayıp sonsuza kadar sürüp gidecek olan hayata ahiret hayatı ve bu hayatın geçtiği aleme de ahiret alemi veya öteki dünya denir.
KUR’AN-I KERİM’DE AHİRET
- Âhiretle alakalı âyetler sayıca çoktur:
Kur’ân-ı Kerim’de âhiretle, dolaylı olarak ilgisi olan âyetler bir tarafa, sadece direkt alakası olan âyetlerin sayısı bin dokuzyüz civarında olup, hemen hemen Kur’an’ın üçte biri dolayındadır.
- Âhiret hayatının çeşitli safhalarına geniş bir şekilde yer verilmiştirki; bunlara ilerleyen bölümlerde kısaca değineceğiz.
- Bazı sûreler kıyamet günü manasına gelen tabirlerleveya o günde vuku bulan hadiselerle isimlendirilmiştir. Kıyame, Hakka, Karia, Ğaşiye, İnfitar, İnşikak, Tekvîr gibi.
KUR’AN’DA AHİRET GÜNÜNÜ İFADE EDEN İSİMLER
Kur’ân-ı Kerim’de âhiret hayatı ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgili 1.900 civarında ayet olup, hemen hemen Kur’an’ın üçte biri mertebesindedir. Bu tabirleri 3 sınıfta topl
- Kıyamet’in kopması, kainatın tahribiyle alakalı tabirler:
b.Ölülerin diriltilerek kabirlerinden çıkarılmaları ve mahşer yerine sevk edilip toplanmalarıyla alakalı tabirler:
- Âhiret günü manasında kullanılan tabirler:
Âhiret kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de 110 yerde geçer. Kur’ân-ı Kerim’de âhiret günü çok kere, el-yevm (bu gün), el-âhire (âhiret) ve bu ikisiyle beraber, yani, el-yevmu’l-âhir (son gün) tabirleriyle ifâde edilir.
O günde vuku bulan hadiselere delâlet eden bazı isim, fiil ve cümleler yevm (gün) kelimesine izafe edilerek, âhiret gününü ifâde eden pek çok isim türetilmiştir. Yevm tabirine bir isim izafe etmekle teşekkül eden isimleri şöyle sıralayabiliriz:
- Yevmu’l-ba’s, yeniden diriliş günü,
- Yevmu’l-huruc, İnsanların kabirlerinden kalkıp öteki âleme çıktıkları gün
- Yevmu’l-kıyame, İnsanlar Allah’a hesap vermek üzere kıyam ettikleri gün, kalkış günü
- Yevmu’d-dîn, Amellere göre hesap görüleceği gün
- Yevmu’l-fasl ve yevmu’l-Feth, İnsanlar arasında adaletle hüküm verilerek gruplara ayrılacakları gün
- Yevmu’t-Teğâbun, mazlumların zalime, cennetliklerin cehennemliklere üstün geldiği gün,
- Yevmu’l-haşr ve yevmu’l-cem, haşr sevk ile toplanan gün
- Yevmu’l-hîsâb, hesap günü
- Yevmu’l-vaîd, Allah’ın kâfirlere olan vadini gerçekleştireceği gün,
- Yevmu’l-hasre, Kâfir ve isyankârlar için hasret ve pişmanlık günü,
- Yevmu’l-hulûd, Oradaki hayat ebedî olduğu için.
- Yevmu’l-Azife, An be ân o güne yaklaşıldığı için,
- Yevmu’t-Telâk, Buluşma ve karşılaşma günü olduğu için,
- Yevmu’l-Vakti’l-Ma’lûm, Allah katında belli olan vaktin günü olduğu için,
- Yevmu’l-Vaîd, Kendisiyle korkutulan, va’dedilmiş gün olduğu için.
Ayrıca, yevm kelimesine bir sıfat eklenerek yapılmış isimlendirmeler vardır. Bunları da şöyle sıralayabiliriz:
- Yevmun asîr (çetin gün),
- yevmun elîm (acı gün),
- yevmun azîm, yevmun kebîr (büyük gün),
- yevmun ma’lûm (bilinen gün),
- yevmun mecmûun lehu’n–nâs (insanların bir araya toplandığı gün),
- yevmun meşhûd ( herkesin şâhid olduğu, gördüğü gün),
- yevmun muhît (kuşatan gün), yevmun sakîl (ağır gün).
Bir de, âhiret hayatının maddî yönlerine, mekânı haiz olduğuna delâlet eden ed-dâr tabirinin zarf-ı mekân yapılarak zikrolunduğu isimler vardır. Meselâ;
- dâru’l–âhire (âhiret yurdu),
- dâru’l–karâr (devamlı kalınacak, karar kılınacak yer, vatan),
- dâru’l–huld (sonsuzluk diyarı) böyledir
AHİRETİN TANIMI VEYA TANITILMASI İLE İLGİLİ
Artık bundan sonra, ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir? (Tîn 7)
Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz. (Bakara 48)
Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım da görmezler. (Bakara 123)
Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir. (Âli Imrân 30)
Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşünün.) İmdi, yüzleri kararanlara: İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiş olmanız yüzünden tadın azabı! (denilir). Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah’ın rahmeti içindedirler; orada ebedî kalacaklardır. (Âli Imrân 106-107)
Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.(En’âm 160)
İşte bunda, ahiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün (bütün mahlûkatın) hazır bulunduğu bir gündür. (Hûd 103)
Allah dilediğine rızkını bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir. (Ra’d 26)
Dünya hayatında onlara sadece bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha şiddetlidir. Onları Allah’tan (onun azabından) koruyacak kimse de yoktur. (Ra’d 34)
Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür. (İsrâ 21)
Takvâ sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah’ın huzurunda toplayacağımız gün. (Meryem 85)
(İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme. (Şuara 87)
Allah’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur). (Şuara 89)
(Durumu gören kâfirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler. (Sâffât 20)
Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.(Duhân 40)
Her suçlu o gün, çocuklarını, eşini, kardeşini, kendini himaye etmiş tüm akrabalarını, ve yeryüzünde yaşayan başka herkesi yalnız kendini kurtarabilmek için feda eder. (Meâric 11-14)
İnsanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar (İnfitâr 5)
O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah’a kalmıştır. (İnfitâr 19)
O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var! (Fecr 23)
(İşte o zaman insan:) “Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!” der. (Fecr 24)
Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez. (Fecr 25)
Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir. (LEYL 13) 7-8 yerde geçiyor
O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler. (Zilzâl 6)
“Herkesin boynuna işledikleri amelleri dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı önüne çıkarırır (ve şöyle deriz): (Amel) Kitabını oku. Bugün kendi hesabını kendin göreceksin.” (İsra/13-14)
AHİRET HAYATININ AŞAMALARI
Dünya ve ahiret hayatı, insan açısından ele alındığında, başlıca üç aşamadan oluştuğu söylenebilir.
1.İnsanın dünyaya gelişi veya doğması ile başlayıp ölmesiyle sona eren aşama;
2.İnsanın ölümü ile başlayıp tekrar dirilme ile son bulan aşama ki buna “berzah alemi” deniyor
3.Yeniden dirildikten sonra sonsuza kadar giden safha.
Bu aşamalarla ilgili ayetlere göz atacak olursak;
“Sonra insanı öldürür ve kabre koyar. Sonra dilediği zaman onu tekrar diriltir.”
(Abese, 21-22)
“Kendisinde şüphe olmayan kıyamet saati de gelecek ve Allah kabirdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır.” (Hac, 7)
İnsanlığın kıyameti, İsrâfil’in (a.s.) sûra üflemesiyle başlayacaktır (En’âm, 73; Kehf, 99; Tâhâ, 102; Müminûn, 101; Hâkka, 13). İlk sura üfürüşle birlikte, Allah’ın dünya için belirlediği sürenin sonuna gelinmiş ve böylece evrenin ve dünyanın düzeni bozulmuş olacaktır.
Buna Kur ’an, “es-sâ’at” adını vermektedir (En’âm, 31; A’raf, 187).
İkinci üfürüşle beraber insanlar diriltilip hesaba çekileceklerdir. İnsanların hesap vermek için kalkacakları bu ana ise, yevmu’l-kıyâme; yani “kalkış günü” denir. İşte asıl kıyamet budur. Ancak Türkçe’de, yanlış olarak, Kur ’an’da geçen ve evrendeki düzenin alt-üst olduğu o ana (es-sâ’at), “kıyamet” denmiştir. Bu nedenle, yanlış da olsa, artık yaygınlaşıp kullanımı kabul gördüğü için, kıyamet kelimesi, evrendeki düzenin tamamen bozulduğu o an, yani “es-sâat” yerine kullanılmaktadır.
Ahiret hayatı ile ilgili Kavramlar: Yevmüs Saa, Baas(diriliş), ayağa kalkma(Yevmül kıyame), haşr(toplanış), neşr(herkesin hesabı görüldükten sonra gidecekleri yere dağıtma), mizan, azap, mükafat, cennet, cehennem
KUR’AN’DA AHİRETE İMAN
Ayetlere baktığımız vakit genellikle müşriklerin ve kafirlerin ahireti inkar etmelerinde/inanmamalarından bahsederken; Müminler için “Ahirete iman” sözü geçmektedir. Buradan da anlaşıldığı üzere, Müminlerden beklenen inanmanın ötesinde bir şeydir.
Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de (yakînen) kesinkes inanırlar. (Bakara 4)
Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini düşünen ve bunu kabullenen kimselerdir. (Bakara 46)
Bu (Kur’an), Ümmü’l-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler. (En’âm 92)
(Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.(Tevbe 19)
Onlar, (insanları) Allah’ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkâr edenler de onlardır. (Hûd 19)
Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azap hazırlamışızdır. (İsrâ 10)
Biz, Kur’an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz. (İsrâ 45)
Onlar zekâtı vermezler; ahireti inkâr edenler de onlardır. (Fussilet 7)
AHİRET AZABINDAN KORKANLAR
Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükâfat vardır. (Mülk 12)
Hayır! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar. (Müddessir 53)
O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler. (İnsân 7)
AHİRET HAYATI İLE İLGİLİ İFADELER SEMBOLİK MİDİR ?
Ahiret ile ilgili anlatımlarda; İbni Sina ve İbni Rüşd gibi meşşai filozoflar, İsmaili Batıni geleneği ve Yeni Eflatuncu İhvan-Safa filozofları, diğer Dünyaya ilişkin açıklamaların okuyan her insan anlasın diye bu şekilde sembolize edildiğine inanmışlardır. Ancak azap diye bir şeyin sembol olması mümkün değildir. Bu Allah’ın adalet sahibi oluşuna aykırıdır.
AHİRET İNANCI İLE AHİRETE İMAN ARASINDAKİ FARKLAR
İnanç : İnanç, İnanç, gerçekte kesin olan bir şeyin kanıtlanması için ampirik kanıtlar olsun veya olmasın bir kişinin zihninde oluşan duruma verilen isimdir. İnancın tanımlanmasının bir başka yolu ise bunun gerçek olma olasılığına karşı pozitif yönde tutum gösteren bir tutumun zihinsel temsil olarak görülüyor olmasıdır.
İman ise çok daha ötesinde bir şeydir.
İman kelimesinin lugavi manada, “Bir kişiyi söylediği sözde tasdik etmek, doğrulamak, söylediğini kabullenmek, gönül huzuru ile benimsemek, şüpheye yer vermeyecek biçimde içten ve yürekten inanmak” gibi karşılıklarıyla birlikte, bir diğer karşılığının da güvenmek, güvenlikte olmak, güvenlikte kılmak olduğunu biliyoruz.
Mümin de iman eden (her halükarda Rabbine güvenen) kimse demektir.
Âhiret konusu bütün müfessirlerin ittifakıyle, Kur’an’ın asıl maksatlarından birisi olarak kabul edilmiştir.
Kur’an-Kerim’in asıl maksatları, esas mevzuları hakkında değişik tasnifler bulunsa da, pek çok tasnifte, aynı zamanda Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in Mekke dönemindeki tebliğinin de temelini teşkil eder şu üç maksat vardır: Bunlara Usul-ü selase de denir.
- Allah’ın birliği (Tevhid İlkesi)
- Nübüvvet (Rasullere iman) Getirdiği ve öğrettiği ilkeleri anlamak ve yaşamak
- Ahiret yurdu
Gazali, Razi, Muhammed Gazali, Abduh gibi âlimlerin hepsinde Kur’an’daki inanç esasları arasında “ahiret” vurgusu vardır.
Ahirete iman/güven, Rabbimizin bizleri mükellef tuttuğu yukarıda da saydığımız esaslardan biridir. Hatta bu esas, birçok ayet-i kerimede “Allah’a ve ahirete iman” şeklinde, Allah’a imanla birlikte ifadesini bulur. Bir anlamda “Allah’a ve ahirete iman”, imanın temelini oluşturmaktadır.
Andolsun ki esulullah da sizin için Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir örnek vardır. (Ahzab 21)
Allah’a ve ahiret gününe inanan bir milletin babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah’a ve Elçisine düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsin. Allah onların kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile (kalb nuru veya Kur’an ile) desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah’ın hizbi(partisi)dir. Muhakkak ki başarıya ulaşacak olanlar, Allah’ın hizbidir. (Mücadele 22)
Nitekim Bakara Suresinin 62. ayet-i kerimesinde, önemli olanın, bizim kendi kendimizi Mü’min olarak tanımlamamızdan ziyade, Allah’a ve ahirete olan imanımızın salih ameller olarak ete kemiğe Bürünmesi suretiyle, Rabbimiz tarafından bize bu payenin verilmesi olduğu vurgulanır.
Bizler; her ne kadar ahiret ve Dünya’yı farkında olmadan / istemeden birbirinden ayırmış bir toplum olsak da elhamdülillah Ahiret’e ve Dünya’ya bir inancımız var. Fakat vahyin amacı; bazı sahne ve kesitler aktardığı ölüm, kıyamet, ahiret ve hesap günü anlatımlarıyla Mü’minlerde ahiret bilinci oluşturmak, bizim basiretimizi artırıp geleceğe ilişkin hesaplarda dünya/ahiret dengesine ulaşmamızı sağlamaktır.
Ahiret bilinci de Müslümanda sahih inanç ve din binasının temellerini oluşturacağı için hayatî bir öneme sahiptir. Eğer biz Müslümanlar, kitabımızı hayatın içinde okumuş olsaydık bilinç, şuûr, teslimiyet ve idraklerimiz çoktan tavan yapar, bildiklerimiz bizi çekip çevirir, yaşadığımız toplum da çoktan vahiyle tanışıp kucaklaşır ve değişirdi.
Allah’ın Kur’an’da bu kadar vurgu yaptığı Ahiret konusunun hayatlarımızda yeteri kadar karşılığı yok gibi. Bu ayetleri ekseri olarak Ahirete dair inanç oluşturacak şekilde zihinlerimiz benimsemiş durumda. Fakat Ahirete iman denince orada bir soru işareti koymakta fayda var.
Salt bir şeyin var olup olmadığına inanıyor, onun hakkında malumat sahibi olmuş olmamızın Allah katında pek muteber bir yeri yok gibidir. Hayata dair eğer ki bu inanç bizi harekete geçirmiyor ise, tutum ve davranışlarımızdaki ahlaki ve ameli arızaları ve marazları onarmıyorsa, zihnimizdeki kuru bir inancın bir kıymeti yok gibi gözükmektedir. Biz Müminlerin Rabbimizin ısrarla üzerini çizdiği bu meseleden bir ibret çıkarabilmek ve hayatımıza şahitlik edebilmesi için; hayatlarımızda bu inancın bir yaptırımı bir karşılığı mutlaka olmalıdır. AKSİ halde, bu inancın bir hükmü yoktur.
Bu anlamda Müslümanların Kur’an’a bakış ve yaklaşımları, o’nu nereye oturttukları ve vahyin hayat İçerisinde neye karşılık geldiği sorgulanmalıdır.
AHİRETE YAKÎNEN İNANMAK
Âhiret inancı, kesin bir kanaat, bir bilinç, bir şuurdur. Yani, insan hayatına yön veren yerleşik bir idrâk etmedir. Bu yüzden Mushaf tertibiyle âhiret kelimesinin geçtiği ilk âyette “ve bil ahiratuhum yûginûn (yakinen iman)” ifâdesi yer almış; Kur’an’ın hidayetine erip kurtuluşa erecek muttakilerin özellikleri arasında “âhirete yakînî iman” şartı aranmıştır.
Yine başka ayette;
Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler. Ve ahirete de yakinen (kesin bir bilgiyle) inanırlar.(Lokman 4)
Bir bilginin, ya da fikrin insanda, yakinen iman olması, şuur/bilinç haline gelmesi, o düşüncenin kişi gözüyle görüyor, şâhid oluyor gibi konuyla kendi arasında yakınlık kurmasıyla, o düşüncenin kişiye mal olmasıyla mümkündür.
Bir konu hakkında yakîne, şuura sahip olan kişi, o konu hakkında fikrî üretkenliğe ulaşabilir, bunu rahatlıkla başkalarına aktarabilir. Bundan da önemlisi, bundan elde ettiği bakış açısı ve yönelişi kendini ilgilendiren diğer alanlara da taşıyabilir.
Öyleyse, çoğu insan tarafından ilme’l- yakîn olarak bilinen âhiret konusunun(İNANÇ) ayne’l-yakîn seviyesine taşınması gerekir. Ayne’l-yakîn(İMAN) de kişi, şâhid olduğu şeyi gerçekmiş gibi görür. Ama bütünüyle duyumsayamaz. Çünkü bu seviye, hakka’l-yakînin alanına girer. Hakka’l-yakîn yani bizzat müşahede ise şüphesiz öldükten sonra olacaktır.
İşte Müslümanların âhirete imanları bu minval üzere olursa, âhiret konusu bir şuur haline dönüşecek ve pratik hayata aksedecektir.
Gerekleri yerine getirilmeyen bir iman iddiası, salt bir iddiadan ibarettir ve Allah katında bir geçerliliğe sahip değildir.
YAZICI MELEKLER EKSİK BIRAKMADAN AMEL DEFTERLERİNDA ARŞİVLİYOR
Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. (Zilzâl 7)
Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür. (Zilzâl 8)
Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır. (Tekvîr 14)
(Hesap günü) Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir; (Müddessir 38)
(Ey insanlar! ) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.(Hâkka 18)
Onların kazandıkları kötülükler (o gün) açığa çıkmış, alaya aldıkları şey, kendilerini sarmıştır. (Zümer 48)
“Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. ‘Vay hâlimize! Derler, bu nasıl kitapmış? Küçük-büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!’ Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf 49)
Tüm Dünya hayatındaki davranışlarımızın önümüze adeta bir sicil olarak konulacağına tam inanıyor isek;
- Neden her geçen gün Allah’a teslimiyet ve iman noktasında bir ilerleme kaydedemiyorum ?
- Neden hayvanlardan bile daha aşağı olmama bile neden olabilecek tutumlara bir dur diyemiyorum, ısrarla devam ediyorum ?
diye düşünmemiz gerekiyor. Nedeni bu inancın iç dünyamızda bir karşılığını bulamamasıdır diyebilir miyiz ? Daha da açacak olursak, bizim imanımız müşriklerin ahiret veya Allah inancından çok daha farklı olmalı.
MİNİ AHİRET ANKETİ
Soru sordum ne aklınıza geliyor dedim. Kimse bu dünya veya dünyadaki amellerimiz veya sırların amellerin ifşa olması demedi. Hep oradaki yaşanacak şeyler akla geliyor. Oysa ahiret burada yaşanan şeylerle başlıyor başladı bile… Alınan cevapların yüzdesel dağılımı ise şu şekilde…
1 kişi söyleyecek 3. Kelimeyi bulamadı… Bu çok acınası bir durum idi. Üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Bir başkasının “oh be Dünyadan kurtuldum sonunda diyeceğim bir şey” cevabı da çok ilginçti. Zira bu söz Müminler için doğru gözükse de, bizler ahiretimizi bu Dünya ile kazanıyoruz. Ve Rabbimizin bizler için yarattığı bu Dünya’dan kurtulmaktan değil, onu iyi değerlendirmekten bahsedebiliriz ancak….
Aradığım cevaba en yakın cevap şu şekilde gelmiştir; “Ahiret; El’an yaşadığımız hayatın uzantısı bir şey. Yani bir mekan değil; ‘bugünümüz’ün kronolojik bir uzantısı; şimdi’nin sonra’sı…” Kendisini buradan bir kez daha tebrik etmek isterim.
KIYAMET HAKKINDA TARTIŞMANIN GEREKSİZLİĞİ
Ahiret yurdunda yeme içme olup olmayacağı, bir sonunun olup olmadığı, ahiret hayatından başka bir hayata geçiş olacak mı hep orda mı kalacağız, meseleleri insanoğlunun hep merakını cezbetmiştir. Bizi yaratan Rabbimiz de bu zaaflarımızı tabii ki bizden iyi bilmektedir. Bunların cevaplarını Kur’an esasında açık seçik vermez. Genelde; Kıyametin acı dolu dehşet sahneleri, Cennet ve cehennem tasvirleri, farklı farklı azap türleri, kafirlerin ve müşriklerin ne dedikleri, giyilecek süslü elbiseler olduğu, selamlaşma tasvirleri, ne yenip ne içileceği, …… ……… ……. Tasvirleri vardır.
Ancak bunların hepsi de sonuç itibarı ile gayb alemidir. Müteşebihtir. Ne oranın organizatörü biziz, ne de gedip görül gelmişliğimiz vardır. Dolayısı ile ahiret ile ilgili boş tartışmalardan da yüz çevirmemiz gerekiyor. Kur’an’da bu mesele çok fazla detayı sorgulanacak, alt-üst edilecek, teftiş edilecek bir konu değildir. Hatta sorgulanmasını pek hoş da karşılamaz;
İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır. (Ahzab 63)
Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır.Onu tam vaktinde koparacak olan O’ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde Ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O size Ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (A’raf 187)
AHİRETE İMAN KONUSUNDA NASIL SORGULANACAĞIZ?
Öyle ise Rabbimizin bütün bunları bizlere anlatmış olmasından bir muradı olmalıdır.
İşte o murad Dünyada kullanmamız için bu bilgilerin bize verilişidir. Faydası da bu dünyadadır. Bu imandan biz bu dünyada faydalanmalıyız.
Mahşer günü Yaradan Dünyada iken ahiret inancımızın olup olmadığını, inkar edip etmediğimizi, ceza ve ödülleri, cennet ve cehennem bilgisine sahip olup olmadığımızdan; orada ebedi kalacağımızı bilip bilmediğimizden, her şeyin yazılı olarak karşımıza çıkacağını bilip bilmediğimizden bizi sorumlu tutmayacak.
Bu bilgiyi bu dünya yani “el-an” kullanıp kullanmadığımızdan aktifleştiremediğimizden soracak. Hep gelecek temelli bir algı var. Oysa ahiret burada başlıyor. Şimdiyi sınayarak yaşarsak sonunda sürpriz bir şeyin ortaya çıkması da mümkün olmaz. Zaten hazır olmuş oluruz.
Zihinsel olarak sürekli kafamızda ölüm hadisesinin başkaları için yaratıldığına inanırız sanki. Ölümün bize de uğrayacağını bir türlü anlık olarak yaşamayız. Böyle bir duygunun unutturulması da Rabbimizin bir lütfudur belki de. Fakat en azından ahirette hesap gününün zihinde tutulabilmesi mümkün ve otokontrol sağlayan bir durumdur.
Her şeyden önce Allah’a ve bu dünyadan sonra gelecek ebedî âhiret hayatına inanmayan bir insanın, Yeryüzünde şeytanın oyunlarına karşı sebat etmesi, canı ve malı pahasına mustaz’afların haklarını savunup zâlimlere karşı durması beklenemez.
Ahirete hakkıyle iman edemeyen insanlar; yaşadıkları hayat gereği, dünya merkezli bir felsefeyi kendilerine rehber edinmişlerdir. Yaptıkları her tür iyilik ya da yardımın karşılığını bu dünyada ve dünyanın geçer akçesiyle almak isterler.
Oysa İslâm, müslümanlara böyle bir şey va’detmez. Aksine insan, akidesi için sadece malını ve dünyevî Zevklerini değil, canını bile feda etse, bunun karşılığını yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allah’tan beklemek zorundadır.
AHİRETİN VAROLUŞ NEDENİ VE İMANIN GEREKLİLİĞİ
1-) Dünya insan için bir imtihan yeridir.
“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır…” (Mülk Suresi 2)
Burada ölüm kelimesini önde gelmesinden Rabbimizin bir muradı olduğu açıktır. Bizlerden hayatı anlayabilmek için önce ölümü kafalarda netleştirmek gerektiğini söylüyor gibidir. Hayatı anlamak ve doğru yaşamak için önce ölümü anlamalıyız. Eğer siz ölümü bir bitiş ve yok olma şeklindeanlasanız, hayatı da “nasıl olsa ölüm var; o halde ölmeden önce ne yaparsam kârdır” şeklinde anlar ve öyle yaşarsınız. Ama ölümü bir bitiş değil de, aksine bir diriliş ve gerçek hayat olarak anlarsanız, o zaman hayatı; “en ince teferruatına kadar hesabının verileceği bir olay” olarak anlar ve o şekilde yaşarsınız. Herhangi bir şey yapmadan önce, onun hesabını yapar, hesaba çekileceğiniz bilinciyle hesaplı ve ölçülü davranırsınız.
2-) Dünyada birçok haksızlıklar yapılmaktadır. Yapılan zulümlerin mutlaka bir karşılığı olacağı Allah’ın adaleti gereği kesindir.
3-) Yaptığı amellerin hesabını vereceğine inanan kimse hareketlerine dikkat eder.
Çünkü bilir ki yaptığı işlerden mes’uldür, âhirette hesap verecektir. Bu yüzden kendisi ve insanlık için iyi amellerde bulunur.
4-) Âhirete inanmak insanlık için bir huzur ve teselli kaynağıdır. İnsan da her canlı gibi ölecektir. Bu yüzden insan için öldükten sonra dirileceği inancı büyük bir nimettir.
DÜNYA-AHİRET İLİŞKİSİ (SEKÜLERİZM İLE AHİRETE İMANIN ZITLIĞI)
Dünya-Ahiret İlişkisi
Teehhür (geri kalma, sonraya kalma) den türemiş olan olan âhiret, kendisinden önce bir sâbıkın bulunduğuna, kendisini sebkat eden bir ilk’in olduğuna delâlet eder ki, o da dünyadır. Dünya hayatı âhiretten önce geldiği için, ona nispetle âhiret bu ismi almıştır. Yani, dünya ve âhiret birbirlerine izafe ile bu isimlerle adlandırılmıştır. Karı-koca, baba-oğul, sağ-sol mefhûmları nasıl birbirlerine izafe ile bu isimleri almışlarsa, dünya ve âhiret mefhumları için de durum böyledir. Dolayısıyla dünya denilince âhiret, âhiret denilince dünya akla gelir. Kur’an’ın bu tabirleri kullanmasında bu çağrışım devamlı olarak göz önünde tutulmuştur.
Rabbimiz, bizde ahiret bilincini oluştururken aklımızı kullanıp bu dünyanın geçici, ahiretin ise kalıcı olduğunu idrak etmemizi istiyor. Bunun için de dünyalıklardan nasibimizi almamızı ancak onlara bağlanıp kalmamayı, onların kölesi olmamayı öğütlüyor:
“Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiç bir eksikliğe uğratılmazlar. İşte bunlara, ahirette ateşten başkası yoktur. Onların orada (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur.”
(Hûd, 15-16)
“Aksine siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret hayatı Daha yararlı ve daha kalıcıdır.” (A’lâ, 87 /16-17)
“Şüphesiz bu dünya hayatı geçici bir eğlencedir; ama ahiret, ebedi kalış yeridir.” (Mümin, 39).
Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz? (En’am 32)
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda savaşa çıkın!” denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır. (Tevbe 38)
MÜSLÜMAN’IN HAYATA BAKIŞI
Müslüman, hayata tevhid penceresinden bakmak zorundadır. Tevhid, birlemek demek olduğuna göre, laik bir anlayışla dünya ile âhiret arasını ayırmak bu inanca zıt olacaktır.
Âhiretten ayırdığımız dünyayı, tekrar âhiretle birleştirmek zorundayız. Sadece ölüme kadar olan süre olarak algıladığımız istikbal (gelecek) kavramını, ölümden sonrasını da içine alacak şekilde anlamaya ve bu anlayışı gündelik yaşayışa geçirmek, kulluk görevimizdir.
Bir ayağımız âhirette; bir ayağımız dünyada, bir gözümüz âhirette; bir gözümüz dünyada ve bir kulağımız İsrafil’in surunda; bir kulağımız dünyada olarak yaşarsak dünya-âhiret dengesini kurmuş oluruz. Yoksa hem kendimiz, hem de bizden etkilenen her şey fesada uğrayacaktır.
“Öyle binalar ediniyorsunuz ki, sanki içinde ebedî kalacaksınız!” (Şuara 129)
İslam, hayatı dünyevi çıkarlara göre algılamayı değil, ahiret üzere şekillendirmeyi asıl kabul eder. Gelenekteki “bir ekmek bir hırka” algısı nasıl sorunlu ise, hayatın her alanını dünyevi kaygılar ve çıkarcı ilişkilerle kurgulamak, sınırsız mal sevdası, her şeyden tatmalıyım anlayışı, iktidara yakın olup imkânlarından beslenmeliyim algısı içinde Mümine yakışmayan bir hayatın savunulur olması da bir o kadar sorunludur.
Seküler hayat tarzında ise neredeyse ahirete bir şey bırakılmamak istenir. Haklar burada sonuna kadar alınmalıdır; zevkler yaşanmalı, nefsin isteyeceği her şeyden tadılmalıdır.
Dünya Hayatı ve Rüya Benzetmesi
Bu dünyada, uyuduğumuzda gördüğümüz rüyâlar, bir çeşit bizi âhiret hayatına götürür.
Bir-iki saniyede gördüğümüz rüyayı, akşam yattığımızdan beri gördüğümüzü sanırız, hatta kabus görünce “İyi ki rüyaymış!” deriz. Veya iyi bir şeyler görmüş isek, “neden uyandım ki, keşke biraz daha rüyam devem etseydi!” deriz. Ama artık uyanmışızdır, bir daha rüyaya geri dönüş yoktur.
Ve gördüğümüz rüyâyı birkaç saat sonra unuturuz. Ayrıntılarını çok az hatırlayabiliriz.
İşte ölümde dünya rüyasından bir nevi uyanıştır. Rüyayı hatırlayamadığımız gibi, ölünce de dünyamızı hatırlayamayız. Kirâmen Kâtibin melekleri bize dünya hayatını hatırlatmaya çalışır. Defterler bunun için vardır; itiraz etme lüksümüz yoktur.
O halde ahireti dünyanın içine katmak için tavsiye edilebilecek formüllerden birkaçını şu şekilde söyleyebiliriz;
1) 1) Bütün filler kulun kesbetmesi sonucu yaratılıyor. Önce niyet ve insan iradesi söz konusudur. O takdirde; ahiret yurduna uyandığımızda pişmanlık çekmemek içinamellerin mizanda değerlendirildiği sahneyi anlık olarak tasavvur edip, bir an için o ortama gidip geldikten sonra kararımızda değişiklik yoksa harekete geçelim. Yani, Allah’ın huzurunda da bu dünyadaki yaptığımızı aynen yapabilecek isek veya cevabımız değişmiyor ise yapalım.
2) 2) Pozitivist kafa yapısıyla maddeci, materyalci, çıkarcı ve sekülerizm gibi dünya odaklı düşünce akımlarına kapılarak karşılığını mutlaka bu dünyada almaya çalışmayalım. Ahiret yurdunda gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacağını, kimsenin torpil ve kayırma gibi bir durumla öne geçemeyeceğini, tüm Müminleri çok memnun edecek ADALETTE herkese hakettiğinin tam ve eksiksiz olarak iade edileceğini unutmadan ve dolayısı ile karşılığını illa bu Dünya’da alabilmek için şartlanmayalım. Bırakalım bazı hesaplar ahirete kalsın.
3) Son algısı. Ahiret Dünya’dan sonraki Dünya demek ise; daha güzel günler Müminleri bekliyor demektir. Müminler tüm zevkleri, hazları, tatları, keyifleri, konforu burada yaşamasa da olur. Eğer Dünya hayatını bir son gibi görür isek; yaşam biçimlerimiz; “vur patlasın çal oynasın”; “ne kurtarsak kardır”; “bu Dünya’ya bir daha mı gelecez?”, “bu dünya nimetlerinden mümkün olduğu kadar ben de faydalanmalıyım” şeklinde bir yaşama dönüşüyor………….
AHİRETE İMANIN HANGİ ALANLARDA HAYATIN İÇİNE TAŞIYABİLİRİZ ?
Gelecek olan gün zaten gelecektir. Biz asr suresinde de ifadesini bulan gerçeğe teslim olmak, hüsrana/kayba uğrayanlardan olmamak için;
1) Günlük hayatın içinde kaybedenlerden olmamak için ahirete olan imanımızı artıracak ve muhakeme sistemimize bu imanı katacağız;
2) Salih amelleri gerçekleştirmede bir şüphe veya atalete düşersek; kendimizi ayarlarımıza döndürmek için ahirete imanı kullanacağız
3) Hakkın ve adaletin şahitliğini yaparken/yapmıyorkez ahireti düşünerek karar vereceğiz
4) Sabrı tavsiye ederken ve bu dava uğrunda mücadele ederken sebat edeceğiz, bıkkınlık ve yılgınlığa düştüğümüzde ahiretteki Rabbimizin nimetlerini ve mükafatını düşünerek motive olacağız.
Salih amel olarak başarabileceklerimize bazı örnekler;
- İbadetlerde Allah’ın ilahlığını ve Rabblığını, haşmetini ve celaletini yakinen hissedebilme yetisi getirecek,
- Sözlerde ve fiillerde, daha ölçülü ve dengeli olmayı kolaylaştıracak ve pişman olacağımız hallerden uzak tutacak
- Mümin kardeşimizi, aile ferdimizi affedebilme yeteneğimizi güçlendirecek,
- İnfak ederken “asıl yanımızda götürdüklerimizin verdiklerimiz” olduğunu düşünerek daha cömert olabilmemizi sağlayacak
- Maddi kayıplarda daha soğukkanlı, sabırlı ve kendinden emin olmamızı sağlayacak.
- Vefan eden ve aramızdan kaybolan sevdiklerimizle kavuşmaya dair bilinç ve umut oluşacak.
- Doyumsuzluk açgözlülük
- Güleryüzlülük
- Riyadan uzak kalmak
- Mücadele azmi ve sistemlere direniş
- Koltuk sevdası
- Bilmeden konuşmak
- Merhamet ve Anne-baba sevgisi
- Önce yanımızdakini düşünebilmek (savaşta ve barışta)
- Hırslarımıza mağlup olmayız,
- Huysuz ve sinirli hallerimizi azaltabiliriz,
- Elimizdekileri paylaşmayı başarabiliriz, bencillikten kurtulabiliriz.
AHİRETE İMANI HAYATIN İÇİNE TAŞIMAYI ENGELLEYEN DURUMLAR
- Şefaat edilirse kurtulurum inancı: Allah’tan başka hiç kimsenin o gün bizleri affedemeyeceğini, ateşten kurtaramayacağını VEYA iyi hal indirimi (şefaat) ile ödüllendiremeyeceğini bilmeliyiz.
- Dünyevi sevgiler, ilişkiler, beklenti ve çıkarlar : Bu madde bazen hakkın şahitliğini yapmamızı engelleyebiliyor.
- Korku: Allah’tan gayri bir otorite/mercii’den korkmak çekinmek,
- Ahirete İman konusunda zayıflığımız:
- Allah affedicidir, İnşallah bizleri affeder düşüncesi
- Kişisel Zaafler : Anlık fıtri zayıflıklarımızın bizi Şeytan ile birleşip kuşatarak Allah mefhunu zihinlerde ötelemesi. Sinirlilik, haklı çıkma iddiası, harama tevessül
- Ölümü üzerimize kondurmamak; Bu hayatımızın ebedi devam edeceğini zannederek yaşamak
- Ölümü bir sonmuş gibi görerek, Dünya’dakileri sonsuza dek kaybetmekten korkmak.
SONUÇ DUASI
Rabbimiz bizleri ahiret bilinci hayata taşıyabilen bahtiyar kullarından eylesin; bunun için azim vesin.
“Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru” (Bakara 201)
Rabbimiz! Hesap gününde beni, anamı, babamı ve tüm müminleri bağışla! (İbrahim 41)