Bir elyazmanın gizli gizli yazılışını ve yüzlerce yıl sonra okunurken aynı zamanda İran kültürünün yansımasının da öyküsünü okuyacaksınız.
Kitap iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Selçuklu sultanları, büyük devlet adamı Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam etrafında örülen sevgi, kin ve entrika dolu yılları anlatırken; ikinci bölüm, İran’ın 20.yy başlarında değişim, özgürlük ve batılılaşma mücadelesini konu ediniyor.
Ömer Hayyam’ın Rubaiyat’ının etrafında dönen iç içe iki öykü… 1072 yılında, Hayyam’ın Semerkant’ında başlayan macera dolu günler içinde yazdığı el yazma Rubailer kitabının, 1912’de Atlantik’te bir geminin (Titanıc) batmasıyla son bulan bir serüven…
Adı: Semerkant
Kitabın Yazarı: Amin Maalouf
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları,
Basım Yılı, sayfa ve baskı sayısı: 2011, 318 sayfa, 76. Baskı.
Fransızcadan Çeviren: Ali Berktay.
1072 yılında, Selçuklu Sultanı Melik şah’ın saltanatı İran’ı da kapsamıştır. Ömer Hayyam kısa bir süre önce Semerkant’a yerleşmiş ve (bir kavgaya karışması sonucu tanıştığı Kadı Ebu Tahir vesilesiyle o günlerde Semerkant’da bulunan Selçuklu Veziri Nizamülmülk ile tanışmıştır. Nizam, Hayyam’ı bir sene sonrası için Isfahan’a davet eder ve Ömer Hayyam bu tanışmanın ardından bir yıl geçince Isfahan’a doğru yola koyulur. Hayyam yolculuk esnasında Kum kentinden geçerken bir otelde Hasan Sabbah ile tanışır ve Hayyam, o güne kadar tanıdığı en bilge kişinin Hasan Sabbah olduğu kanaatini edinir. Hasan da bu arada Nizam’dan bir iş talebinde bulunmak için Isfahan’a gitmektedir. Bu tanışma her ikisinin hayatında farklı etkiler meydana getirecektir.
Hayyam, Isfahan’da Nizam’ın huzuruna çıktığında, kendisinden “Sahib-i Haber” (istihbaratın başı) olması istenmiştir (s. 83) ancak Hayyam, bir bilim adamı olduğunu ve hafiye olamayacağını belirtmiştir fakat Nizam’a, Hasan Sabbah’ı önermiştir. (s. 86)
Nizam, bu işe Hayyam’ı layık görmesine rağmen, Hasan’ı kabul etmek zorunda kalmıştır. Hayyam, Selçuklu’nun malî desteği ile çalışmalarını devam ettirmiş; Hasan da, Nizamülmülk’ün vazgeçemediği yardımcılarından biri olmuştur. Ne var ki Hasan, Nizam’a hizmet etmek yerine onun mevkiine geçmeye niyetlenmiş, kısa bir sürede Nizam’dan soğutmak için Melik Şah’a yakınlaşmış, Nizam ile Melik Şah arasına nifak sokmaya çalışmış, ancak planı anlaşılınca Melik Şah tarafından çöle sürgüne gönderilmiştir. Bu Hasan için nefret dolu yılların başlangıcı olmuştur.
Kitabın ikinci bölümü şöyledir: 20. yy’ın başlarında Benjamin Ömer, 15 yaşına gelince, kendi ismini taşıdığı Hayyam’ı merak ederek onu araştırmaya ve Farsça öğrenmeye başlamıştır. Daha sonra Hayyam’ın zamanında ve kendi çağında insanları o denli çok etkileyen “Rubaiyat”ın peşine düşmüştür. Önce İstanbul’a gitmiş orada Sultan tarafından gözaltında bulunan Cemaleddin Afgani ile görüşmüş ve oradan da İran’a geçmiştir.
Bu sırada İran Şahı’nın torunu Şirin’le tanışmış ve ona aşık olmuştur. Benjamin, İran’da birçok macera yaşayarak 1910’larda İran’daki modernleşme hareketlerine katılmıştır Sonunda Benjamin, Şirin’le birlikte Semerkant elyazmasına ulaşarak Amerika’ya gitmek üzere İran’dan ayrılmıştır.
Bunun için önce İngiltere’ye gitmişler ve oradan da Titanic gemisine binerek Amerika’ya doğru denize açılmışlardır. Ne yazık ki yaklaşık bin yıl önce kaybolup, sonra yeniden ortaya çıkan “Rubaiyat” Titanic’in batmasıyla sonsuzluğa karışmıştır.
Yazar kitabını özetle, tüm olanları Benjamin Ömer’in anlatısıyla aktarmış ve tarihe damgasını vuran üç önemli şahıs ile 20nci yüzyıl başlarında İran’da gerçekleşen modernleşme çabalarını bu romanın esas teması olarak işlemiştir. Ömer Hayyam’ın Cihan adlı kadın şairle yaşadığı aşk ve Benjamin ile Şirin arasında geçenleri yazar, kaleminin kıvraklığı sayesinde bir çok olayların arasından süzerek okuyucuya sunmuştur.
Kitabın son bölümlerinde özellikle İran’ın demokrasi ve özgürlük mücadelesi her ne kadar biraz sıkıcı ve uzun olsa da elbette satır aralarından alınacak derslere rastlamakta mümkün bulunmaktadır.
Yazarın Hayatı:
1949 yılında Hıristiyan bir ailenin çocuğu olarak Lübnan’da doğdu. Ekonomi ve toplumbilim eğitimi gördü. Ardından gazeteciliğe başladı. 1976 yılından beri Paris’te yaşıyor. Çeşitli yayın organlarında köşe yazarlığı ve yöneticilik yaptı. Bugün sadece kitaplarını yazıyor. Yapıtlarında çok iyi tanıdığı Asya ve Akdeniz çevresi kültürlerinin söylencelerini başarıyla işliyor. 1983’te yayınlanan “Arapların Gözüyle Haçlılar” kitabıyla adını duyurdu. Kitapları hemen tüm dünyada birçok dile çevrildi.
Amin Maalouf:Semerkant
Tanıtım: Abdi Keçeli