Kerbela vakası, cehalet bataklığına saplanıp yön değiştirenlerle tevhidi sancağı omuzlarında taşıyanların ayrıştığı bir noktadır. O gün orada akla kara, iyi ile kötü birbirinden ayrılmış ve ödenen bedellerin sonucunda vahyin ışığı çağın karanlıklarını delip geçmiştir.
Bilindiği üzere Hz. Hüseyin ve yol arkadaşları yolun sonunda yalnızlık, çile ve ölümün olduğunu biliyorlardı ancak İslam’ın değerlerini ayaklar altına alıp kokuşmuş cahiliye adetlerini yaymaya çalışan bir zümreye karşı kıyamı sorumluluk addedip geri dönmediler, duayı kuşanıp yola revan oldular. Hz. Hüseyin zillete boyun eğmektense ölümü tercih ederim dedi ve bütün imkânlarını kullanarak direndi. Hz. Hüseyin boyun eğmeyi değil izzetli bir hayatı ve şerefli bir ölümü seçti ve şehit edildi. Geride kalan ailesi ise çağın en azılı zalimleri tarafından esir alındılar.
Hz. Hüseyin’in şahadetinden sonra sancağı devralan Zeynep, Yezid’in sarayında, cellâtların karşısındaydı ve Kur’an’ın mesajını haykırıyordu. Cellâtlara baktıkça yüreğindeki aşk büyüyordu Zeynep’in ve bu sancağı ömrü olduğu sürece taşımaya kararlıydı. Dava için katlandığı, çileyi, yoksulluğu ve mahrumiyeti sevdi, halinden zerre kadar şikâyet etmedi ve teslimiyet gösterdi. Zeynep’in bedeni esaret altındaydı ama ruhu özgürlüğün doruklarında dolaşıyordu ve hiç korkmadı, susmadı, yaşanan zulme dikkat çekerek çağın en azılı zalimlerine hakkın tebliğini yapmaya devam etti. Resulullah’ın Ehl-i Beyt’ini katlettiniz zira kininiz nefretiniz Allah’ın dinineydi ve siz bu savaşı kaybettiniz diyor, zorbaların yüreklerine korku salıyordu.
Çağın diktatörleri, Resulullah’ın Ehl-i Beyt’ini eserate mahkûm etmiş ve bu şekilde onların halk üzerindeki etkilerini bertaraf edebileceklerini düşünmüşlerdi. Peki, ama ruhları özgürlüğü seçen şahsiyetlerin bedenlerini esir almanız neyi değiştirecekti ki? Bütün korku, kaygı ve endişeleri öldürmüş bir insana siz ne yapabilirsiniz? Zeynep özgürdü ve korkmuyordu katillerin yüzlerine bakıp yaptıkları katliamları, kirli icraatlarını dile getiriyor ve boğazlarına kadar zillete batmış olan zalimler güruhuna hesaplarının çok ağır olacağını hatırlatmaya devam ediyordu. Bilinen bir gerçektir; şiddeti bir güç olarak gören zorbalar kurbanlarını tehdit ederek istediklerini elde edebileceklerini zannederler ancak tarih nice koca yürekli insanların kitleleri titreten seslerine tanık olmuştur ki, Zeynep o nadide şahsiyetlerden biriydi. O bütün zorlamalara rağmen uzlaşmayı reddetti, istikametinden zerre kadar uzaklaşmadı ve kendisini esir alan zümrelerden hesap sormaya devam etti.
İman, teslimiyet ve cesareti ile hasımlarını çaresiz bırakan bir kadındı Zeynep. Yüreği yaralıydı, kardeşi ve yol arkadaşları Kerbela’da şehit edilmişti. Yorgun, hüzünlü ve öfke doluydu. Başını kaldırdı ve şu ifadeleri sarf etti: “Bizi esirler gibi şehir şehir dolaştırarak rezil edeceğinizi kendinizi ise aziz kılacağınızı mı zannediyorsunuz, öleceksiniz Allah’ın huzuruna çıkacaksınız ve keşke kör olsaydık, dilsiz olsaydık da bugünü görmeseydik diyeceksiniz.” Ortamda derin bir sessizlik oluştu. Nasıl olurdu da esaret altına alınan bir kadın korkusuzca konuşabiliyordu, nereden, kimden güç alıyordu! Zeynep’in sesi katillerin yüreklerine ok gibi saplanmış ve zihinlerini bulandırmıştı.
Bilindiği üzere Yezidi zihniyet cehaletin kokuşmuşluğunu şiddetle dayatıyor ve tavırlarını haktan yana alan Müslümanları ağır şekilde cezalandırıyordu. Peki, Hz. Hüseyin bu kokuşmuş hayatı bu cehalet adetlerini geri getirebilmek için çaba gösteren zümreler karşısın ne yapmalıydı? Susmalı mıydı? Kendisine vaat edilen dünyevi imkânları sahiplenip sessizliğe mi gömülmeliydi? Hayır, hayır Hz. Hüseyin bunların hiçbirini yapamazdı, yapmadı ve yolun sonunda yalnızlığın ve ölümün olduğunu gördüğü halde geri dönmedi. Hz. Hüseyin safını belli etti ve hakkın müdafaası için çıktığı yolda şehit oldu. Şimdi o sancağı kardeşi Zeynep taşıyordu. Zeynep bu zorba ve kavmiyetçi zihniyetle uzlaşmayı asla kabul etmedi ve katillerin yüzlerine dönüp Hz. Hüseyin’in hesabını sordu, hakkı hatırlattı ve Resulullah’ın Ehl-i Beyt’ine yapılan zulme dikkat çekti.
Zeynep cellâtların karşısında duruşundan hiç ödün vermedi, hakkı anlatmaya devam etti. Sonra Kufelilere döndü ve “Hüseyin’in hakkını aramayacak mısınız?” diye sordu. Bu ifade zorbalara boyun eğen, susturulan, küçük menfaatler için hakkı söylemekten vazgeçen, ellerindeki imkânları kaybetmekten korkan halka bir çağrı, bir davet ve uyarı mahiyetindeydi ki, onun bu ifadesinden sonra Kufe halkı kendi aralarında fısıldaşmaya ve hataları ile yüzleşmeye başladılar. Zeynep verdikleri sözden geri dönen ve Hz. Hüseyin’i yalnız bırakan Kufelilere tekrar seslendi ve ”Siz Resulullah’ın torunu katledilirken sessiz kaldınız bu lekeyi hiçbir zaman temizleyemeyeceksiniz…” dedi. Zeynep’in sesi kulaklarda yankılandı ve Kufe halkı korku ve pişmanlık arasında gidip geldiler. Zeynep mesajını iletirken sadece kardeşini katledenlere değil ihanet edenlere de yöneldi ve hakkı hatırlattı… Zeynep, Hz. Hüseyin’in kıyamını sürdüren bir dava kadını ve öncü bir şahsiyetti ve o sancağı ölünceye kadar omuzlarında taşımaya devam etti. Allah ondan razı olsun…
Fatma Tuncer/Milli Gazete