Kemal son Songür konuşmasında özetle;
“ Vahyin inşa ettiği kavramların ‘doğru’ anlaşılması, hayata taşınması ve ihata ettiği anlam sahasının dinamik kılınması ancak vahiy bütünlüğü dikkate alınarak sağlanabilir.
Parçacı yaklaşan ve ithal düşüncelerin etkisinde kalan zihinler, vahyin kavramlarının anlam sahasını kah tenzilata kah enflasyona tabi tutarak ”algı ve olgularda” genetiği bozulmuş ve böylelikle zulme/şirke ses çıkarmayan ucube ”inançlar ve yönelişler” üretmişlerdir. Kaza-kader kavramı/konusu da bunlardan nasibini almıştır.
Kavramların/kelimelerin hem hayata hem de akibete dönük işlevleri tartışılmaz. Hayat veren, kurtaran ve akıbetlerin hayır olmasına dönük işlevleri olan Kur’an’i kavramların doğru anlaşılması, doğru yaşanılmasını, doğru yaşanılması da akıbetlerin hayr olmasını sağlayacağından dolayı hayati öneme sahiptir. ”
dedi ve konuyu beş ana başlıkta topladı ;
1- Kaza-kader ve irade kavramlarına yönelik ”batıl/sapkın” yüklemelerin tarihi arkaplanı.
2- Mezhebi yaklaşımlar ya da mezhepleşen kabuller.
3- Kader’e ”batıl/sapkın” yüklemelerin pratik hayata olumsuz yansımaları ve doğurduğu sonuçlar.
4- Hakikatin rivayetlere kurban edilmesine yönelik bir örnek.
5- Vahyin gölgesinde kaza-kader-irade tasavvuru.
KAZA-KADER VE İRADE KAVRAMLARINA YÖNELİK ”BATIL/SAPKIN” YÜKLEMELERİN TARİHİ ARKAPLANI:
Olumsuzlukların ilk harcını atanın şeytan olduğunu söyleyen konuşmacı kaderci-cebirci yaklaşımın da ilk mimarı olarak şeytanı gösterdi, üstelik Allah’a iftira atarak bu konuyu da aşağıdaki ayete dayandırdı.
”Dedi ki: ‘Madem öyle, beni azdırdığından (yoldan çıkardığından) dolayı onlar(insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.” (7/16)
Bu başlıkta daha sonra konuşmacı Roma, Emevi, Cahiliyye dönemindeki kader anlayışına değindi.
2- MEZHEBİ YAKLAŞIMLAR YA DA MEZHEPLEŞEN KABULLER:
Kaza-kader konusu ilk nesil müslümanlarda müşkil haline gelmemiştir diyen konuşmacı bunun nedenini o güzide sahabelerin öncelikleri ve ilgi alanları Allah’ı razı edecek fiillerin nasıllığı ve rızasından uzaklaştıracak fiillerin neliği üzerine yoğunlaşmaları olarak gösterdi.
Tartışmaların az da olsa raşid halifeler döneminde başlamıştır fakat Emevi Döneminde yoğunlaşır ve bu dönem sonunda mezhepleşir bu tarihçilerin ortak kanaatidir.
Kader kavramına/konusuna farklı yaklaşan mezheplere birkaç örnek vermemiz gerekirse;
Cebriye: İnsanın eylemlerinde/fiillerinde hiçbir davranış özgürlüğü/seçmesi yoktur. İnsan rüzgarın sürüklediği bir yaprağa benzer. Her türlü fiil Allah tarafından önceden yazılarak belirlenmiştir.
Mutezile: Allah insanın hiçbir fiilini belirlememiştir, insan tamamen hürdür, herkes kendi fiilini kendisi yapar, sınanmak için verilen sorumluluk ve ahirette hesaba çekilmek için bu zorunluluktur.
Ehl-i Sünnet: İnsan hürdür, Ahirette insanın sorumlu tutulması için bu zorunludur. Ancak, insanın ne yapacağını Allah önceden bilir, bildiği için de belirlemiştir. Ehl-i Sünnet’in itikad/akide konusunda iki kanadı vardır, Eş’arilik ve Maturidilik. Kader konusunda Eş’arilik Cebriye’ye, Maturidilik ise Mutezile’ye daha yakındır. Ehl-i Sünnet’e hakim görüş Eş’ariliğin görüşü olmuştur.
3- KADER’E ”BATIL/SAPKIN” YÜKLEMELERİN PRATİK HAYATA YANSIMALARI VE DOĞURDUĞU SONUÇLAR:
1- Zalim iktidarlar/yöneticiler ve bunlardan nemalananlar.
2- Sömürülen, ezilen, mağdur/mazlum ve mustaz’af kesimler.
3- ”Ete süte” dokunmayan orta yolcu ilk kelamcılar
4- Toplumun ekseriyetini oluşturan edilgen cahil yığınlar.
Günmüzde de bu ‘kaderci’ tutumun yerleştiği hatta deyimleştiği belirtildi. Örneğin; ‘Kader mahkumu’ gibi.
Son iki başlığıda inceleyen/değerlendiren/örneklendiren Kemal Songür konuşmasını sonlandırdı. Ardından soru-cevap bölününde soruları cevaplayan yazar teşekkür ederek kürsüden ayrıldı.
Haber/Ahmed Akdeniz
Foto/Furkan Öztürk