اِنَّـمَٓا اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ رَبَّ هٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذ۪ي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍۘ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۙ
وَاَنْ اَتْلُوَا الْقُرْاٰنَۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَ
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ سَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ فَتَعْرِفُونَهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Allah’ın birliği, vahiy, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme gibi ana konuların ele alındığı Neml sûresinin bu âyetlerinde dinin özü ve amacı, Hz. Peygamber’in şahsında insanlara anlatılmakta, Mekke şehrini harem bölgesi (dokunulmazlık alanı) kılan bir tek Allah’a kulluk etmeleri, O’na teslim olduklarını açıklamaları ve Kur’an okumaları emredilmektedir.
Allah Teâlâ, o dönemde can güvenliğinin bulunmadığı Arap yarımadasında, inşa edildiği günden itibaren Kâbe’yi Mü’minlerin kıblesi yapmış, Mekke’de kan dökme, zulmetme, avlanma ve bitkileri koparma gibi eylemler konusunda yasaklar koymuş; bu şehri emniyetli, saygın ve dokunulmaz (harem) bir şehir haline getirmiştir. Arap yarımadasının her tarafında insanlar kan akıtırlarken Mekkeliler gerek buranın saygınlığından, gerekse güvenli bir belde oluşundan geniş olarak faydalanmışlardır. 92. âyet şu yalın gerçeği de hatırlatmaktadır: İnsanlara maddî nimetler bahşeden, kitap ve peygamber göndererek doğru yolu bulmalarına yardım eden Allah’ın, insanların doğru veya eğri yolu tutmalarında bir menfaati yoktur; bunun faydası ve zararı kullara aittir. “Kim doğru yola gelirse kendi iyiliği için doğru yola gelmiş olur. Kim eğri yola saparsa de ki; ben sadece bir uyarıcıyım.”
Burada Allah’ın terazisinde sapıklık ve doğru yol ile ilgili konularda bireysel sorumluluk esastır. Bu bireysel sorumlulukta insanın onuru ve şerefi de ortaya çıkmaktadır. Zaten İslam bunu garantiye almaktadır. İnsanları hayvan sürüleri gibi imana sürüklemez. Sadece onlara Kur’an okur. Sonra onları kendi hallerine bırakır. Kur’an’ın onların iç alemlerindeki görevlerini yapmasını bekler. Kur’an kendine has, derin nüfuz sahibi metoduna uygun biçimde onlara yönelir. Fıtrata, Kur’an’ın metoduna uygun düşen değişmez yasalarına uygun biçimde ve derinlerine inerek hitap eder.
İşte görev budur. Ey Mekkeliler! Kutsal saydığınız bu şehri kutsallaştıran Allah’tır. Tüm şehirlerin, tüm âlemlerin sahibi de Allah’tır. Şu anda bildiğiniz her şeyin sahibi O’dur. Ben işte O Allah’a teslimiyetle emrolundum. Ve ayrıca ben bu Kur’an’ı okumakla, anlamakla ve Onun istediği bir hayatı yaşamakla emrolundum.
Tabii bize de bir emirdir bu. Bizler de bu Kur’an’ı okumakla emrolunduk. Bizler de bu kitabı anlamak ve yaşamak zorundayız. İnsanlara Onu duyurmakla emrolunduk. Bizim görevimiz budur. Benim işim ticarettir, Kur’an’ı okumayı, anlamayı, duyurmayı da başkaları yapsın demeye kimsenin hakkı yoktur. Herkes bu kitabı okumak, anlamak ve yaşamakla sorumludur. Herkes bu kitabın istediği gibi Müslüman olmakla emrolunmuştur. Kim bu kitabın hidâyetiyle hidâyet bulursa o kendisi için hidâyet bulmuştur. Kim de sapıtırsa de ki ben sadece bir uyarıcıyım. Ben uyarırım, kabul ederseniz de etmezseniz de siz bilirsiniz.