Şu günlerde e-posta adresime, madde bağımlısı çocuklarını bu çukurdan kurtarabilmek için çözüm arayışında bulunan annelerin mesajları düşüyor. Anneler çocukların dini değerlere ve geleneklere bağlı kalmaları için her türlü imkânı sağladıklarını ancak okul çağına geldiklerinde onları kaybettiklerini ifade ediyor ve sosyal medyanın kontrolsüzce kullanımının getirdiği hasarlara vurgu yapıyorlar. Anneler çocuklarının buradan edindikleri yanlış arkadaşların kurbanı olduklarını fakat madde bağımlılığının tedavisinin oldukça uzun ve zahmetli olduğunu ifade ediyorlar.
Hepimizin bildiği üzere hayatımıza hükmeden sistem kadim değerlerden beslenen hayat tarzlarını küçümseyerek bireyci bir anlayışı dayattı ve ihtirasları ve tutkuları uğruna insanları bir arada tutan ve moral kaynağı olan değerleri potasında eritti. Özgürlük kavramı ile ilişkilendirilerek empoze edilen bireycilik yaklaşımı, insanları besleyen ve zinde tutan dinamikleri kırdı ve onları bir arayışın içine sürükledi.
Bireyci anlayış ötekini bir yük olarak gördü ve yok saydı… Yalnızca sen varsın, sen her şeysin dedi… Peki, öteki yoksa ben taşıdığım ulvi değerleri ne ile yeşerteceğim? Kiminle neyi paylaşacağım? Ötekinin olmadığı yer ıssız, çorak ve tehlikeli bir sahra değil mi? Peki burada kim ile duygudaşlık kuracağım? Hâkim anlayış ben algısını yücelterek öteki ile bağlarımızı kopardı ve bu durum yalnızlaşma, depresyon, kaygı bozukluğu ve madde bağımlılığı gibi sorunların yayılmasına neden oldu. Benim çocuğum bu tür şeylere yönelmez deyip olaya kayıtsız kalamayız eğer anne-babalar çocuklarını kurtarabilmek için çare arıyorlarsa bu sorunun hepimizi ilgilendirdiğini kabul edip neler yapabiliriz diye sormak zorundayız.
Dünya küçük bir köye dönüştü ve artık ekvatorda ortaya çıkan bir sorun kısa sürede bütün dünyaya ulaşıyor ve müşterek bir sorun haline geliyor. Öldürücü virüs gibi çağın sorunu haline gelen madde bağımlılığı da bütün dünyaya hızla yayılıyor. Bugün ABD’li bir anne de Türkiyeli bir anne de aynı sorundan şikâyet ediyor… Peki, ne yapılabilir? Ya çare arayan anne-babalar ne yapsınlar? Çocuğu eve mi hapsetsinler? Ayaklarına zincire vurup onun akranları ile bağını mı kessinler? Toplumdan izole mi etsinler? Ne yapsınlar?
Anne-babalar ve eğitimciler çocuklara ulaşmanın en etkin yolunun sevgi olduğunu kabul edip onlarla sağlıklı ilişkiler kurmak ve boşluğu dolduracak hedefler oluşturmak zorundalar. Sevgi her çağda ve her koşulda geçerliliğini koruyan ve etkin bir iksir… Psikiyatristler madde bağımlısı çocukların büyük çoğunluğunun aile içi sorunlara maruz kalan ve sevgisiz büyüyen çocuklar olduğunu ifade ediyorlar. Fakat bugün iyi koşullarda yaşayan çocukların da merak edip ya da arkadaşlarına özenip bu tuzağa düştüklerini görüyoruz. Zira gencin yaşının getirdiği duygusal dalgalanmaların, arkadaş etkisinin ve manevi boşluğunun bu tür alışkanlıklara yönelmesinde büyük etkisi var. Genç dış dünyaya açıldığında aileden edindiği değerleri yavaş yavaş kaybediyor ve dikkat çekmek, gruba uyum sağlamak, haz almak için madde kullanıyor ve haz aldığı şeyin ölümcül bir silah olduğunu anlayınca da işin içinden çıkmaya çalışıyor… Peki, nasıl olacak?
Çocuklarımız iki tarafı ateşle çevrilmiş tehlikeli bir yoldan geçiyorlar. Tehlike hemen orada, bir adım ötede… Tehlike her yerde… Çocuklarımızın ateşe değmeden yürüyebilmeleri için dikkatlerini toplayıp, kontrollü hareket etmeleri gerekir. Anne-babanın bu konuda onu sevgileri ile desteklemeleri gerekir. Kabul etmeliyiz ki; biz çocuklarımızı ancak dua ve sevgi ile koruyabiliriz bunun ötesine geçemeyiz…
Fatma Tuncer/Milli Gazete