Günümüz hayatında ve koşullarında Müslümanların içinde bulunduğu çarpıklıklar, zihni kaymalar yüzünden sağlıklı bir dil yakalamada yoksun kalıyorlar. Hızlı değişenlerin karşısında şaşkınlıklar yaşanıyor. Ona karşı kendini geliştirecek, dilini ve özünü yakalayacak özden yoksunlaşınca ne yapacağını bilemiyor. Yaşanmakta olan çekici ve büyüleyici bir hayat var. Baş döndürücü bu hayat içinde insan kayboluyor. Kendi kişiliğini unutuyor bir başka duruma bürünüyor. Kendine yabancılaşıyor. İnsanlığı bekleyen tehlikeler çeşitli ve çok yönlü. Batı düşüncesinin oluşturduğu uçurumlarda kendine yer bulmaya çalışıyor insan. Bu, hiçbir zaman kendisini temsil etmiyor.
İslâm’ın belirleyici esasları var. Adalet, hakkaniyet, insan hakkı, hayvan hakkı gibi. İnsanlar asıl haklarını bir kenara bırakıyor yan ya da tali olanlara ağırlık veriyor. Kendini oralarda bulmaya ve tatmine çalışıyor. Bugünün modern hayatı içinde Müslüman olma çabası. Asıl çelişki burada. Kendini onunla yarışıyor buluyor. Oysa onun hayatının özüdür. Onun sınırları yoktur. İnsanlık bunalsa da onu çok ilgilendirmiyor. Gündelik ve dünyevî olan onun için esastır. Cuma hutbesinin sonunda okunan ayette Müslümanlar için unutulmaması gereken esaslar var. Bu, sadece orada okunup geçilesi bir hüküm değildir.
“Evet, Allah adaleti, iyiliği, akrabaya verilmesini buyurur; utanmazlığı, kötülüğü ve sınırları aşmayı yasaklar. Size öğüt verir. Belki hatırlarsınız.” (Nahl Suresi/90 Aziz Kur’an mealinden) İslâm’ın güzellikler dizgesi. Bu ayetlerden yola çıkılarak bir hayat yeniden inşa edilebilir. Bir başka arayışa girmenin bir anlamı da kalmaz. “Adalet” ve “iyilik” bunlar insanlığın asıl durumunu ve hâlini belirler. Burada üzerinde durulması gereken şu vurgu önemli: “Akrabaya verilmesini.” Kişi kendi akrabasından sorumlu. Kendi gücüyle, alın teri ve emeğiyle kazandığının verilmesini öneriyor. Yani, torpil ve kayırmayla, başkalarının haklarını gasp etmeyle, öncelikli davranmaya değil. İnsanın kendisine sorumluluk yüklüyor. Sorumluluğu başkasına aktarmak için değil. Kişinin doğrudan kendisine bir hitap bir uyarı ve bir öğüttür, dahası bir buyruktur. Bizde bazı deyimler vardır ki hayatın yaşanmışlıklarından ve deneyimlerinden doğar. Burada kaba bir ifade gibi görünüyorsa da, sorumluluğu üzerinden atma anlamında, “semer aktarma” ile ifade edilir. Yükün sorumluluğunu başkasına devreder. Bundan sonraki hüküm öğütler ahlâkîdir. “Utanmazlığı, kötülüğü ve sınırları aşmayı yasaklar, Size öğüt verir. Belki hatırlarsınız.”
Müslümanların sorunları kendileriyle başlar. Kendileri sorumluluktan kaçar, kendisinin yapması gerekeni başkasından beklerler. Bugünün ruhu ise tam anlamıyla bencillik ve bananeciliktir.
Kendisine ait olmayan bir düşünüşle kendini tanımaya ve anlamaya çalışması, arayışta olmasıdır. İslâm dışındaki bir hayat içinde Müslüman olma çabasıdır. Kavramları da buna göre şekilleniyor. İşin daha kolayı ise bu sistem, bu hayat anlayışına kendini uydurma telâşında olmasıdır. Müslüman’ın arayacağı kendini bulacağı yer kendine ait ruh ortamıdır. Büyük dalganın etkisinden kurtulmasıdır. Dünya nimetlerinin dengeli kullanımı, adil dağıtımı, hak sahiplerine hakkının verilmesi. Sevgi ve merhamet ise bunun özünü oluşturur.
Müslüman olarak var olmak ve yaşamak bugünün ortamında belki zor gibi görünüyor ama önemli olan onu hayata geçirmedir. Yani yaşamadır. Bunalımlara ortak olmak insan için bir arayış değildir. Yabancılığa kapılma ve onu yaşama duygusu ağır basınca asıl arayışını ve yolunu yitirir gidişi kendisine dönük olmuyor. İnsan nefsi, duyguları ve şeytanları ile mücadele etme ve var olma yerine teslim olmayı tercih ediyorsa yolunu zaten yitirmiştir. Yanlışta yol ve iz bulunmaz, oradaki çabalar zaman yitiminden başka bir şey değildir. Hakikat arayıcısı ne yapar eder yolunu ve kendini bulur.
Ali Haydar Haksal/Milli Gazete