Başlıktaki iddianın ve hatta sloganın birçok farklı versiyonu da var. Örneğin “namaz kılanın psikolojik problemi olmaz, imanı tam olanlar huzursuzluk yaşamaz” gibi aynı temelden neşet eden bu tarz cümlelerle hepimiz bir şekilde muhatap olmuşuzdur. İyi niyetle dile getirildiğinden şüphemin olmadığı bu sloganların günlük hayatta ciddi sorunlara yol açtığına çokça şahit oluyorum. Zira bu iddia ve sloganlar problem yaşayan mümin bireyin üzerinde büyük bir baskı unsuru haline geliyor ve haliyle durum daha vahim hale gelebiliyor.
Samimi bir müslümanın en kıymetli değeri sahip olduğu imanıdır. Allah’ın karşısına imanla ve mümkün olduğunca az günahla çıkmak müminin biricik yaşam amacıdır. Hal böyleyken hayatında yaşadığı herhangi bir ruhi problemin imanındaki eksiklikten olduğunu iddia eden genelleyici iddialar o mümin için çok daha büyük travmalara sebebiyet verebiliyor. Hatta bazen kısa bir terapi yardımıyla halledebileceği sorunların çevresinden gelen bu tür telkinlerle daha derin ve içinden çıkılmaz hale geldiğini görebiliyoruz. Eşiyle yaşadığı bir problemin imanındaki eksiklikle alakalı olduğu hissine kapılan dindar bir insanın yaşayacağı travmayı tahmin etmek zor olmasa gerek. Maalesef çevremizde bu genelleyici sloganlara maruz kalan ve bu sloganları atan çokça dindar var.
Oysa bu iddialar iyi niyetle de söylense eksik ve hatta yanlış bir bakış açısından kaynaklanıyor. İslam’ın bütün insanlık için hem dünya hem ahiret saadeti vadettiği iddiasından kaynaklanan bu tarz iddialar hakikatin sadece bir yönünü ele almaktadır. Evet İslam, müntesiplerine her iki cihanda saadet vadeder ancak müminlere sorunsuz, dertsiz bir dünya hayatı vadetmez ki. Bu hakikati Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette ve Efendimiz’in (sav) gerek hayatında gerekse de sünnetinde net bir şekilde müşahade edebiliriz. Örneğin Bakara Suresi 155. Ayette “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” derken; Ankebut Suresi 2. Ayette de “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “iman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” diyor.
Kütüb-ü Sitte’de geçen bir hadis ise şöyle: Resûlullah’ın kâtiplerinden ve seçkin sahâbîlerden Hanzala el-Üseyyidî, bir gün ağlayarak Hz. Ebû Bekir’in yanına gelmişti. Hz. Ebû Bekir ona, “Nasılsın Hanzala?” diye sorunca o, “Hanzala münafık oldu! diye cevap verdi. Hz. Ebû Bekir şaşkınlığını gizleyemeyerek, “Sübhânallâh! Ne diyorsun?” dedi. Bunun üzerine Hanzala, “Resûlullah’ın huzurunda iken o bize cennet ve cehennemi anlattığında onları gözümüzle görmüş gibi oluyoruz. Resûlullah’ın huzurundan ayrılıp çoluk çocuğumuza karışarak işlerimizin başına geçtiğimizde ise, o duyduklarımızın pek çoğunu unutuyoruz.” diye dert yandı. Ardından Hz. Ebû Bekir ona, “Ey Hanzala! Allah’a yemin olsun ki biz de aynı durumdayız.” diyerek Allah Resûlü’ne gitmeyi teklif etti ve beraber gittiler. Hanzala, Hz. Ebû Bekir’le paylaştığı sıkıntısını Resûlullah’a da arz etti. Onu dikkatle dinleyen Hz. Peygamber, bunun üzerine şöyle buyurdu: “Beni yaşatan Allah’a yemin ederim ki siz, her zaman yanımdan kalktığınız gibi kalsaydınız melekler, oturduğunuz yollar üzerinde ve yataklarınızda sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzala! (İnsan bu) Bazen öyle, bazen böyle!” Rahmet Elçisi’nin sözleri rahatlatmıştı Hanzala’yı.
Biri Peygamberimizin (sav) kâtibi diğeri ise sıddıkiyet makamının sahibi Hz. Ebubekir Efendimiz. Yaşadıkları ruhi bir sıkıntıdan şikâyet ile Efendimiz’e (sav) başvuruyorlar. Ve Efendimiz de onlara ve aslında yukarıda yazdığım sloganları atan müslümanlara “Fakat ey Hanzala! (İnsan bu) Bazen öyle, bazen böyle!” diyerek mükemmel bir ders veriyor.
Şimdi malum sloganlara sarılan mümin kardeşlerimizin şu noktaya dikkat etmelerini rica ederim. Acaba Hz. Hanzala ve Hz. Ebubekir Efendilerimizin dini manada hangi eksiklikleri vardı da bu ruhi sorunu yaşadılar? Şundan eminiz ki her iki sahabe de –ki biri sıddık payesini almış bir şahsiyet- bizden kat be kat daha fazla mümine yaraşır şekilde yaşadılar. Ne bizim kıldığımız namaz ile ne samimiyetimiz ile onlarınkini kıyaslamamız doğru olur. Lakin onlar bile bazen sorunlar yaşamışlar ve birilerinden yardım istemişler. Bu onların namazlarındaki ve ya -haşa- imanlarındaki samimiyetsizliklerine mi işaret ediyor? Tabi ki hayır!
Bu iki güzide şahsiyetin yaşadıkları sorun bize Efendimizin (sav) dilinden dökülen apaçık hakikati gösterir: “İnsan bu, bazen öyle bazen böyle” Evet insanlar olarak her daim aynı psikoloji üzerinde olamayabiliriz. Her daim namazlarımızı huşu içinde kılamayabiliriz; bazen ailemizle sorunlar yaşayabiliriz; çok öfkelenip hatalı işler yapabiliriz; içinden çıkamadığımız ruhi buhranlar yaşayabiliriz. Ve daha nicelerini yaşayabiliriz. Ancak sadece bu sorunları yaşadığımız için imanımızda ve ya dindarlığımızda samimiyetsiz olduğumuz sonucuna ulaşılamaz.
Yaşadığımız tüm sıkıntıların dünya hayatındaki imtihan ile alakalı olduğu gerçeğini aklımızdan çıkarmamak koşuluyla elbette sıkıntımızın çözümü için ehil insanlara başvurabiliriz. Her ne yaşarsak yaşayalım imtihanın gereği yaşadığımızı bilmek psikolojik açıdan büyük faydalar sağlar. Ama bazen bu tek başına yetmez. Çözüm için de bir şeyler yapmak lazım gelir. Bunun için de gerekiyorsa terapi almaktan çekinmemek gerekir. Aksi takdirde yaşadığımız sorun yüzünden imanımızı sorgulamak bizi çok daha büyük ve derin sorunlara sürükleyebilir.
Bazen “gerçek müslümanın terapiye ihtiyacı olmaz” telkinleriyle yaşadığı sorunların imanındaki noksanlıktan kaynaklandığını sanan samimi müminlerin büyük buhranlar yaşayarak isyana ve hatta dinden çıktığına şahit olabiliyoruz. Oysa doğru bakış açısının bu olmadığı aşikârdır. Doğru bakış açısının Efendimizin (sav) o güzel sözlerinde olduğunu unutmayalım. “Fakat ey Hanzala! (İnsan bu) Bazen öyle, bazen böyle!”
Her Taraf / Feyzullah Akdağ