Yaratılışına su ve toprağı veren ve Adem (as)’dan beri bize müslim diyen rabbimiz: ‘’O halde Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol.’’ (Hicr/98) ayeti ile insanı her anlamda suya muhatap tutmakta. Abdest almaya başladığından itibaren kalbini ve aklını hesaba veren insan secdeye tam eğilmek için, Rabbe hamdinde sürat kazanmalıdır. Bu sürate de ancak uzuvlarının şuurlu çabası karşılığında olacaktır.
‘’Se-be-he’’ köküne tutunmuş ‘’süratli yüzme’’ anlamından, ‘’tesbih’’ kavramına bakan insanın tefekküründeki çaba başkalaşmalıdır. Bu tefekkürün onu okyanusun üstünde tutacağını düşündüğü an kulaçları bir hayli dayanıklı ve sabırlı olacaktır.
Tesbih kavramını, yüzmedeki süratini unutturmayacağı ‘’sebh’’ kökünden bir süre ayırmadan Müslümanın halini konuşalım. Müslüman yüzmeyi nasıl öğrenecek, yüksek dalgalardan nasıl çıkacaktır?
Amelde şuurun başladığı andan itibaren yüzme öğrenmeye başlayan Müslüman, yavaş yavaş kıyıdan uzaklaşmaktadır. Hareket ettiği karadan ne öğrendiyse ve nasıl bir ekipmanla donandıysa suyun üzerinde kalma becerisini etkileyecektir. Unutmamalıdır ki yüzmeyi gerçekte suda öğrenirsiniz. Suya girme anınızı sorumluluk almaya başladığınız an olarak çizgilendirebiliriz.
Çocuğuna tevhidi öğütlemesi gereken anne-babaya: ‘’at bakalım denize şimdi evladını; ancak sen karada bekleyeceksin‘’ desek, yüzme ile imtihanının önemini biraz olsun anlatmış olur muyduk? Eğer çocuk öğütlenmemişse veya öğüdü almamışsa kayıklarla insan toplayan iblisin küreklerini biz de çekmiş olmaz mıyız?
İnsanın çocukken başlayan tefekkürünü ve tevhidle buluşmasını anlatan İbrahim (as) kıssası, İbrahim (as)’ın yaşadığı her aşamada hidayeti Allah’tan istediğini (En’am/77) bize göstermektedir. İbrahim(as)’ın her kulacında şirkten nasıl arındığını (En’am/74-81) gördükçe, gelecek olan dalganın şiddetine kendini insan ancak Kur’an’la hazırlayabilir. Gerekirse o fevkalade denize kulaçları tek başına olmak üzere girecektir.
Rabbimiz imanı kimsenin eline bırakmamış; tesbihat denizinin dümenini, kaptan seçtiği resullerine vahiy kontrolünde bırakmıştır. (Nisa/80)
Her ayet gibi‘’Ve kim muhsin olarak veçhini Allah’a teslim ederse, o taktirde sağlam bir kulpa tutunmuş olur. Ve işlerin sonucu Allah’a (ulaşır). (Lokman /22) ayeti de Müslümanın can yeleğidir.
Bizi suyun üstünde tutan Rabbimiz, tüm güçlü dalgaların imtihan olduğunu ve gerektiğinde tutman gereken nefesin hacmini ve kulaçlarının sağlamlığını bize öğütlerken boğulmamayı bize Kur’an’da vaadetmiştir.
Sular üzerinde ümmeti ile yükselen Nuh (as)’ın kıssasından gerçek aile kavramını öğreten Rabbimiz kimin su üzerinde kalacağını bize bildirmektedir. (Araf/64).
Müslümanın devam eden ve süreklilik arzeden bu fiilde kıyaslaması gereken sürat ‘’sebhan’’ ifadesinden yakaladığımız ‘’atların hızlı koşusu’’ olmalıdır. Sürat idrakine her anlamda taşıyan ifadeler insanı tefekküre götürmüyorsa gittiği tek yer girdaptır.
Müslümanın büyük problemidir yüzmeyi öğreten Rabbinin vahyine karşı kayıtsız kalması.
Hayatının her alanında toprak ve su ilişkisini kullanan insan, maalesef yaratılma ile ilişkisini dahi henüz kuramamıştır. Kanındaki oksijen miktarından, besinlerinin miktarına kadar vücud bulan toprak ve su, insanda barındığından ziyade, hala dünya ile yüzeysel bir ilişki kurularak anlatılmaya çalışılmaktadır. Kâfirin örttüğü ayetleri açmak ve araştırmakla mükellef olan Müslümanın çalışma sahası kumdan kaleler diyecek kadar cılızdır.
‘’Ve Allah’a tevekkül et. Ve Allah, vekil olarak yeter.’’(Ahzab/3) öğüdü okyanustaki dalganın büyüklüğü ne şiddette olursa olsun, Müslümanı yüzdürecek güçtedir. Her an imtihanda olan insanın yüksek dalgalar geldiğinde Rabbini hatırlaması ne kadar vahimdir. (Yunus/22)
Hamd ve Tesbihi unutan, zikrinden çabayı çıkaran Müslüman, yüzmeyi unutmuştur. Müslüman kıyıda boncuk dizmektedir. Rasulullah(as) ile ilişkisi olmayan ve sayısı kültür ve ırklara göre değişen boncuğu, Müslümanın boğazına kim dizmiştir?
“Artık Rabbini hamd ile tesbih et ve bağışlamasını dile! Muhakkak ki, O, çok bağışlayandır.” (Nasr/3) ayetine sarılmayan insan, yüzemediği denizde iblisin kürekçisi olmaya mahkumdur.
Salih ameli unutturan bir uyuşma haliyle insanı sayıların tuzaklarına hapsedip elindeki boncuğa takılan insana, Rabbimiz ‘’De ki: Sizi inşa eden ve size işitme, görme ve idrak etme hassalarını veren O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?” (Mülk/23) ayeti ile bize müthiş bir ikaz yapmaktadır.
Müslüman fazlasıyla su yutmaktadır! Kendini bir kayığa atmak için fırsat kollamaya başlamıştır! Hâlbuki ANLAYAMAYACAĞIMIZ bir merhameti olan Rabbimiz zerre şükrü kabul görüp bize bu sudan bizi tevhide erdirmiştir.
İnsana Nefesini kontrol etmeyi öğreten ve batmadan kulaç attıran Kur’an, kulaçlarında gevşemeyen Müslümanın, cennette yorulmayacağını vaadetmektedir. (Hicr/48)
Yapmak gerekenin, seni şirkten temizleyen bu Kitaba ve nasıl yüzüleceğini sana gösteren Nebî (as)’ın itaat ettiği Rabbe tutunmak olduğunu hatırlamandır ve hatırlatmandır mesele.
Yüzme bilmeyen birini ve sizin onun yardımına gittiğinizi düşünün! Cankurtaran dahi olsanız söyleyeceklerim değişmez.
Çırpınmıyorsa sakin bir dostlukla birlikte çıkabilirsiniz dalgalardan, bir bakmışsınız bir süre sonra birlikte kulaç atıyorsunuz. Hatta sakin suda dahi çırpınanları görmekteyiz. Çırpınıyorsa balıkadam olsanız fayda etmeyebilir. Onun yüzmeyi istemesi şart ve herkesin öğrenmesine açıktır bu mevzu.
İşte tam burada Asr Suresi’ni düşünebilirsin. Bu sureye teslim olmak için sağlam bir yüzüş şarttır. Yüksek dalgalar geldiğinde daha iyi yüzmelisin. Yorulan değil, kondisyonu olan kazanacaktır.
Sabır isteyen bu maratonun, dinleneceğin cennet için azık olduğunu unutmayacaksın.
Mesafedeki sağlamlığı ölçü olan ve koşullara göre sıklığı değişecek kulaçlarının arınmış olması tesbihatındaki tevhidi bakışla Rabbini zikrettiğini tefekkür et.
Bu zikir senin tesbihin. Bu tesbih senin denizin.
Cennetin pusulasını gösteren Kur’an’ı bize indirdiği için Rabbimizi Hamd ederiz.