Mekke’den Medine’ye hicret etmek zorunda kalan Peygamberimiz(sav) Mekke’nin fethi için Müslümanlara Medine’yi muntazam bir kale olarak inşa etmiş ve kalenin anahtarı olarak Medine Vesikasını hazırlamıştır.
Kalenin müdafaası demek aynı zamanda taarruzun gücü de demekti. Bu müdafaada Medine’deki tüm askeri birliklerin nöbetleşmesi demek, atak zamanında da tek güç olması demekti. Bir asker her koşulda gücünü, nöbetini tuttuğu hududun kendisi için olan ifadesinden alır. Bu vesika ile Medine’nin ilk kez hudutları çizilirken, birbirine düşman olan taraflar uykularını birbirlerine emanet etmiştir. Ancak hiç uyuman Müslüman olmuştur.
Peygamberimiz(sav) bu vesika ile Medine’deki Müslüman, Yahudi ve müşrikleri aynı davaya biat ettirmiştir. Karşı davaları tek bir ok haline getirip aynı hedefe yönlendirerek sabitleme kabiliyeti sadece peygamberimiz(sav) üzerinden konuşulabilir.
Medine Vesikası İslam’da dış güçlere karşı ‘’ordu nedir?’’in tanımını eksiksiz yapan ve her daim referans sayılacak muazzam bir vasiyet niteliğinde tek sertifikadır. Ümmetin hazinelerinden biri olan bu belgenin intikali nihayetinde Kur’an’a dayanır.
Tarafın gücünden ziyade tarafların güvenliğine işaret eden bu belge ile kalenin içinde olacakların isimleri Peygamberimizin(sav)komutasında kayıt altına alınmıştır. Ümmet Peygamberi(sav) nasıl bir ordu ile kimi koruyacağının farkındadır.
Sözleşmeye muhatap diğer tarafların canının takva emrinde olan müminin emniyetinde olması, sahip olduğumuz gücün sayıdan değil Allah’a imandan geliyor olmasının her defasında kanıtıdır.’’ Bilâkis, eğer siz sabrederseniz ve takva sahibi olursanız ve onlar size aniden gelirlerse (saldırırlarsa), Rabbiniz bu nişaneli meleklerden beş bini ile size yardım eder.’’(Al-i İmran 125) ayeti her daim dayanağımızdır.
‘’Bir gerçeğe tanıklık eden yazı’’ tanımının fotoğrafı olan bu vesika, aynı dava adına üslup oluşturmada Müslüman için hala canlı çerçevedir. Peygamberimizin (sav) sünnetinde adil bir strateji olan Medine Vesikasında Müslümanın her daim nasıl nöbette olacağı da açıkça bellidir.
Nöbeti nasıl tutacağı da “Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın!…’’ (Al-i İmran 103) ayeti ile bellidir. Her bir ayet, uykusundan kalkıp nöbeti devir alan Müslüman için bir nimettir. Her bir ayet aklı uyanık tutmak üzere gönderilmiştir.
Maalesef İlme muhafızlık yerine, TV kumandasını yeni silahı edinen Müslümanın hali ortadadır. Ne kendi ne ailesi güvendedir. Kumandayı kendine doğrultmuş, fıtratının devreleriyle oynamaktadır. Şafak sayan Müslüman nöbet zamanlarını değiştirme derdindedir. Halbuki “Ey îmân edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.’’ (Bakara 153) emri, nöbetin şahitlik ettiği zamanın öznesinin nasıl olacağımızın tuttuğu fenerdir..
Hayatında Kur’an’la nöbet tutamayan Müslüman adeta epilepsi nöbetleri geçirmektedir. Epilepsinin sebep olduğu bilinç kaybı fıtratta bozukluklara o da salih amel eksikliğine yol açar. Bilinç kaybı, aşırı unutkanlık, stres, bayılma ve uyku hali gibi haller belirtiler olarak görülmekte, bunların yol açtığı etkiler de Müslümanı iyice hasta etmekte, gerçek nöbetinden alıkoymaktadır. Şifası her daim Kur’an’dır.
Vahye sarılamayan Müslüman büyük bir düşüştedir. Vahye sarılması farz olan Müslüman Peygamberinin(sav) sünnetini anlamaktan uzaktır. O’nun tatbikatını sadece alimlerin içtihatlarında arayan Müslüman Kur’an’dan uzak kalmıştır. Bu sebeple Allah’ın hükümleri Müslümanın hayatından tek tek silinmiştir. İmanın yerini inanç almıştır.
Alimlerin içtihatlarına göre sünnette detaylara takılarak ilerleyemeyen ve birbirine artık farkı olan Müslüman ayete bakmaz olmuştur. Kendini alim gösterenin peşinden giden Müslüman, alimi sadece arapça bilen kişiden ibarete indirgemiştir. Dini, Kur’an’a göre değil; kişiye göre yaşamaya başlayan Müslüman kendini şirkte bile bulmuştur. Bu büyük tehlikenin tuzağında yine kafir çalışmıştır.
Neye inanması gerektiğini bilmeyen Müslüman, neye inandığının da farkında değildir. Zamanla birkaç Müslüman nöbetlerini tek tek casusa bırakmışlar, birkaç dakika fazla uyumanın sonuçlarını tüm ümmete ödettirmişlerdir. Bu nöbetler, karşılığı olmayan sanrılarla adeta satın alınmıştır.
‘’Muhakkak ki; onlar, onların dînini tefrik ettiler (parça parça ayırdılar) ve grup grup oldular. Senin onlarla bir ilgin yok. Onların işi sadece Allah’a aittir. Sonra yapmış oldukları şeyleri, onlara haber verecek.’’ (En’am 159) ayeti ile Allah’ın ipinin tek olduğu hak olarak Müslümana inmiştir. Dinde birleşmeyi değil farklar üzere gruplaşmayı hayatında öne alan Müslüman epilepsiden sürekli bayılır hale gelmiştir.
‘’ Onların ne söylediklerini, en iyi Biz biliriz. Ve sen onların üzerine, cebbar (zorlayıcı) değilsin. Öyleyse Benim vaadimden (vaadettiğim cezadan, azaptan) korkanları Kur’ân ile ikaz et.’’(Kaf 45)ayetini tebliğde Peygamberin(sav) sünneti,Kur’an idrakini açmak olmuştur.
İnsanın dikkatini Kur’an’a çekmek için stratejisi sünnet olan Peygamber(sav), insan teslimiyetinin kendi iradesinde olduğunu çok iyi biliyordu. Peygamber(sav) kendini bir zorlayıcı olarak görmezken, insanların birbirlerini taraftar zihniyetinde teslimiyet daveti yapmaları büyük bir ünlemdir. Aynı zamanda bu plan, birleştirici bir sünnetin tatbikatçısına atılmış en büyük iftiradır. Bu iftiranın planına dahil olmak da Peygamber(sav)in sünnetinden tamamen ayrılmaktır.
‘’Peygamberimiz(sav) Medine Vesikasında hangi durumu nasıl uygulamıştır?’’ Müslümanın dikkatini çekmelidir. Nihai niyetle hareket ederken yine vazifesini yapmış; birbiriyle davalı olan kabilelerin barışını sağlamış, yurt bilincinde ortak hareket sınırlarını yönetmiştir.
Peygamberimiz(sav),Yahudi ve müşriklerden yardım almamış; aksine onların emniyetini bu vesika ile beyan etmiştir. Vesikada ‘’Hiçbir mümin bir kafir için, bir mümini öldüremez ve mümin aleyhine hiçbir kafire yardım edemez.’’ Koşuluyla müminin nöbetini yine Kur’an’la belirlemiştir.
Müslüman derhal din adına kendine dağıtılan broşürleri bırakıp, Kur’an’a sımsıkı sarılmalıdır. ‘’ Allah, kendi yolunda, malzemesi birbirine kaynamış binalar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.”(Saff 4) ayetine şahit Müslüman ne yapması gerektiğini bilen Müslümandır. Nöbeti de daimi kendisinin tutacağını hatırlamalı, uykusundan fedakarlık etmelidir.
Allah’a kulluk saatinde olan vazifelerini takva ile yerine getirecek olan Müslüman ailesine neyi tavsiye edeceğini hatırlamalıdır. Kur’an’ı hatim eden Müslüman, tatbikatında ‘’Allah’a ve O’nun Resûl’üne itaat edin, anlaşmazlığa düşmeyin…’’(Enfal 46) farzına kendini şahit yazdırırken, tuttuğu safı sımsıkı edecek takvada olmalıdır.
Müslüman oyun yeri olan dünyada oyuna gelmemeli, ahiretinin mimarisi olan dünyayı Allah’ın hükümlerine teslimiyetle yaşamalıdır. Müslüman teslimiyeti Kur’an’dan öğrenmelidir.
Neye teslim olacağını ‘’oku..’’(Alak 1) ayetiyle öğrenen Müslüman artık aldanmayacaktır. Nöbeti nasıl tutacağı Müslümana apaçık tebliğ edilmiştir.
Kur’an’la nöbet tutan Müslümanın Zaferi cennettir. Allah yardımcımız.