İnsanların ürettiği ve kullandığı ürünler nitelikli ise kendilerinin ölümünden sonra da yaşamaya devam eder. Geçmiş toplumlar bıraktıkları ile bize kendilerini tanıtırlar. Sosyal ve kültürel sınırlar da bu yolla çizilmiştir.
Her ürünün iskeletini bir fikrin oluşturması moda ve tasarım alanında kafa yormanın gerekliliğini bize hatırlatır.
Toplumların ne giydiklerine, hangi eşyaları kullandıklarına, meydana getirdikleri eserlerin niteliklerine ve üretilme amaçlarına bakmak o toplumun gelişmişliği ve üyeleri hakkında bize bilgi verir. Ancak üretim teknolojilerinin gelişmesinin de etkisi ile gittikçe tek tipleşen toplumlarda yaşamak durumundayız.
Sosyal ve kültürel sınırların incelmesi hatta kaybolması bir problem olarak yerini korurken, tek tipi oluşturan fikir altyapısının ne olduğu, kimler tarafından hangi mantıkla oluşturulduğu, insanın, insanlığın faydasına olup olmadığı da değerlendirilmesi gereken konulardan biridir. Yerel kültürel zenginliklerin azalmasının veya yok olmaya yüz tutmasının insanlığa getirebileceği bedel konusu ise bir kenarda durmaktadır.
Modacılar, tasarımcılar, imalatçılar ile onların çalışmalarına fikir alt yapısı verenler ve sanatçılar şimdiki zamanda yaşanan hayatın şekillendirilmesinde önemli bir rol almaktadırlar. Modacılar ve tasarımcılar insanların ne giyeceğine, hangi renkleri öncelikle kullanacağına karar verirken, imalatçılar ile satıcılar mal veya hizmetlerin üretilmesinden pazarlanmasına kadar belirleyici bir görev almaktadırlar.
Modacı, tasarımcı, imalatçı zincirinin kendi bakış açılarına hatta niyetlerine bizim sosyal, kültürel varlığımızı ve ekonomik değerlerimizi kurban etmelerine izin vermemek için ne yapmalıyız?
Tüketici konumunda olan kişiler tercih hakkını kullanarak bir malın, moda, tasarım ve imalat sürecine kısmen etki ederler. Bilinçli tüketici olmak sadece mal ve hizmetlere ekonomik ve kaliteli sahip olmak anlamına gelmemelidir. Satın aldığımız ürünün, estetik ve kullanışlılık niteliği kadar ona yani eşyaya sahip olma sürecimizde bizi yıpratmaması, bizim sosyal, kültürel değerlerimize zarar vermemesi beklenmelidir.
Bir ürünü tanıtırken muhatabın hoşgörü sınırlarını düşünmek gerekmez mi?
Moda, tasarım ve sorumluluk arasında nasıl bir bağ olduğunu düşünüyoruz. Gözümüzü çevremizdeki mimari yapılara, halılara, giysi modellerine çevirdiğimizde dillendirdikleri nükte bakımından eleştirecek pek çok konu bulabiliriz. Mesela yeni tarz seccadelerin secde tarafına gelen simge ve şekiller çoğumuzu rahatsız eder. Seri imalatla üretilmiş birçok seccadenin renk ve desenlerinin bize hiç uymayan şekillerle bezenmiş olduğunu görebiliriz. Üstelik bu şekiller kara kalemle karalama yaparken bile parmaklarımızın dönmeyeceği kadar bize yabancıdırlar.
Kısaca modacı ya da tasarımcı, çizimlerinde, ortaya çıkacak malı tüketmesi beklenen kişilerin değerlerini, kültürünü, tasarım aşamasındaki eşyaya ilişkin inancını dikkate almak durumunda olmalıdır.
Ayrıca ‘’giyim kişinin aynasıdır’’ denir. İmalat sektörünün bu kadar geliştiği bir dünyada ‘’giyimin kişinin aynası olması mümkün müdür?’’
En çok tekrarlanan anlamına gelen modanın oluşmasında ve modaya içerik oluşturan moda tasarımlarının hazırlanmasında tüketici konumunda olan kişilerin değerleri, kültürleri yeterince değerlendirilmekte midir?
Kendi modamızı kendimizin oluşturması veya modacıları yönlendirmemizin zamanı gelmedi mi?
Değerli olan daha yoğun bir emeğin sonucu elde edilir. Ürünlerin kalitesini, kullanışlılığını ve kalıcılığını belirlemede, emek, harcanan zaman, kullanılan kültürel birikim, hammadde ile teknoloji etkili olur.
Günümüzdeki hızlı tüketim alışkanlığı, yenileme, atma, değiştirme isteği ihtiyaç duyduğumuz eşyalarımızın kalitesini, kullanım ömrünü, tasarımını hatta eşyaya bakışımızı etkilemektedir. Bu konunun insan davranışlarına nasıl yön verdiği ise ayrı araştırmaların konusudur.
Önümüze sunulan her ürünü satın almamak, hızlı tüketim alışkanlığı içinde kaybolmamak için kaliteyi, estetiği ve değeri seçme yeteneğimiz ne durumdadır?
Gençlerimizi estetik zayıflıktan, paramızı israf olmaktan nasıl koruruz?
Modernleşme sürecinin varlığını moda, giyim tarzları ve pratik kullanım eşyalarının tasarımları üzerinden sürdürdüğü görülmektedir.
Yetişin kişilerin ellerindeki kendi tüketim eğilimini modacı, tasarımcı ve imalatçı kesimlere hissettirebilecek olması tüketici lehine bir güç olarak durmaktadır. Çünkü kimin için üretilecek? Kullanıcısı kim? Sorularının cevabı olan özne belirleme gücüne sahiptir.
Sosyal hayata bütüncül bakmak yerinde olur. Sağlık, eğitim, iş ve çalışma yaşamı gibi alanların kişinin lehine düzenlenmesi için çalışıldığı gibi, kişilerin sosyal, kültürel ve ekonomik yapılarını olumlu ya da olumsuz etkileme mahareti olan moda, tasarım ile mal ve hizmetlerin üretim sürecinin insanın lehine çalışmasına yönelik profesyoneller, ana, babalar ve gönüllüler sorumluluk almalıdırlar.
Çocuklarımızın eğitiminde akademik, kültürel, sportif yanları ayrı ayrı planladığımız şekilde, onlara kültür ve sanatla ilgili değerlerin tanıtılması, estetik duyguların, renk bilgilerinin, yer ve zamana göre giyilmesi uygun olan kıyafetlerinin bilgisinin küçük yaşlardan itibaren aileler ve eğitimciler tarafından verilmesinin koruyucu bir görev yapacağı da unutulmamalıdır.
Her çocuk veya yetişkin kendine yakışanı seçebilecek kadar modacı veya tasarımcı olabilir. Bunu yakalamak için sorumluluk sahibi her kişi biraz gayret etmelidir.
Beğenilerimiz şekillenmeli ve günlük hayata yansımalıdır. Ürettiğimiz, fikir örgüsünü oluşturduğumuz birikimimizi, kullandığımız araç gereçlerimize, eşyalarımıza, giyimimize, kıyafetlerimize yansıtmamız durumunda günü bizim günümüz olarak yaşayacağız ve geriye bu şekilde iz bırakacağız.
Hatun Özkümüş/Her Taraf