Çevik şunlara değindi:
Kur’an insanı muhatap alan ve tüm hayatını kapsayan ilahi bir çağrıdır. Yaşamımızın yegâne referansı olan vahyi, vakıamızla irtibatlı bir eylemlilik içerisinde okumamız gerekir. İçinde bulunduğumuz çevreler, hayatımız ıslaha muhtaçtır. Şirk, zulüm, ifsad ve türlü çeşit kirlilikler bir şekilde yaygınlaşıyor. Öncelikle yapmamız gereken bu vakıayı tespit etmek ve vahyi ölçüler çerçevesinde bir hareket fıkhı üretebilmek olmalıdır. Rabbimizin istediği ölçüde bir değişim dönüşüm gerçekleştirebilmek için sistemli, örgütlü bir mücadele hattı içerisinde olmak gerekir. Bu anlamda vahyin indiği topluma nasıl müdahalelerde bulunduğunu, hangi konulara nasıl bir yaklaşım sergilediğini ortaya koymak, vakıamızla olan irtibatımızın sağlıklı oluşabilmesi için önemli bir adım olacaktır.
Kur’an, hayatın problemlerine dokunmayan teorik tartışmalar içerisinde boğularak okunmamalıdır. Vahyi okumak bir anlamda hayatımıza okumak anlamına gelmelidir. Bizi sürekli sorumluluğa, mücadele kararlılığımızı artırmaya ve gerektiği yerde hiç çekinmeden insiyatifler almaya yönelten bir okuma faaliyeti olmalıdır.
Kur’an’ın ilk dönem ayetlerine genel olarak baktığımızda yoğun bir eylemlilik çağrısı olduğunu görürüz. Vahiy, dönemin ekonomik, toplumsal, siyasi, hukuki alanlardaki ifsadını ifşa etmeyi, onlara karşı çıkmayı bu anlamda programlı bir mücadeleyi farz kılıyor. Muhataplarını her türlü pislikten uzaklaşarak tevhidi bir safta yer almaya davet ediyor. Tüm suni tartışmalardan uzak bir şekilde vakıayla yüzleşen ve hakikati ortaya çıkaran vahiy, bugün de aynı şekilde toplumsal ıslah mücadelemizde yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Hakikatin her alanda örtülmeye, yok sayılmaya çalışıldığı bir ortamda, vahyin şahitliğini üstlenmek, sorumluluk duygusuyla mücadele etmek daha da elzem hale geliyor.
Nasıl ki Kur’an, kabilecilik bağlarının çok kuvvetli olduğu bir toplumdan bir nesil inşa etti ise günümüzde de en bariz hastalıklardan biri olan modern, seküler ulusçuluk hastalığı ile aynı şekilde mücadele eden, hayata değerler penceresinden bakan nesiller inşa etme adına mücadele vermeliyiz. Vahyin nuru ile şekillenen zihinler, hayata hikmetli bakabilmeyi başarabileceklerdir.
Vahyin dili, söylemi temelde tevhid merkezlidir. İmtihan dünyasında var olan tevhid-şirk mücadelesine katılmadan, bizzat içerisinde yer almadan vahyi ya da geçmişi değerlendirmek bizi ancak nostaljik yorumlara götürecektir. Günümüzün Nemrutlarına karşı günümüzün İbrahimleri, Firavunlarına karşı Musaları olmamızı sağlamıyorsa okuyuşlarımız yeniden gözden geçirilmelidir. Sürekli Kerbela edebiyatı yapıp günümüz Kerbelaları gündeme gelmiyorsa orda bir sorun var demektir. Zulümler ve zalimler sadece geçmişte varmış gibi davranmak ve sürekli edebiyatını yaparken yaşanan anı ıskalamak vahyin amaçladığı bir tarz olamaz. Hayatla bağı koparılmış bir okuma gerçek bir okuma olamaz.
Dini yalanlayan, öksüzü itip kakan, yoksulu doyurmaya ön ayak olmayan (Maun 1-3)
Malı yığarak sayıp duran (Hümeze 2), namaz kılana engel olan (Alak 9), kendini mustağni gören (Leyl 8), ölçü ve tartıda hile yapan (Mutaffifin 1), kız çocuklarını diri diri toprağa gömen (Tekvir8-9), Allah’a rağmen ölçü koyan (Müddessir 18) insanlardan oluşan bir Mekke toplumu var. Tüm bu sayılanların ya da daha fazlasının bugünkü karşılıklarını anlamaya çalışan bir okuma şekli gerçekleştirmeliyiz. O gün var olan şirk problemi bu gün değişik versiyonları ile hayatlarımızın hemen yanı başında bir risk olarak duruyor. Doğru bir Allah algısına ulaşamayan insanlar, ahiret hayatını ya da peygamber algısını da yanlış anlamlandırmaya başlıyor. İlk ayetlerde ifade edilen ‘dini Allah’a has kılma’ gerçeği atlanıyor. Din Allah’ın olmaktan çıkıp peygamberlerin, alimlerin, şeyh efendilerin kurallarını belirlediği bir hale geliyor. İslami mücadele içerisinde çok önemli bir yeri olan ve daha ilk ayetlerde vurgulanmaya başlanan zekat, infak gibi ibadetler angaryaya, mekanik birer adete dönüştürülüyor. Kendisini İslami mücadelenin bir parçası olarak görmediğinde bir Müslüman, malının cüzi bir miktarını vererek tüm sorumluluğunu yerine getirdiğini zannederek rahatlıyor. Vahyin şahitliği adına ortaya koyabileceği, fedakârlıkta bulunabileceği neleri olduğunu hiç gündemine bile almıyor. Oysa mücadele etmek, maddi-manevi fedakârlıklar isteyen bir durumdur. Emaneti, sorumluluğu yüklendiğimizi iddia edip sorumsuzca yaşama talebinde bulunmak büyük bir tutarsızlıktır.
Yine Rabbimizin ilk inen ayetlerle beraber dönemin egemen düzenine karşı, ululuk taslayan müstekbirlerine karşı da mücadeleye başladığını görüyoruz. Peygamberimize, yalancılara itaat etmemesi ve tüm uzlaşı taleplerine, yağcılıklara itibar etmemesi gerektiği açıkça ilan ediliyor. Tüm bu tekliflere karşı peygamberimizin gösterdiği vahyi tavır bize gösteriyor ki; Müslümanlar tavizci kişiliksiz, pragmatist olamazlar. Amaca giden her yolu mubah sayan bir anlayışa sahip olmazlar.
‘Rabbini tekbir et, kalk ve uyar, tertil üzere oku, secde et ve yaklaş, sakın onlara itaat etme, secde et ve yaklaş’ vb. vurgular, peygamberimizin toplumsal alanda verdiği mücadelenin köşe taşlarını ele vermektedir. Peygamberimizin, Kalem suresinin 10-13. ayetlerinde özellikleri sayılan olumsuz karakterlere itaat etmemesinin istenmesi yaşadığımız çağın müstekbirleri ile nasıl bir ilişki içerisinde olmamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Müzemmil suresinde ‘Sana ağır bir söz vahyedeceğiz’ vurgusunda yer alan ağır sorumluluğu yerine getirmek adına, öncesinde geçen tertil üzere Kur’an okuma eyleminin ne anlama geldiğini tekrar düşünmeli ve fiiliyata geçirmenin yollarını aramalıyız. İslami mücadele içerisinde azimli ve kararlı olabilmenin yolu, arka planda gerçekleştirilecek gerek bireysel gerekse kollektif çabalarla irtibatını gözden kaçırmamalıyız. Müddessir suresinde geçtiği üzere elbiselerimizi tüm kirlerden arındırmalı, toplumun ameli ve itikadi tüm ifsadına ve kirliliğine karşı tavır almalıyız. Yine Müddessir suresinin son bölümünde yer alan ve cehenneme sürüklenmenin mazereti olarak ileri sürülen ‘batıla dalanlarla birlikte dalmak’ vurgusunun bizim hayatımızda nereye oturduğunu iyi tespit etmeliyiz. İslami kaygı ve hassasiyet taşıyan, vahyin şahidi olma azmi gösteren insanlarla birliktelikleri çoğaltmanın zaruretini ortaya koyan bir ifadedir bu. Durduğumuz yer duruşumuzu gösterir. Kimlerle olduğumuz neyin mücadelesini verdiğimizin de bir yansımasıdır aslında. Bu çerçevede söz konusu ayetten çıkarılabilecek çok önemli bir ipucu olduğunu görmeliyiz.
Özetle Kur’an indiği dönemin en önemli problemlerine değinmiştir. Onları atlayarak afakî ayetler indirmemiştir. İndiği toplumun sorunlarını görmezden gelmesi düşünülemez. Dolayısıyla bizlerde yaşadığımız çağın temel problemlerine bigâne kalarak, önemsiz görerek ya da yok sayarak vahyin takipçileri ve şahitleri olamayız. Vahiy yangının olduğu yere bakar ve çözüm üretir. Biz Müslümanlar gerek yanı başımızda olsun gerekse uzak olsun yanan zulüm ateşlerini söndürmek adına gayretler içine girmemiz gerekir. Hayatla irtibatı kopuk ya da zayıf bir okuma veya anlama çabası vahyin hedeflediği bir tarz olamaz.