Harward Mutluluk Araştırması’nın sonucuna göre, kalıcı bir mutluluk için insanın kendi türüyle sağlıklı ilişkiler kurması gerekir. Zira insani ilişkiler aynı zamanda kişinin sevgi, şefkat ve ait olma gibi temel gereksinimlerini doğal yollarla karşılayan bir unsurdur. İnsanın ruhsal dengesini ayakta tutan bu değerler ancak kişinin kendi türüyle insani eksende ilişkiler kurması ile gelişebiliyor. Nitekim pandemi sürecinde sosyal mesafe ile birbirlerinden uzaklaşan fertler can sıkıntısından, depresif sorunlardan, mutsuzluktan şikâyet etmeye başladılar. Sosyal mesafe gerekliydi ve koruyucu bir etkendi fakat buna karşın insani ilişkilerin zayıflamasına neden oldu.
İnsan sahip olduğu imkânların değerini kaybedince anlıyor değil mi? Sevdiğimiz insanların, sevdiğimiz mekânların, sevdiğimiz işlerin hayatımızda ne kadar büyük bir boşluğu doldurduğunu ancak kaybettikten sonra anlayabiliyoruz… Salgın hastalıkla tanışmadan önceki günleri düşünün… İş ve ev arasında geçen zamanların, arkadaş, akraba ziyaretlerinin, çay sohbetlerinin, geceye damga vuran etkinliklerin, düğün, nişan ve özel merasimlerin, güneş ve havanın tadına varabilmenin, özgürce yürüyebilmenin hayatımıza kattığı kazanımları ancak şu günlerde fark edebiliyoruz.
Pandemi sürecinde hayatımıza giren maske, sosyal mesafe ve izolasyon öyle sanıyorum ki zamanla hayatımızın bir parçası haline gelecek, bu oldukça tehlikeli bir durum! Yani pandemi süreci sona erdiğinde de insanlar alışageldikleri durumun etkisinde kalacak ve insani ilişkileri asgari düzeye indirecekler. Oysa insan kendi türüyle yakınlık kurma ihtiyacı içindedir, bu ihtiyacın karşılanmaması durumunda ruhsal ve sosyal sorunlar artacaktır. Akraba, arkadaş, komşuluk ilişkileri zayıfladığında insanlar birbirlerini potansiyel bir risk, bir tehlike olarak görmeye başlayacaklar ve adeta robotlaşacaklardır.
Virüs ve sosyal mesafe kavramı üzerinden yoğun bir korku sarmalına sürüklenen fertler, bireyselleşme tuzağının içine çekildiler. Pandemi sürecinde evde çalışma, evden derslere katılma ve e-ticaretin önem kazanması ve birçok işin evden sürdürülür hale gelmesi ister istemez insanların alışkanlıklarını etkiledi. Ve dijital yaşamın sıklıkla dillendirildiği bir süreçte bireyler hiç tahayyül etmedikleri bir kulvarın içine itildiler. Sosyal ilişkileri asgari seviyeye indirerek yalnızlaştılar, bu durum zamanla fertlerin iç dünyalarında da bir kopukluğa, uzaklaşmaya neden oldu ve depresif sorunlar artmaya başladı.
Bağlanma ve yakınlık insan için yemek içmek kadar elzemdir ki, bu gereksinim karşılanmadığında dengeli ve sağlıklı bir yaşam sürme şansımız olmayacaktır. Nitekim insanlar pandemi sürecinde ıssız bir adada tek başına yaşayamayacaklarını yani Robinson Kruse olamayacaklarını her şeye sahip olsalar dahi insansız bir yaşam süremeyeceklerini kavradılar. Ancak buna rağmen hayatımıza giren sosyal mesafe kavramı korkularımızı tetikleyerek ihtiyaçlarımızın önüne geçti. İnsanlar daha evvel selamlaştıkları komşularını artık kendilerine virüs bulaştırma potansiyeli taşıyan bir tehlike olarak görüp uzaklaşmaya başladılar. Bu durum doğal olarak kalıcı etkiler bırakabilir ve pandemi süreci sona erdikten sonra da insanlar insani ilişkilerini güven ekseninde sürdüremeyebilirler. Yani yaşadığımız sürecin yan etkileri uzun süre devam edebilir… Bütün bunları ilerleyen zamanlarda yaşayıp göreceğiz.