Maddî ve Manevî Rızık
Canlılar beslenerek varlıklarını sürdürürler. Bedensel beslenme ile birlikte ruhsal beslenme de bir gereksinim. İnsanı var kılan budur. Beslenmenin ölçüsü ve sınırları var. Aşırılıklar her zaman için ağır gelir. İnsanın taşıyamayacağı yük insanı bunaltır sağlıksız olmasına neden olur.
Rızık sorununa gelince, canı besleyen rızık elbette hakkıdır insanın. Yaşamak ve var olmak için. Bedenin sağlığı insan sorumluluk yükünü taşıması için önemli. Bedeni şişirmek için değil, kendisini taşıyabilecek kadarına sahip olmak için. Maddî ağırlık insana da yüktür. Ruhu ezer, tembelleştirir.
Manevî eğitmenlerin yönlendirmesi insana güç katar. Günümüzde, özellikle kapitalizmin güdümünde, her insan, bir çıkar aracı olarak görülür. Hastalıklardan bile alabildiğine kazanç devşirilir. İnsanların hastalanması bile hem bir sevinç hem bir çıkar kapısıdır. Kovit salgını sonrası yaşananlar da bunu gösteriyor. Bir çıkar savaşı var. Bu, güçlü olanlar ile karşıtlarının bir çatışmasına dönüyor. İlâç sektörü de silâh sektörü gibi önemli bir gelir kaynağı. Hatta insanların sağlıksız olması için üretilenler birer virüs, bulaşıcı, kanser edici özelliklere sahip.
İlaçların da insanlar üzerinde ağır tahribatlar yaptığı bilinir. Bir yanını düzeltirken diğer yanını bozar.
Bunlar maddî olanlarıdır.
Bir toplum ve insanlık büyük bir sarsıntı geçiriyor. Bu da daha çok manevîdir. Ruhsal dengesizliğin tedavisi çok daha güçtür. Bedenin herhangi bir yerinde bir yara, bir ur vb. şey çıkarsa kesilip atılır. Ruhsal olanın böyle bir durumu söz konusu değildir.
Manevî dengesizlik daha çok manevî boşluklardan oluşur.
Her oluş ve her varlık dengeler ile vardır. İnsanın doğumu, bu dünyaya gelişi yeni doğuşu, yani ölümüyle öte hayat başlar. Öte duygusu insan ister inansın ister inanmasın insan için önemli bir sorudur. Bu zihnini sürekli kurcalar. Dinler veya kültürler kendi inançlarına, inanışlarına göre tanımlarlar.
Hıristiyanlıkta öte duygusu soyut ve belirsizdir. Bir cehennem veya karşıtı bir hayat vardır ama tanımlanamaz. Bilinemez. İslâm’da ise belirgindir. Kur’an’da belirtildiği kimi özellikler var ve bunlara inanılır. Peygamberin sünnetinden de bunlar bilinir. Çünkü bir Müslüman öldükten sonra nereye gideceğini bilir ve ona göre yaşar. Bu da onun manevî bir güçtür. Bir Müslüman’ın gelecek kaygısı daha çok iyi ve güzel yaşama çabası kendisiyle olan yarışıdır. İyi ve güzel olma, ahlâklı ve erdemli olma, hayırlı ve azimli olma ve inancını yaşama aşkıyla.
Bir insan dünyaya iz bırakacağı gibi geleceğini de hazırlar. Bu insanların etkisi uzun sürer.
İnsanı huzursuz eden, gerilime iten ve bunu bir bunalıma dönüştüren her durum zarar verir, hastalanmasına neden olur. Bir insanın huzur içinde yaşaması sadece kendisiyle değil, ortamla, koşullarla ilgilidir. Bir toplum ve insanlar diken üzerinde yaşıyorlarsa bu, asıl huzursuzluğun nedeni olur.
Sağlıklı bir toplum manevî anlamda donanımlı olanlardır, kendisini denetleyebilen, iradesine hâkim olanlar. Bunlar nasıl olacak diye sorulur elbette.
İnsanın insana güveni, inancı, yakınlaşması, gönül sesi, içtenliği, saygınlığı etkileyen kimi nedenlerdir. İnsanın insana güveni azaldığı andan itibaren iç uçurumlar oluşur. Bunlar giderek derinleşir. Onarımı veya giderilmesi zorlaşır. Bir toplumda öfke ve nefret dili insanı insandan en çok uzaklaştıran nedenlerdir. Bu tür insanlar kimi zaman doğruları ve iyileri de söylese karşılık bulmaz. Çünkü onun öfke ve nefret dili öne çıkar. Hatta bu gibi kimselerin doğruyu ve iyiyi savunmaları hem karşılık bulmaz hem de zarar verir.
İnsanların güzel olanları güzel ahlâklı, iyi huylu, merhametli ve âdil olanıdır. Onların varlığı güven verir, inandırıcılığı artırır. Aşk ve sevgi dili her zaman için insanı çeker ve kuşatır. Bu insanın maneviliğidir, manevî beslenişi ve rızkıdır.
Milli Gazete / Ali Haydar Haksal