Âhır zamanda yaşıyoruz.
Zulüm her gün, her saat mevcut karanlığı koyulaştırıyor. Mazlumların, masumların, yoksulların âsumana yükselen feryadı her gün, her saat katlanarak artıyor.
Hırsın gözü dönmüş iştihası dünyanın bütün zenginliğine el koydu. ‘Allah’sız kazancın kırbaçladığı tüketim çılgınlığı önüne geleni silip süpürüyor.
Kalabalıkların üzerinde bedbinliğin, çöküntünün, çaresizliğin habis eli dolaşıyor.
“Ne olacak halimiz” diye düşünüyor;
“Ne yapmalı” diye soruyoruz.
Elimiz böğrümüzde kaldı. Nefesimiz kesildi ve hareket kabiliyetini kaybettik. Bu kâbusun burgacından bizi çekip çıkaracak bir el, bir ses, bir ışık, bir muştu arıyoruz.
İşte bu an.
Dua ve teslimiyetin en müsait ânıdır. Dua ve teslimiyet unutmayalım ki; bir yöneliş, bir hamle ve bir harekettir. Göklere açılan eller ve gözyaşıyla yıkanan gönüller karşılıksız bırakılmaz. Bu yönelişin karşılığı ilâhî rahmettir.
Rahmet Cenab-ı Hakk’ın bize dönen yüzüdür.
Allah’ın yüz rahmeti vardır; sadece bir tanesini yeryüzüne indirmiştir. İnsanlar, cinler ve hayvanlar onun sayesinde birbirlerine şefkat gösterirler. Geride kalan doksan dokuz rahmetini kıyamet gününe ertelemiştir, ki âhırette kullarına onunla muamele edecektir:
Hz. Peygamber torunu Hz. Hasan’ı öptü. O sırada yanında Akra b. Hâbis bulunuyordu: “Benim on çocuğum vardır, daha bugüne kadar hiçbirini öpmedim” dedi.
Allah’ın Resulü ona şöyle bir baktı ve:
— Merhamet etmeyene, merhamet edilmez, buyurdu.
Yine bir gün bir bedevi Hz. Peygamber’e gelerek şöyle dedi:
— Siz çocukları seviyor, öpüyorsunuz; biz öpmeyiz.
Hz. Peygamber:
— Allah sizin kalbinizden merhameti çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim.
Hz. Peygamber’in huzuruna bir grup harp esiri getirildi. Aralarında memeleri sütle dolu bir kadın vardı. Bu kadın bir ara esirler arasında bulunan bir çocuğu kaptı, bağrına bastı ve onu doya doya emzirmeye başladı. O zaman Allah’ın Resulü şöyle buyurdu:
— Bu kadın bu çocuğu ateşe atabilir mi?
Orada bulunanlar:
— Hayır, vallahi atamaz, dediklerinde Hz. Peygamber:
— Allah’ın kullarına olan şefkati bu kadının çocuğuna olan şefkatinden daha fazladır, dedi.
Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim vefat edince Peygamber’in gözlerinden yaşlar boşandığını gören Abdurrahman İbn Avf sordu:
— Ey Allah’ın Resulü, sen de mi ağlıyorsun?
Bunun üzerine buyurdular ki:
— Ey İbn Avf! Bu merhamettir. Gözümüz yaş döker, kalbimiz ağlar. Ancak yine de Rabbimiz’in rızası hilafına söz sarfetmeyiz.
Cenab-ı Allah mahlûkatı yarattığı zaman arşın üzerinde bulunan kitabına şunu yazdı:
“Rahmetim gazabımı geçmiştir”.
Ey kalbi kırık olanlar, işleri yolunda gitmeyenler, elleri koynunda kalanlar, kan yutup kızılcık şerbeti içtim diyenler, tünelin ucunu göremeyenler; kimsesiz, çaresiz, boynu bükük kalanlar, unutmayın:
Allah bes, baki heves.
Yeni Şafak / Mustafa Kutlu