11 Mayıs 2025 - Pazar
  • Ana Sayfa
  • Künye
  • İletişim
Sık Kullanılanlara Ekle
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Venhar Haber
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Yazarlar
  • Alıntılar
  • Tavsiyeler
    • Ne Okunur?
    • Ne İzlenir?
  • Röportajlar
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Yazarlar
  • Alıntılar
  • Tavsiyeler
    • Ne Okunur?
    • Ne İzlenir?
  • Röportajlar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Venhar Haber
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Alıntılar Alıntı Makale

Lütfi Bergen: Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul Sözleşmesi metnini hiç uygulamadı

Hukukçu-yazar Lütfi Bergen, geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile feshedilen İstanbul Sözleşmesi ile ilgili TİMETURK’ün sorularını cevaplandırdı.

Yazar: Venhar Haber
28 Mart 2021
Kategori: Alıntı Makale
0 0
0
Lütfi Bergen: Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul Sözleşmesi metnini hiç uygulamadı
PaylaşTweetleWhatsapp ile GönderE-posta Gönder

Time Türk, 23.03.2021

 

İstanbul Sözleşmesi 20.03.2021 tarihli 31429 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile feshedildi. Sözleşme muhafazakâr kesimde tepkiyle karşılanıyordu ve yakın zamanda siyaset de kaldırılacağı sinyalini vermişti. Sözleşmenin kaldırılmasını siz nasıl karşıladınız?

İstanbul Sözleşmesi’nin feshi mevzuat sistemindeki CEDAW kaynaklı düzenlemeler nedeniyle kadınların statüsünde hiçbir şey değiştirmeyecek. Yani bununla ne demek istiyorum? Öncelikle 6284 sayılı yasa halen yürürlüktedir. Kadının beyanıyla evden delilsiz uzaklaştırma kararları verilmeye devam edecek. İkinci olarak 6284 sayılı yasa, 4320 sayılı yasayı mülga etmişti. 4320 sayılı yasada da delilsiz beyanla kocanın evden uzaklaştırma tedbiri düzenlenmiştir. Demek ki, 6284 sayılı yasa mülga olsa dahi 4320 sayılı yasa ile İstanbul Sözleşmesi’nde şikâyet konusu olan tedbirler alınabilecek. Benim İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik bakışım dindar kesimin yaklaşımlarından farklı.

‘Türkiye’de dindarlar “kul hakları” tasavvuruyla hak mücadelesi vermiyor’

Ne ölçüde farklı?

Türkiye 1789’da Fransız İhtilali ile “birey” kavramı ile tanıştı. Aynı tarihte Osmanlı devletinin başına III. Selim geçti. Dolayısıyla Türkiye’nin sorunu “birey temelli hukuk” ile “topluluk temelli hukuk” çatışmasının sonucudur. Bildiğiniz üzere “Kul Hakları” başlığı ile bir kitap hazırladım. Türkiye’de dindarlar “kul hakları” tasavvuruna yaslanarak hak mücadelesi vermiyor. Başörtüsü mücadelesi dahi “birey oluş” mücadelesi olarak verildi. Yani erkekler başörtüsü mücadelesinde öne çıkmadı. Dolayısıyla dindar kesimin kadınlarında feminizm, gerçekte kadınların erkekler tarafından yalnız bırakılmaları neticesi “özne olma” mücadelesinin ideolojisi olarak işlevselleşti. Diyeceksiniz ki, “1789’un hukuk tasavvuru ile neden çatışıyorsunuz?” Bunun gerekçesi şudur: Birey temelli hukukta referans kavramlar “Hak” ve Özgürlük”tür. Oysa bizim toplumumuzda referans kavramlar “Emanet” ve “Mesuliyet”tir. Bunlar arasında büyük farklar var ve Türk milleti birey temelli hukuk tasavvuru ile büyük yara alıyor.

‘Dindarlar, 1980’lerden beri birey temelli toplum arayışı ile hareket etmektedir’

lütfi bergen istanbul sözleşmesi

Bu noktayı açar mısınız? İki hukuk tasavvuru arasında ne fark var?

Hürriyet gazetesinin bir haberinde yer almıştı. 1.05.2016 tarihinde medyaya yansıyan habere göre kayınvalidesiyle aynı evde yaşamak istemediği için boşanma davası açtı. Yerel mahkeme davayı reddederek çiftin bu sebepten boşanamayacağına hükmetti. Yargıtay hükmü bozdu. Yerel mahkemenin direnmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, davacı gelinin talebinin “kocanın ayrı bir konut açmamasının kusurlu bir hareket” olduğu gerekçesiyle haklı olarak değerlendirdi ve “Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi yerinde değildir.” kararı verildi. Bu hüküm “birey” temelli bir hak tasavvurunun sonucudur. 1789’un ilkeleriyle, Anayasa ile, kanunlarla uyumludur. Fakat Türk töresine gittiğinizde bu karar yerine başka bir karar ile “adalet” yaparsınız. Örneğin Kazak Türklerinin Tavke Han (1680-1718) dönemi Anayasası olan “Jeti Jargı”nın 17. Maddesinde şu hüküm var: “Kendi anne ve babasına el kaldıran yahut ta kötü söz söyleme cürmünde bulunan evlat yüzü kuyruğuna doğru olmak üzere siyah bir inek üzerine oturtulur, boynuna eski bir keçe asılır, inek avulların etrafında dolaştırılır.” İslâm dini de “ana babaya emanet ve mesuliyet” ile davranmayı bireye göre öncelikli görmüştür. Görüldüğü üzere birey temelli toplum arayışının “adalet” tasavvuru ile “emanet ve mesuliyet” temelli toplum arayışının “adalet” tasavvuru birbirinden farklılaşmaktadır. Türkiye’de dindarlar, 1980’lerden beri birey temelli toplum arayışı ile hareket etmektedir. Oysa Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 41. maddede “Aile, Türk toplumunun temelidir.” hükmünü getirmiştir. İstanbul Sözleşmesi “birey-insan” varlığı daha da parçalayarak “birey-kadın”, “birey-çocuk”, “birey-yaşlı”, birey-işçi” gibi varlıklar inşa eden Avrupa hukuk tasavvurunun bir mevzuatı. Bu sözleşme, Avrupa Konseyi’ni Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları üzerinde doğrudan yetkili kılmaktaydı. Bu anlamda Sözleşme’nin feshedilmesi Türkiye’nin ülkesiyle ve milletiyle bağımsız bir devlet olduğu noktasında kararlılığına dair önemli bir mesajdır ve Avrupa’ya karşı psikolojik harbdir. Başta da dediğim üzere İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin pratik hukuk anlamında aile kurumuna yönelik bir etkisi olmayacaktır.

‘Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul Sözleşmesi metnini hiç uygulamadı’

Sizinle bir özel görüşmemizde İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmadığını ifade etmiştiniz. Bu görüşünüzü okuyucuyla paylaşmanız mümkün mü?

İstanbul Sözleşmesi hakkında yazı ve konuşmalarımı izleyenlerin de bildiği üzere “ailenin çöküşü” söylemini dile getiren kesimlerin iddiasının aksine problemlerin kaynağı İstanbul Sözleşmesi değildir. Hatta şöyle ifade edeyim; (çoğu kişi söyleyeceğime şaşıracak), Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul Sözleşmesi metnini hiç uygulamadı. Diyeceksiniz ki, “Nasıl olur, binlerce koca bu sözleşme yüzünden evden uzaklaştırma tedbiri ile karşılaştı.” Gerçekten de muhafazakâr kesimin tamamının söylemini inşa eden bu iddia hukukî olarak gerçeğe yaslanmıyor.

6284 Sayılı Yasa

Birinci olarak: Evden uzaklaştırma tedbirinin dayanağı 6284 sayılı yasadır. 8/3/2012 tarihinde kabul edilen 6284 sayılı kanunun resmi adı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”dur. Görüldüğü üzere bu kanun “ailenin korunması” kavramını başlığına çekerek İstanbul Sözleşmesi’nin tanımladığı “domestic=ev içi” kavramını bozmuştur. Yani Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa’nın İstanbul Sözleşmesi üzerinden ülkemize dayattığı “ev içi=domestic” kavramını “aile” olarak dönüştürerek gerçekte sözleşmeyi delmişti. Nitekim Ankara Barosu Dergisi’nin 2015/4 nolu sayısında Prof. Dr. Kadriye Bakırcı, İstanbul Sözleşmesi başlıklı bir makale yayımladı. Bu makalede Sözleşme’nin orijinal başlığı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olmasına rağmen, Türkçeye “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olarak çevrildiği belirtilmektedir. Keza, Sözleşme’nin metnindeki “ev içi şiddet (domestic violence) ibaresinin Türkçeye “aile içi şiddet” olarak ve ev içinde (domestic unit) ibaresinin ise “aile birliğinde” şeklinde çevrildiği belirtilir. Öte yandan, “eşler veya partnerler” arasındaki “şiddet” ibaresi de “eşler veya ebeveynler arasındaki” şiddet olarak çevrilmiştir (m. 3/b). Kadriye Bakırcı, Sözleşme’nin hem evli ve hem de evlilik dışı tüm çiftler arasındaki şiddeti yasaklamasına rağmen, Türkçeye evli çiftler arasındaki şiddeti yasaklamak üzere çevrildiğini ifade eder. Bu husus hukukî bir konu olduğundan muhafazakâr aydınlar meseleyi bu cenahı ile görememiştir. Bu yönüyle 6284 sayılı kanun her ne kadar İstanbul Sözleşmesi’ne referans verdiğini madde 1.2.a’da düzenlemiş ise de gerçekte daha önce yürürlükte olan 4320 sayılı kanunun yeniden düzenlenmiş bir versiyonu olarak kabul edilmelidir. 4320 sayılı kanun ise CEDAW Sözleşmesi’nden doğmaktadır.

“Israrlı takip suçu”

İkinci olarak: İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’de tatbik zemini bulmadığına ilişkin ikinci argümanım da şudur. İstanbul Sözleşmesi’nin 34. Maddesinde “ısrarlı takip suçu” düzenlenmiştir. Israrlı takip (stalking), mağduru telefonla arayarak rahatsız etmek, telefonla arayıp sessiz kalmak, mağdura whatsapp/e-mail/telefon üzerinden mesaj göndermek, mağdurun evini veya iş yerini gözetlemek, üçüncü bir şahısla ona ileti göndermek, hediye göndermek gibi fiillerdir. 6284 sayılı Kanun bakımından 1. Maddede şu ibare yer alır: “tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması.” Fakat Kanun’da yer alan bu kavramın içeriği belirlenmemiş, Türk mevzuat sistemi de böyle bir bağımsız suç tipi ihdas etmemiştir. Diğer taraftan TCK’nın 123. Maddesi İstanbul Sözleşmesi’nin kabulünden çok önce Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu‘nu düzenlemiştir. Eğer İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye Cumhuriyeti uygulasaydı, Israrlı takip (stalking) suçu, mevzuat sisteminde yer alacak ve failler cezalandırılacaktı.

‘Cinsel Karne’ dayatması

Üçüncü olarak: İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmadığının bir diğer kanıtı da Sözleşme’nin 11. Maddesidir. Bu madde, taraf ülkeye kadın ve kız çocukların korunması, şiddet olaylarının önüne geçilebilmesi için a) her türlü şiddet olayıyla ilgili birleştirilmemiş istatiksel veriyi düzenli aralıklarla toplamayı, b) sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayının kökünde yatan nedenler ve etkilerin araştırılmasını, c) olayların yaygınlığını değerlendirmek için düzenli aralıklarla demografik anketler yapmaya özen gösterilmesini, d) toplanan bilgilerin uluslararası iş birliği için uzmanlar grubuna gönderilmesini, e) toplanan bilgilerin kamuoyuna erişiminin açık olmasını yüklemektedir. Anlaşılacağı üzere bu sözleşmeye taraf olan devletler kendi ülkelerinin “cinsel karne”sini Avrupa Konseyi’ne raporlamakla yükümlü kılınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaş profilinin Avrupa’ya raporlanmasını “egemenlik hakkı”nı zedeleyici bulmuş olmalıdır.

‘Cinsiyet toplumda belirlenmez, Allah tarafından verilidir’

avukat lütfi bergen istanbul sözleşmesi CEDAW

Dördüncü olarak: İstanbul Sözleşmesi, taraf ülkelere toplumsal cinsiyet eşitliğini hem yasalarında hem de toplumsal yaşamda sağlaması yükümlülüğü getiriyor. Devlet önce bunun “kadın erkek eşitliği” olarak anlaşılabileceği yaklaşımıyla bazı çalışmalar yaptı. Örneğin eğitimde böyle derslere yer verildi. Ancak meselenin kadın erkek eşitliği olmadığı görüldü. Bunun üzerine toplumsal cinsiyet adaleti gibi bir kavram bulundu. Fakat bu kavram da İstanbul Sözleşmesi’nin amaçlarını toplumun ahlâk değerleriyle uzlaştırmada başarılı olmamıştır. Çünkü cinsiyet toplumda belirlenmez. O Allah tarafından verilidir. Yani bir kızın pembe, bir erkeğin mavi giymesi cinsiyetle ilgili konu değil, kültürle ilgili bir konu. Feminist ve Queer teori, örneğin İskoçların etek giymesini “toplumsal cinsiyet” kavramı içinde değerlendirerek kültürel manipülasyon yapmaktadır. Kültür ile Allah tarafından atanmış biyolojik cinsiyet aynı kavram altında ele alınamaz. Bir kere Allah “Biz her şeyi çift yarattık” (51 Zariyat 49) buyuruyor. Yani kadın-erkek kimlikleri toplumda değil, biyolojik varoluşta belirlenir. Toplumsal cinsiyet adaleti kavramı bu nedenle hatalı bir yol alış oldu. Zaten 6284 sayılı yasada “toplumsal cinsiyet” kavramına dayanan bir düzenleme yoktur. Yasada “kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddet” kavramı var. Bu da Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni hiç uygulamadığının kanıtıdır.

‘Avrupa Konseyi, diğeri Birleşmiş Milletler dayatması tahlil edilemiyor’

Şunu ifade ediyorsunuz: “İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi, 6284 sayılı yasa meri bulunduğundan mahkeme kararlarını çok etkilemeyecek. 6284 sayılı yasa mülga edilse, yine mahkeme kararları pek değişmez. Çünkü bu kez, 6284 sayılı yasa ile aynı hükümleri getiren 4320 sayılı yasa tekrar yürürlüğe girer.” Peki neden böyle?

Çünkü İstanbul Sözleşmesi’ne karşı söylem geliştiren dindar kesimler bu söylemleriyle mesuliyeti Ak Parti’ye yüklemek istiyor. Oysa 6284 sayılı yasa ile aynı hükümleri getiren 4320 sayılı yasanın dayandığı sözleşme CEDAW’dır. Dindar kesimler Türkiye’ye norm dayatan iki üst kurum bulunduğunu tahlil edemiyor. Bunlardan biri Avrupa Konseyi, diğeri Birleşmiş Milletler. CEDAW Sözleşmesi BM’nin bütün üye devletlere “kadın-özne” temelinde yasalarını değiştirmeyi dayattığı bir mevzuattı. Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılsa dahi CEDAW Sözleşmesi ile bağlıdır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası dahi CEDAW etkisi altındadır. Türkiye CEDAW’ı 12 Eylül koşullarında imzaladı ve CEDAW Sözleşmesi’nin Türkiye’ye zorladığı yasal değişikliklere AK Parti öncesinde hazırlanıldı. Dikkat edin, Ak Parti 14 Ağustos 2001’de kuruldu. Yeni Türk Medeni Kanunu ise 22.11.2001’de TBMM tarafından kabul edildi. Yani Ak Parti henüz Meclis’te değildi. CEDAW Sözleşmesi sürecinin yasal düzenlemesi olan Medeni Kanun, Ak Parti dışındaki siyasal partiler tarafından hazırlandı. Türkiye, CEDAW Sözleşmesi’ne dair taahhütleri nedeniyle eski Medeni Kanun’da boşanma sonrası 1 yıl olarak düzenlenen “yoksulluk nafakası” hükmünü 1988’de “süresiz” olarak değiştirdi. Eski Medeni Kanun’un 152. maddesindeki “Koca, birliğin reisidir. Evin intihabı karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi, ona aittir.” hükmü de AK Parti dışındaki partiler tarafından kaldırılmıştır. Türkiye’de dindar sivil toplum örgütleri din ve inanç özgürlüklerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde tescil etmek üzere hak mücadelesi verirken geleneksel toplumsal yapılarıyla çatıştıklarını fark edemediler. Dolayısıyla bugün dindar kesimlerin “geleneksel aileye dönmeliyiz” söylemi doğru değildir. Türkiye’de dindarlık 1980 sonrasında aile kurumunu “birey” temelinde inşa ediyor. Bunun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Zira dindarlar kentlerde yaşamak istiyor ve konutlarının da 180 m2 büyüklükte olmasına dikkat ediyor. Bu konutların satın alınması eski kanaatkâr toplum felsefesiyle mümkün değildir. Dindar kesim evlatlarını okuturken 2 anahtar istedi. İki anahtar, konut ve otomobil sahipliğini sembolize ediyor. Dindarlığın kentleşmesi dini yaşamda bir tür reform etkisi yapıyor. Konut ve otomobil mülkiyetine talip olmak, Safranbolu evleri, Beypazarı evleri tipi bir hayatı imkânsız kılmaktadır. Dindarlık aileyi kaybetti ama bunun faturasını mevcut siyasi iktidara yükleyerek kendini temizleyebileceğini zannediyor.

Sözleşmenin feshini hukuki ve siyasi yönlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sözleşme’nin feshi Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile sağlandı. Bundan önce 15.07.2018 tarih ve 30.479 sayılı Resmi Gazete’de Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (Kararname Numarası: 9) yayımlanmıştı. 9 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi, Cumhurbaşkanı’na Milletlerarası sözleşmeleri onaylama ve fesih yetkisi vermektedir. Bilindiği üzere AY. m. 90’da usulüne göre yürürlüğe girmiş andlaşmaların kanun hükmünde sayılacağı düzenlenmiştir. Feminist ve Querr kesimler Cumhurbaşkanı’nın tek taraflı olarak Sözleşme’yi feshedemeyeceğini, TBMM tarafından feshinin sağlanabileceğini savunuyor. Ancak 9 no’lu Kararname Cumhurbaşkanı’na yetki veriyor. İstanbul Sözleşmesi’nden şimdi Cumhurbaşkanı’nın feshi nedeniyle “onay” kalkmış olduğuna göre, kanaatimce Sözleşme artık yürürlükte değildir. Fakat yukarıda da ifade ettim. CEDAW, TC Anayasası, Türk Ceza Kanunu, Türk Medeni Kanunu, 6284 sayılı Kanun, İcra İflas Kanunu gibi mevzuatlar İstanbul Sözleşmesi’nin getirdiği tüm düzenlemeleri ihtiva ediyor. Bu noktada Türkiye’de farklı kesimler aile temelinde bir toplum mu olacağız, yoksa birey temelinde bir toplum olma yolculuğunu mu sürdüreceğiz? sorusuna cevap vermek zorundadır.

‘Türkiye’nin bu hamlesi ile Avrupa, Batı-dışı toplumlara cinsiyet kimlikleri üzerinden müdahale edemeyeceğini görecek’

Bundan sonraki beklentiler ve açıklanan adımlar hakkında neler söyleyebilirsiniz?

“Kadın hakları” bakımından bakıldığında başta Anayasa olmak üzere, iç mevzuattaki mevcut düzenlemelerde bir değişme olacağını düşünmüyorum. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin bence önemi şudur: Türkiye, Avrupa’nın kendisine norm dayatmasını kabul etmedi. Diğer taraftan Türkiye’de dindarlar meseleye İstanbul Sözleşmesi “sanki uygulanıyormuş” gibi baktı. Feminist ve Querr topluluklar da “karşı” taraf olarak İstanbul Sözleşmesi’ni bir “aşama” olarak görmekteydi. Oysa Sözleşme tercüme edilirken “ev içi” kavramı yerine “aile” kavramına yaslanmıştı ve metin bilinçli olarak bozulmuştu. Bu durumu fark etmeyen her iki ideolojik kesim de düşünsel zaafını göstermiştir. İstanbul Sözleşmesi’nin domestic kavramı yerine aile kavramını kullanacak şekilde tercüme edilmesi, sözleşmenin Türkiye tarafından orijinal biçimiyle uygulanamayacağının belirtisi idi. Zaten bu sözleşme orijinal haliyle Avrupa’da dahi uygulanamaz kanaatimce. Çünkü “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramına uygun yasalar çıkarmakla yükümlü kılınan devletlere şu söylenmiş oluyor: Sözleşme nedeniyle devletler 6 değişik cinsiyet tanımını onaylamayı yüklenmelidir. Nedir bu 6 değişik cinsiyet: 1) Kadın, 2) erkek, 3) kadın görünümlü erkek, 4) erkek görünümlü kadın, 5) ne kadın-ne erkek, 6) hem kadın-hem erkek. Devletler Sözleşme’den ayrılmadıkça bu 6 cinsiyeti nüfusa kaydetmek zorundadır. Böyle bir yaklaşım korkunç kaoslara neden olur. Bu nedenle Türkiye Sözleşme’yi feshetmekle bütün insanlık için büyük bir hamle yaptı. “Allah’ın insanlığı kadın ve erkek cinsiyetleriyle yarattığı” ilanı yapıldı. Türkiye Allah’ın yarattığı kadın ve erkeğin fıtrat olduğunu ilan etti. Aynı zamanda yeryüzü halklarına şunu dedi: “Her şey çift yaratılmıştır. Dişi ve erkek.” Kanaatimce Türkiye’nin bu hamlesi ile Avrupa, Batı-dışı toplumlara cinsiyet kimlikleri üzerinden müdahale edemeyeceğini görecektir. Fakat Türkiye’de dindar kesimde bile “aile tasavvuru” bakımından büyük zaaflar var. Eşini döven, sömüren, şiddet uygulayan koca/baba/kardeşler var. Aydınlar, toplumun kanaat önderleri “aile hukuku” hakkında feminist ve queer tezleri aşacak bir “ahlâkî anayasa” için kolları sıvamalıdır.

Röportaj: Cumali Dalkılıç

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

VENHAR YAZARLARI

Şükrü HÜSEYİNOĞLU
Şükrü HÜSEYİNOĞLU

Gazze Ulusal Sınırların Kurbanıdır

Ahmet DURMUŞ
Ahmet DURMUŞ

Bir Toplumu Dışarıdaki Değil İçerideki Düşman Yıkar

Mehmed DURMUŞ
Mehmed DURMUŞ

Düşmanı Kahretmenin Yolu

Bünyamin ZERAN
Bünyamin ZERAN

Yaşamak Yüklü Kelimeler

Mehmet Akif COŞKUN
Mehmet Akif COŞKUN

taşa yaz dalgalanmıyorsa su /suya oku kafa yarmıyorsa taş

Yakup DÖĞER
Yakup DÖĞER

Filibeli Ahmed Hilmi'de Avrupa Siyaset ve Medeniyeti

Faruk KARAASLAN
Faruk KARAASLAN

Çeç

Erdal BAYRAKTAR
Erdal BAYRAKTAR

Teyakkuz Hali

Yazarın Diğer Yazıları

  • Geçmişten Günümüze Büyük Bir Yanılgı: Bedelsiz Cennet
    10 Mayıs 2025
  • İsrail’in Gazze’ye Yönelik Son Planı: “Gideon’un Savaş Arabaları” Nedir?
    9 Mayıs 2025
  • Soyu Tükenmek Üzere Olan Gazze’nin Son Çocukları…
    8 Mayıs 2025
  • Korkak Müslümanlara Değil Sapkın Yahudilere Güveniyoruz
    7 Mayıs 2025
  • İsrail Ürünlerini Boykot Edenlere Ceza Geliyor: Ya 20 Yıl Hapis ya 1 Milyon Dolar!
    7 Mayıs 2025
  • İnsanlığın Ortak Değeri Olan Vicdan
    6 Mayıs 2025
  • Son Dönem Osmanlı Ulemasında Hilafet Düşüncesi
    4 Mayıs 2025
  • Çok Okunan
  • Çok Yorumlanan
  • Son Eklenen
“İslam Güncellenmeli” Diyen Haham!

“İslam Güncellenmeli” Diyen Haham!

21 Şubat 2020
Cemal Granda:Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri

Cemal Granda:Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri

19 Ekim 2018
Türbanlı Anneler ve Seküler Kızları

Türbanlı Anneler ve Seküler Kızları

7 Aralık 2018
Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

30 Kasım 2018
Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

Yenilendik !

Yenilendik !

Allah’sız Bir Adalet Anlayışı Adalet Getirmez

Allah’sız Bir Adalet Anlayışı Adalet Getirmez

Kardeşim Erkan İbretlik Bir Emanet

Kardeşim Erkan İbretlik Bir Emanet

Geçmişten Günümüze Büyük Bir Yanılgı: Bedelsiz Cennet

Geçmişten Günümüze Büyük Bir Yanılgı: Bedelsiz Cennet

10 Mayıs 2025
İsrail’in Gazze’ye Yönelik Son Planı: “Gideon’un Savaş Arabaları” Nedir?

İsrail’in Gazze’ye Yönelik Son Planı: “Gideon’un Savaş Arabaları” Nedir?

9 Mayıs 2025
Soyu Tükenmek Üzere Olan Gazze’nin Son Çocukları…

Soyu Tükenmek Üzere Olan Gazze’nin Son Çocukları…

8 Mayıs 2025
İslam Tarihinin En Korkak Liderleri Olarak Kayıtlara Geçeceksiniz!

Korkak Müslümanlara Değil Sapkın Yahudilere Güveniyoruz

7 Mayıs 2025

Çeşitli ulusal/uluslararası basın yayın organlarından Müslümanlar’ın gündemini ilgilendirebilecek haberler iktibas eden ve Kur’an merkezli tevhidi bir din algısı oluşturabilmek için çeşitli makale, kavram, kıssa, video ve fotoğraf yayınlayan ve Nebevi bir duruş sergileme gayesinde olan bir web sitesidir.

Bizlere yönelteceğiniz eleştirilere açığız. Ancak alıntıladığımız her içerikteki düşünceye tam manasıyla katılmadan da yayımladığımız olmaktadır. Bu konuda anlayışınıza sığınırız…

Kategoriler

  • Venhar Yorum
  • Venhar Makaleler
  • Ne Okunur?
  • Ne İzlenir?
  • Kavramlar
  • Venhar Röportajlar
  • Öncü Şahsiyetler
  • Süreli İslami Yayınlar
  • Alıntı Söyleşi
  • Alıntı Makale
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Etkinlikler
  • Venhar Web TV
  • Fotoğrafların Dili
  • Duyurular

Yazarlar

  • Abdi KEÇELİ
  • Ahmet ALTINOK
  • Ahmet DURMUŞ
  • Arif BOTAN
  • Bünyamin ZERAN
  • Celal SANCAR
  • Dilek BUZ
  • Erdal BAYRAKTAR
  • Erdem ZERAN
  • Hasan BAKIRCI
  • Mehmed DURMUŞ
  • Mehmet Akif ÇOŞKUN
  • Sabri AYDIN
  • Şükrü HÜSEYİNOĞLU
  • Yakup DÖĞER

E-Posta Listemize Kaydolun!

E-Posta listemize kaydolarak öne çıkan makaleleri sürekli olarak takip edebilirsiniz.

*Lütfen gerçek hesaplar giriniz.

  • Ana Sayfa
  • Her Güne Bir Ayet
  • Yazarlarımız
  • Venhar Yorum Haber
  • Küçük Müslümanlar
  • Alıntılar
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Tavsiyelerimiz Var
  • Kavramlar
  • Röportajlar
  • Venhar Web TV
  • Fotoğrafların Dili
  • Duyurular
  • Künye
  • İletişim

© 2021 Venhar Haber – Rabbi için namaz kılan ve dik duran bir nesile…

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Yazarlar
  • Alıntılar
  • Tavsiyeler
    • Ne Okunur?
    • Ne İzlenir?
  • Röportajlar

© 2021 Venhar Haber – Rabbi için namaz kılan ve dik duran bir nesile…

Hoşgeldiniz!

Hesabınıza aşağıdaki bölümden giriş yapabilirsiniz

Şifremi unuttum?

Şifrenizi kurtarın

Şifrenizi sıfırlamak için kullanıcı adı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş

Add New Playlist

- Select Visibility -