15 Mayıs 2025 - Perşembe
  • Ana Sayfa
  • Künye
  • İletişim
Sık Kullanılanlara Ekle
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Venhar Haber
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Yazarlar
  • Alıntılar
  • Tavsiyeler
    • Ne Okunur?
    • Ne İzlenir?
  • Röportajlar
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Yazarlar
  • Alıntılar
  • Tavsiyeler
    • Ne Okunur?
    • Ne İzlenir?
  • Röportajlar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Venhar Haber
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Makaleler

KUR’AN İSLAMI – İSLAM İSMİ

Yazar: Mehmed DURMUŞ
30 Temmuz 2018
Kategori: Makaleler
0 0
0
PaylaşTweetleWhatsapp ile GönderE-posta Gönder

   İSLAM İSMİ

İslam isminin kök fiili olan se-li-me, bir işten kurtulmayı, ayıptan/kusurdan berî olmayı ifade eder.[1] Arap, “selime mine’l emr” sözüyle, işten kurtuldu, selamete erdi demiş olur.

‘Es-selam’ ve ‘es-selamet’ sözcükleri zahirî ve bâtınî afetlerden berî olmak anlamında kullanılır. Mü’minlerin, kendilerine sataşan cahillere karşı söylemeleri gereken ‘selâm’ sözcüğü (25/Furkan, 63) tam bir ‘berae’ tavrıdır. Mü’minler, cahil muhataplarından teberri etmiş; onlarla muhatap olarak onların seviyesine düşmemiş, belki onları, hayır ile def etmiş olurlar. Hicr, 46 ve Hud, 48 gibi ayetlerdeki ‘selam’ esenlik, güven anlamına gelir. Cennette müminlere bir de Allah’tan söz olarak ‘selam’ olacaktır. (36/Yasin, 58). Allah’ın ism-i şerîfidir ‘es-Selam’. Zira O, varlıklarda meydana gelen kusurlardan, noksanlardan berî ve münezzehtir. Aynı zamanda selamet verendir. ‘Dâru’s-selâm’ (10/Yunus, 25; 6/En’am, 127), ‘Allah’ın yurdu’ yani cennet’tir. (İbni Manzur ‘darullah’: Allah’ın evi demektedir). Allah’ın ‘dâr’ (ev) kelimesini kendi ‘Selam’ ismine izafe etmesi, cenneti tazim ettiğini gösterir.[2] Cennet, selam ve selamet yurdudur. Hakiki selamet ancak cennette mümkündür. “es-Selamu men ittebe’al hudâ”:[3] Allah’ın hidayetine tabi olan, O’nun azabından ve gazabından kurtuldu demektir.
‘Selîm kalp’ (26/Şuara, 89; 37/Saffat, 84), bozulmaktan korunmuş, temiz kalmış kalptir.
‘Esleme’ fiili, itaat etmek, teslim olmak; barışa girmek; havale etmek/ısmarlamak; malı sonradan almak üzere para vererek alış-veriş yapmak gibi anlamlara gelir. “Esleme ileyhi eş-şey’e” dendiğinde, ‘ödedi’ denmiş olur. “Eslemtü eş-şey’e ila fulanin” sözü, bir şeyi, ilgili kişiye teslim ettim demektir.
Silm (2/Bakara, 208), selm (8/Enfal, 61; 47/Fetih, 35) ve selam kelimeleri anlamdaştır. Üçünün ortak anlamı, barış, esenlik, selamet demekse de, silm kelimesi ayette İslam[4] anlamına geldiği için, bazı meal yazarlarının yaptığı gibi[5] ‘barış’ olarak tercüme etmek yanlıştır. Bu durumda ayeti, “Ey iman edenler! Hep birden barışa girin! …” diye değil, “Ey iman edenler! Hep birden İslam’a (teslimiyete) girin! …” diye tercüme etmek gerekmektedir.
Kendisiyle yüksek yere ulaşılan, güvenlik/selamet umulan araca ‘süllem’ (merdiven) denmesi de hayli manidardır.
İslam, ‘esleme’ fiilinin mastarıdır ve boyun eğmek, tabi olmak (inkıyâd) demektir. El-İslam: itaati açıkça yapmak, şeriatını izhar etmek; Nebî’nin getirdiklerine tutunup yapışmak (iltizam)dır.[6]
Kur’an dilinde ‘esleme’ fiili şu anlamlarda kullanılmıştır: Yüzünü/yönünü (nefsini,[7] bütün hayatını) Allah’a teslim etmek (dini Allah’a has kılmak) (2/Bakara, 112; 4/Nisa, 125); kulun iradî bir seçimi olarak Müslüman olması (6/En’am, 14; 72/Cin, 14); kainattaki bütün her şeyin, iradî veya gayrı iradî olarak Allah’a teslim olması (3/Âl-i İmran, 83).
Bir kişinin ‘müslim’ olduğunu söylemekle şu iki şey ifade edilmiş olur: Bir: o kişi, Allah’ın emrine teslim olmuştur. İki: o kişi, ibadeti/kulluğu Allah’a has kılmıştır. ‘Selleme’ fiili, bir işi birine has kılmayı ifade eder.
Müslim, hem teslim olmuş, hem de esenlik veren kimsedir. “el-Müslimu men selime’l müslimûne min lisanihi ve yedihi” hadisinde ‘selime’ fiili, emniyete/güvenliğe delalet eder.
İslam nedir?
Belki İslam hakkında yüzeysel bilgiye sahip çok az kimse dışında herkes bilir ki, İslam sadece Muhammed (sav)’e gönderilmiş bir Din değildir. İslam, ilk nebiden son Peygamber Muhammed (sav)’e kadar gelmiş bütün nebilerin tebliğ ettikleri Din’in ortak adıdır. Allah, her nebiye ayrı bir din değil, hepsine de tek Din, İslam’ı göndermiştir. Risalet ve nübüvvet tarihi boyunca gelmiş olan Din’in adı İslam’dır.
İbni Teymiyye İslam’ı şu şekilde tarif etmektedir: “İslam, Allah’ın onun uyarınca kitaplarını indirdiği ve peygamberlerini gönderdiği dinin genel adıdır.” “Bilindiği gibi bütün peygamberler bu muhteva ve kapsamdaki genel anlamlı İslam’ı yaymak üzere görevlendirilmişlerdir.”[8]
Bu gerçeği şu şekilde ifade etmek de mümkündür: “İslam her Peygamber devrinde Allah’ın dinidir. İlahi tebliğin gönderildiği her devirde Allah’ın dinine inananlar da müslümandırlar.”[9]
Kur’an’da altı ayette, herhangi bir ek ve tamamlayıcı almadan, harfi tarifle el-İslam ismi zikredilmiştir.[10] İki ayette ise izafet terkibi halinde (İslamekum: 49/Hucurat, 17; İslamihim: 9/Tevbe, 74) zikredilmiştir.
Şimdi bu ayetlerden İslam’ı biraz daha yakından tanımaya çalışalım.
Âl-i İmran, 19
“Allah katında Din İslam’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki taşkınlıktan dolayı ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini küfredenler bilmelidirler ki, Allah’ın hesabı çok çabuktur.”
Din kelimesi sözlükte ceza (karşılık), itaat ve boyun eğmektir.[11] Din’in özü itaat ve zillettir.[12] Kelime-i tevhidin [dolayısıyla İslam’ın] zıddı kibir ve şirktir.[13] İslam büyük bir tevazu, kendini küçük görme, itaat duygusu (tezellül) ve huşu ile bağlanmaktır (inkıyad). İslam, tevazu ile bağlanmayı ve ona aykırı olan her şeyi terk etmeyi gerektirir. “Allah katında din İslam’dır” demek, Allah’a itaat etmek; ibadet ve tevazu ile kalpler O’na ait [O’na teslim] olarak, dilin ikrar etmesi; Allah’ın emrettiği ve nehyettiği şeylerde O’na itaat ederek bağlanmak; bu şekilde, Allah’a karşı istikbar etmeksizin, O’na tezellül etmek; yarattıklarından, Allah’ın dışındaki herhangi birini ibadette ve ulûhiyette O’na şirk koşmamak suretiyle O’ndan inhiraf etmemektir.[14]
Zemahşerî’ye göre bu ayet, bir önceki cümlenin (18. ayet) tekidi ve isti’naf cümlesidir. Çünkü 18. ayetteki  ‘la ilahe illallah’ tevhiddir; ‘kaimen bilkıst’ cümlesi ise ta’dildir. Yani Allah’ın adaletini zikretmektedir. “Allah katında din İslam’dır” cümlesi bunların peşinden gelince, İslam’ın adalet ve tevhid olduğunu açıklamış olmaktadır. İşte bu, Allah katındaki Din’dir. Bu Din’in dışındakiler, Allah katında, ‘din’ adına bir hiçtir. Ayet sanki şöyle demiş olmaktadır: “şehidallahu enne ed-Dîne ındellahi el-İslamu.”[15]
İbni Kesir der ki, ayet şöyle de anlaşılabilir: Allah, melekler ve ilim ehli insanlar, Allah katında tek Din’in İslam olduğuna şahittirler.[16]
Mevdudi ayetten şunları anlamaktadır: “Allah’a göre sadece bir tek doğru sistem ve insan için bir tek doğru hayat tarzı vardır. Bu şu demektir: insan Allah’a ibadet etmeli, O’nu mabud olarak tanımalı, tamamen O’na teslim olmalı, kendisini O’na ibadet ve hizmete adamalıdır. Ayrıca keyfine göre bir ibadet şekli de icat etmemelidir. Bilakis hiçbir şey ekleyip eksiltmeksizin Allah’ın rasullerine indirdiği hidayeti rehber edinmelidir. Bu düşünce ve davranma şekline ‘İslam’ denir. Allah’ın, kulları ve yarattıkları için İslam’dan başkasını meşru kabul etmemesi, O’nun kulları üzerindeki mutlak hakkıdır. Bir kimse cahilce, herhangi bir sistemi -ateizm, putperestlik gibi- seçmenin, kişinin kendi hakkı olduğunu düşünebilir; fakat evrenin Hâkimi bu davranışı isyan olarak kabul eder.”[17]
“Muhammed’in bi’setinden sonra her kim Allah’a, Muhammed’in şeriatından başka bir şeyle mülaki olursa, o asla kabul edilmez.”[18]
“Allah Katında Din İslam’dır ama…”
“Allah katında Din İslam’dır” ilahi beyanı, herkesin anlayacağı ve hiç kimsenin başka bir anlam çıkartamayacağı kadar açık, sade ve yalın bir hakikati ifade etmektedir. Kur’an’ı okuyan hiç kimsenin bu ayetin hilafına bir görüş öne sürdüğünü de duyamazsınız. Lakin burada, daha başka, daha çetrefil bir sorunla karşı karşıyayız. Bu çağın insanı, asırların getirdiği anlam kaybı ve dini terimlerin içinin boşaltılmasından[19] kaynaklanan şöyle bir sorunla yüz yüzedir: Kendilerini İslam’a nisbet eden topluluklar, “Allah katında Din İslam’dır” ayetine, -Kur’an’ın bütününe olduğu gibi- inanmakta(!) hiçbir sıkıntı duymazlar. Çünkü din olarak İslam’ı benimsemişlerdir. “Dinin nedir?” sorusu, Din’e en uzak kimselerde bile bir hakaret algısı oluşturur; bu soruya alınacak cevap kesin olarak bellidir: İslam! Kimlik belgelerinde, nereli olduğu, uyruğu, cinsiyeti ve doğum tarihi gibi bilgilerle beraber “Dini:” yazıp iki nokta üs üste konulan hanelerde şeksiz şüphesiz ‘İslam’ yazar.
Fakat aynı insanlar aslında pekâlâ başka yaşam tarzlarını, başka hayat felsefelerini, başka dünya görüşlerini, başka ideolojileri din edinmiş olabilmektedirler. Ama ekseriyet, İslam’a, Allah katında tek din olarak benimsediği yegâne Din’e rağmen, böyle yeni bir din edinmişliğinin farkında bile değildir. Bu ekseriyet, bu hususta uyarıldığında da, kişinin izzeti nefsine dokunmakta, kendisine iftira atıldığını, hiç alakası olmayan bir suçla itham edildiğini zannetmektedir. Belirli bir kesim ise elbette, içinde bulunduğu halin farkındadır.
Kısacası, kişi kimlik belgesine “Dini: İslam” yazdırdıktan sonra, başka her türlü beşeri dinlerle dinlenmeyi meşru ve mubah sanmaktadır.
Bu ekseriyet dediğimiz kitleler, Din’i, namaz, bilhassa Cuma, cenaze, bayram ve teravih namazları, oruç, hac, sadaka, kurban, çocuğunu sünnet ettirmek, ölülerin ardından ‘hayır-hasenat’ yapmak gibi, kültürleşmiş birtakım geleneklerden ibaret sanmaktadırlar. Din’in [İslam’ın], tamamen Allah’ın belirlediği bir yaşam biçimi, bir hayat tarzı, bir dünya görüşü, bir ahlak nizamı ve nihayetinde insanı ahirete hazırlayan bir iman manzumesi olduğundan haberdar değildirler.
Mevdudi Kur’an’da, “eksiksiz bir düzen” olarak ‘Din’ teriminin şu dört unsurdan oluştuğu tespitini yapmaktadır: 1.Hâkimiyet. 2.Bu yüksek hâkimiyete itaat etmek, boyun eğmek (tezellül). 3.Bu hâkimiyetin otoritesi altında meydana gelen fikrî ve amelî nizam. 4.Bu nizama uyup, ihlâsla bağlanmaya karşı bu yüce egemenliğin verdiği mükâfat veya karşı gelmek suretiyle isyan etmeye verdiği ceza.[20]
Yani Din, Allah’ın hâkimiyetini gönülden tasdik etme ve ona göre davranmadır dersek, doğru bir tanım olur. Allah’ın hâkimiyetinin (egemenlik) kabulü, otomatik olarak insanların hâkimiyetini reddetmeyi gerektirir. Bir kişi ya da kurum, Allah’a rağmen kendi hâkimiyetini tesis etmeye çalışıyorsa, bunun Din’deki adı tağuttur. Kur’an’ın, Allah’ın hâkimiyetini vurgulayan tanımlarından biri de, “Allah’ın boyası” (2/Bakara, 138) istiaresidir. Hayatımızın her alanını ve her şeyimizi Allah’ın boyası ile boyamamız Din’dir.
Allah katında Din’in İslam olması, tam bir ayrışmayı beraberinde getirir. Allah katında Din İslam ise, o halde, İslam’ın dışındaki bütün dinler ve düzenler üzerine bir çizgi çekmek gerekmektedir ki bu işi de kelime-i tevhidin ilk yarısı yapmaktadır.
Rasulullah Muhammed (sav) Mekke döneminin ortalarında nazil olan Kafirun suresinde, kendilerini aslında Muhammed’den daha fazla dindar sayan[21]hemşehrilerine, “Sizin dininiz size, benim Din’im banadır” derken ne demek istiyordu? Günümüz cahiliyesinin iddia ettiği gibi Muhammed (sav), Mekkelilere ‘inanç özgürlüğü’ masalı anlatmıyordu. Dediği şuydu: sizin kâfirce hayat tarzınız size, bizim İslam hayat tarzımız da bizedir! Yani uzlaşma yok, sizleri zorla da Din’e girdiremeyeceğime göre, siz kendi yolunuza gitmeye devam edecekseniz de, ben size zerre kadar meyletmeyeceğim, sizinle aramızda, -siz böyle kaldığınız sürece- ebediyete kadar sürecek bir öfke ve düşmanlık vardır! (60/Mümtehine, 4).
Kafirun suresinde (ve benzeri birçok ayette) ‘din’ kelimesi, insanın bağlı bulunduğu kanun, sınır, şeriat (hukuk düzeni), yol, fikir ve amelî düzeni ifade eder.[22] Şayet kişinin uyduğu otorite, bir melikin otoritesi ise, o kişi melikin dini üzeredir demektir. Eğer otorite şeyhler ve ruhban sınıfı ise, kişi onların dini üzeredir demektir. Şayet otorite ailenin, aşiretin yahut ümmetin çoğunluğunun otoritesi ise, kişi şüphesiz bunların dini üzeredir. Kısacası, kim kimi en üstün dayanak, hükmünü en nihai hüküm kabul eder ve onun çizdiği yola aynıyla tabi olarak, istekleri doğrultusunda hareket ederse, o kimsenin dinine/yoluna girmiş olur.[23]
Allah katında Din’in İslam olması bir de, bütün mü’min ve müslimlere, o yegâne Din’in îlâ edilmesi için çalışıp-çabalamayı vazife kılar. Bunun Din’deki adı da cihaddır. Din olacaksa, fitne yok edilmelidir. “Allah (c.c) İslam dinine inanan müminlere fitne yok edilinceye, diğer bir tabirle Allah’a isyan esası üzerine kurulan bütün nizamlar yok edilinceye ve bütün kulluk ve itaat nizamı sırf Allah için oluncaya kadar, yeryüzündekilerle savaşmayı ve bundan hiçbir suretle vazgeçmemeyi emretmektedir.”[24]
Hâsılı, insanın İslam’dan başka yaşam biçimleri edinip de, yine de “Allah katında Din İslam’dır” düsturuna sıkı sıkıya bağlı kaldığını zannetmesi çok trajik bir durumdur. Maalesef ‘müslüman’ kavimlerin sorunu tam da budur. Kafaların içinde teorik olarak “Allah katında Din İslam” iken, ailede, sokakta, nefislerde, sosyal, siyasî ve iktisadi hayatta, kısacası âfakta ve enfüste, insan eliyle icat edilmiş başka dinler, başka düzenler, başka hayat tarzları egemendir, yaşanan hayat budur.
Âl-i İmran, 85
“Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.”
Bu ayet, “Allah katında din İslam’dır” ilkesini pekiştirmektedir. İki ayet mükemmel bir bütünlük oluşturmaktadır. Şu var ki, günümüz toplumları açısından yine, yukarıda işaret ettiğimiz sorunun aynısı geçerlidir: Kim İslam’dan başka bir din aramaktadır? İslam’dan başka din arayan birileri mi var? İslam’dan başka din/ler aradığını kabul eden insan/lar var mıdır? Ya da şöyle mi düşünmeliyiz: bugün, İslam’dan başka din arayan birileri olmadığı için, bu ayetin hedef kitlesini ateizm, materyalizm, komünizm ya da Said Nursi’nin ‘küfr-ü mutlak’[25] dediği akımlarda mı aramalıdır?
Oysa Kur’an, ‘dinsiz’ denilen kimseleri değil, bilakis ‘dinlileri’ muhatap almaktadır. Çünkü aslında ‘dinsiz’ kimse yoktur. Mekke halkı da dinli idi, Medine’deki kitap ehli Yahudiler ve Hristiyanlar da dinli idiler. Âl-i İmran suresinin, 85. ayeti de kapsayan geniş bir kesiti, Necran Hristiyanlarının Medine ziyaretlerinin akabinde indiği[26] bilinmektedir. Yani ayetler, ‘mutlak küfür’ denilen ateizm değil, ‘kitaplı küfür’ diyebileceğimiz bir gündemle bağlantılı olarak nazil olmuştur. Kur’an’ın hedef kitlesi de en fazla bunlardır.
Günümüzde, kendini Müslüman olarak tanımlayan kitlelerin kahir ekseriyeti, inanç, telakki ve tasavvur bakımından ‘sessizce’ ehli kitap arasına yerleşmiştir. Ehli kitabın, dinlerine yaptıklarının benzerini, ‘ben müslümanım’ diyen kesimler de kendi Dinlerine yapmaktan hiç çekinmemişlerdir.
İçinde bulunduğumuz ülkede yer yer, dindarlığın arttığına dair birtakım araştırma sonuçları yayınlanabilmektedir. Ama aynı oranda -hatta daha ileri düzeyde-, İslam dışı birtakım ideolojiler, yaşam tarzları toplum katında rağbet görmekte, İslam dışı yollar, ‘özgürlük’ ve hümanizma adına hızla yayılmaktadır. İslam dini, sınırsız bir özgürlük anlayışı ve hümanizma ile yer değiştirmektedir.
İşte ayet bizi bu hususta uyarmaktadır: Allah’ın vaz ettiği Din İslam’ın dışında hiçbir yaşam felsefesi, hiçbir itikad manzumesi, hiçbir dünya görüşü, Allah’ın kabulü değildir, merduttur.
Peki, ya ‘müslümanların’ katında?…
Maide, 3
“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar, -ölmeden önce yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmak (fısk)tır. Bugün kâfirler sizin dininizden ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam‘ı beğendim. Kim gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.”
Bu ayetin Peygamber (a.s)’a veda haccında, Cuma gününe denk gelen arefe gününde indiği rivayet edilmektedir.[27] Son inen ayetlerdendir. Bu ayetten sonra Rasulullah’ın 81 gün daha yaşadığı bildirilmektedir.[28]
Bu ayette Din ile ‘kemal’ kavramı birlikte zikredilmiş, İslam da nimet olarak nitelendirilmiştir. Din’in ikmal edilmiş, İslam nimetinin tamamlanmış olması, hem Muhammed (sav)’in risaletinin noksansız olarak nihayetine ulaştığı, hem de genel anlamda, bütün nübüvvet tarihini oluşturan İslam’ın artık kemale erdiği anlamına gelir.
Hükümdarlar, kendileriyle çekişen muhalefeti susturup, amaçlarına ulaştıklarında, “el-yevme kemmele lena’l mülk” derler. “Elyevme ekmeltu” sözüyle Rabbimiz sanki buyuruyor ki, düşmanlarınızın işini sizden engelledim, sizin için bir ‘el-yedul ulya’ yaptım. Yahut da sizin, helal ve haramın bilinmesi, şeriatlara (yasalara) ve kıyas kurallarına, ictihad usullerine uygunluk bakımından, size yüklenilen sorumlulukta ihtiyaç duyduğunuz şeyleri kemale erdirdim diye anlaşılabilir.[29] Allah’ın helal kıldığından başka helal, haram kıldığından başka haram yoktur; onun şeriat olarak getirdiğinden başka din yoktur. Şu ayet de sanki bu gerçeğe işaret etmektedir: “Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.” (6/En’am, 115)[30]
Ayetin “Size olan nimetimi tamamladım” cümlesi müfessirlerce, Mekke’nin fethedilmesi, Müslümanların oraya açıkça güven içinde girmeleri; Müslümanlar eliyle cahiliye ateşinin söndürülmesi ve müşriklerin hacca dair uygulamalarını engellemeleri, artık hiçbir müşrikin müminlerle hac yapamayacak, Beyt’i çıplak tavaf edemeyecek olmaları gibi gelişmeler olarak anlaşılmıştır.[31]
Bu nimetler kesinlikle yerli yerince bir anlayış olmakla beraber, aslında daha bütüncül manada, İslam’ın tamamı olarak da düşünülmesi uygun olur. Allah Din işini ve şeriatı tamamlamakla, müminlere olan nimetimi tamamlamıştır. Zira ‘tamamlandı’ denebilecek en büyük nimet, hiç kuşkusuz İslam nimetidir.[32]Biz Muhammed ümmeti, Rabbimiz tarafından Dinimizin kemale erdirilmiş olmasından daha büyük bir nimetle karşılaşamayız.[33]
“Ve radiitü lekumu’l-İslame dinen” Bu ifade, razı olunmuş tek Din’in sadece İslam olduğunun tebliği anlamına gelmektedir.[34]
Bu ayet, Din’de hiçbir şeyin eksik bırakılmadığını, Kur’an’ın Din’e dair her açıklamayı ihtiva ettiğini bildirmektedir. (16/Nahl, 89; 6/En’am, 38).
Mevdudi ayeti şöyle anlamaktadır: “Onu bütün bir düşünce, hayat sistemi ve medeniyet oluşturan kalıcı bir hayat tarzının gerekli tüm öğeleriyle donattım ve ilkelerini koydum. Tüm insani sorunların çözümü için ayrıntılı talimatları belirledim. Artık bundan böyle bir başka kaynaktan kılavuz ve talimat aramanıza gerek yoktur.” “Sizi her türlü kölelik ve bağımlılıktan kurtardığımdan, günlük yaşantınızda Ben’den başkasına teslim olmanız için hiçbir sebep kalmamıştır.”[35]
Bir işten Allah’ın razı olması ne kadar büyük mutluluktur. Allah’ın İslam’dan razı olması (din olarak onu tensip etmesi), İslam’ı yaşayacak kimselerden de kesin olarak razı olacağı anlamına gelmektedir. O, İslam’dan razı ve İslam’ın dışında hiçbir dinden razı değildir. Biz müminlere düşen ise, O’nun razı olduğu Dininin önüne başka dinleri geçirmemek, İslam’dan başka yaşam tarzı aramamak, İslamî değerlerimizi yitirmeyi, canımızı-malımızı, soy-sopumuzu yitirmekten çok daha vahim olarak bilmek ve ona göre davranmaktır.
Allah’ın razı olduğu Din’den razı olmamak (yani kâfirlik) ne büyük bir bahtsızlıktır.
En’am, 125
“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslam’a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir.”
Allah’ın, kulun kalbini İslam’a açması, onun hakkı kabule elverişli kılınmasından kinayedir.[36] Bu ayet -tıpkı benzerleri gibi-, cebrî bir anlayışla, hidayete ermede ya da ermemede insan iradesi birinci derecede etkin değilmiş gibi yorumlanmamalıdır.[37] Esasında Allah bütün kullarının kalbini İslam’a açmıştır, O’nun muradı budur. Aksine bir durum olsaydı, o zaman kullar üzerinden sorumluluk kalkardı. Şu var ki, hidayeti reddedenler, Allah’ın kendilerine lütfettiği hidayet vasıtalarını ellerinin tersiyle itenlerdir. İslam’a duyduğu kin, kalbini karartmaktadır. Böylece, sanki yukarı çıkıyormuş gibi kalbi daralmakta, hidayete uzak düşmektedir.
126. Ayette, İslam’ın, ‘sırât-ı mustakiim’ olduğu ve ayetlerin, insanlar için tafsilatlı bir şekilde açıklandığı belirtilmektedir; yeter ki insanlar öğüt almak istesinler.
Zümer, 22
“Allah kimin göğsünü İslam’a açmışsa o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.”
Bu ayet, En’am suresi, 125. ayetin devamı gibidir. Kalplerin İslam’a açılması (inşirah), her iki ayetin ortak temasıdır. Zümer, 22. ayette ayrıca, kalpleri katılaşanlardan bahsedilmektedir ki, onlar da şüphesiz Kur’an davetini işittikçe kendilerini sıkıntı basan (işme’ezze) (39/Zümer, 45) ve kalpleri daha da katılaşan kâfirlerdir.[38]
Bu ayette Allah’ın, hidayete ermemeleri için kullara cebir uygulamadığı, kulun iradesinin esas olduğuna dair önemli bir ipucu vardır. Çünkü Allah’ı anmaya karşı kalpleri katılaşan, yani Allah’ı anmaktan tamamen imtina edenlerden bahsedilmektedir. Hidayetten nasip alamamak, kalbini katılaştıran kişinin kendi kesbidir.
Allah’ın, kalbini İslam’a açtığı kimse ise Rabbi’nden bir nur üzeredir. Demek ki İslam nurdur, diğer gidişatlar ise zulümattır. Allah, müminlerin velisi olarak onları zulümattan nura çıkartır, kâfirler ise, velileri olan tağut tarafından, nurdan zulümata götürülürler. (2/Bakara, 257). Demek ki, insanın hidayete erememesi, kendisinin ve tağutun iradesi gereğidir.
Saf, 7
“Kim, İslam‘a çağrıldığı halde Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”
Allah’a yalan iftira atmak, mesela Kur’an vahyini sihir olarak nitelemek,[39] Peygamber (a.s)’ı yalancılıkla itham etmek, Kur’an’ı Muhammed’in uydurması saymak[40l] gibi inkârcı reflekskler olmalıdır.
***
Hucurat suresinin 17. ayetinde, Müslüman olmanın Peygamber’e minnet yapma sebebi olamayacağı üzerinde durulmaktadır. Hucurat suresi Medine’deki bedevi karakterlerin eğitimine dair çok önemli ilahi uyarılar içermektedir. Bu sure başlı başına bir edep mektebidir. Müslüman olmasını Peygamber’in başına kakanlar, bedevî-meşrep insanlar olmalıdır.[41]
Rivayetlere bakılırsa, bedevilerin haricinde, Ensar da, Huneyn günü ganimet taksiminden hareketle, Peygamber’e gücenmişler, Müslümanlıklarını minnet yapar tarzda sözler sarf etme hatasını işlemişlerdi. Bu olay üzerine Peygamber (a.s)’ın onlara yaptığı konuşma son derece duygu ve anlam yüklüdür. Şöyle demiştir Allah Rasulü:
“Ey Ensar topluluğu! Ben sizi dalalette buldum da, Allah sizi benimle hidayete erdirmedi mi? Sizler bölük-pörçük idiniz de Allah benimle sizi birleştirmedi mi?”[42] Ensar, yaptığı hatayı anlamıştı ve Rasulullah’ın her bir sorusuna, “Evet, Allah’ın ihsanı ve Rasul-i Ekrem’in de lütfu sayesinde her şeye erdik” diyorlardı.[43]
Rasulullah, ancak bir Peygamber’in yapacağı şekilde Ensar’ın bu tasdikini şöyle cevaplamıştır: “Ey Ensar topluluğu! Bana başka türlü de cevap verebilirdiniz. Dileseydiniz şöyle derdiniz: Bize tekzib edilmiş olarak geldin ve biz sana inandık, terk edilmiş olarak geldin ve biz sana yuvamızı açtık, muhtac olarak geldin ve biz senin ihtiyaçlarını karşıladık! Bana böyle söylemiş olsaydınız doğru söylemiş olacaktınız ve herkes de sizi doğrulayacaktı. Ey Ensar topluluğu! Müslüman olmalarını istediğim bazı kişilere[44] bir miktar dünyalık verdiğim için kalben gücenmiş mi bulunuyorsunuz?”
Rasulullah’ın, yüreklerin dayanamayacağı, can alıcı asıl sorusu şuydu:
“Herkes evine davarla, deve ile dönerken sizin Rasulullah ile evlerinize dönmeniz sizi memnun etmez mi? Bütün varlığıma hâkim olan Allah’a yemin ederim ki, hicretim olmasaydı kendimi Ensar’dan bir kişi olarak sayardım. Bütün insanlar bir tarafa ve Ensar bir tarafa ayrılsalar, hiç tereddüt etmeden Ensar’ın tarafına geçerim.” Rasulullah’ın bu yakıcı sözleri üzerine bütün Ensar gözyaşlarına boğulmuşlar, ağlıyorlardı.[45l]
Rasulullah’ın dediği gibi, onlar, hiç ganimet almamış olarak, Peygamberleriyle baş başa Medine’nin yolunu tutmuşlar ve Nebilerine karşı gönüllerinde hiçbir kırgınlık kalmamıştı. İşte İslam bu olsa gerektir…
Şu halde hiç kimse Müslümanlığını minnet vesilesi yapamaz. Herhangi bir kulun Müslüman olması, İslam’a bir lütuf değildir, bilakis İslam herkes için lütuftur, hem de lütufların en büyüğüdür.
***
İslam kelimesinin zikredildiği bir diğer ayet olan, Tevbe suresi, 74. ayette ise, Müslüman olduktan sonra tekrar küfre dönen ikiyüzlü insanların tıynetleri anlatılmaktadır.
İslam nasıl bir dindir?
İslam biz insanların, yaşayan Dinidir. İslam hayatın ta kendisidir. İslam’ın hayattan kopuk, sadece albenili söylemden oluşan, insanı kucaklamayan hiçbir emri ve müessesesi yoktur. İslam aristokratların dini olmadığı gibi, sırf ezilenlere seslenen bir din de değildir. Belli bir ırka, coğrafyaya, kabileye, zümreye gelmemiştir. O bütün insanlığa hitap eder. İnsanlığın son kurtuluş adasıdır.[46]
İslam bir ruhbanlık değildir, fakat sadece hayatın görünür yüzüne seslenen, şekillerden ve ruhsuz/katı kurallardan oluşan bir doktrin de değildir. İslam insana; insanın kalbine ve aklına seslenir. İnsanı sımsıcak kucaklar. İnsanı yeryüzünün halifesi yapmak ister.  İnsana değer verir. Sadece insana değil, bütün mevcudata bir değer biçer. Taşlara bile canlılık atfeder. Her şeyin kendi lisanınca konuştuğunu bildirir. İslam’ın en çok titizlendiği husus, insanın insan olmayı bırakıp, tanrılaşma tutkusudur. İnsanın her türlü aşırılıklardan kaçınması, insan olduğunu bilmesi, kendini tanıması, haddi aşmaması çok önemlidir. Aliya İzzetbegoviç şöyle der: “İslam insanda, tabiatını aşan vasıflar geliştirme gayreti içinde değildir. İnsanları aziz veya melek yapmak istemez; zira böyle bir istek hayalîdir. Biz asılda ne isek, İslam da bizi öyle, yani insan yapmak ister.”[47]
İslam biz insanlar için, kuşun yuvası, derenin, kavuşmak için can attığı okyanus, bir bebek için ana kucağı, hastanın şifa umudu, kuraklıktan çatlamış toprak için yağmur gibidir. Bizim vatanımız, ülkemiz, ırkımız, milliyetimiz, inancımız, akidemiz, amelimiz, ideolojimiz, siyasetimiz, ahlakımız, sevgimiz, dostluğumuz, kahrımız, öfkemiz, sanatımız, estetiğimiz, hâsılı her şeyimizdir İslam. İslamsız hayat bir hiçtir. İslamsız geçen bir ömür, dünyaya bir yüktür. İslam’sız bir ömrün -iblis dışında- mukayese edilebileceği bir kötü örnek yoktur.
Allah iki temel sebeple bize Din teşri kıldı; biri, ruhlarımızı saflaştırmak, akıllarımızı saçma inanışlardan, gaybî varlıklara ilişkin akıl dışı tasavvurlardan ve korkulardan kurtarmak. Diğeri de, bütün amellerimizde hüsnü niyetle kalplerimizi ıslah etmek; niyetlerimizi sadece Allah’a tahsis etmek… İşte bu iki şey, İslam kelimesinin ruhundan hâsıl olması istenilen muraddır. Kur’an’ın hükmünde hakiki Müslim, Rahmân’a şirk koşma anlamına gelecek bütün şaibelerden arınmış (halis), amellerinde imanıyla birlikte muhlis kişidir; hangi milletten, hangi zaman ve mekânda olursa olsun.[48]
İslam ismi tarif edilemez güzelliktedir. Kulun Allah’a teslimiyeti ancak bu kelime ile ifade edilebilirdi. Tek bir kelime; yalın, anlaşılır ve basit. Aynı oranda, altı yüz sayfalık bir ilahi Kitabın tahammül ettiği içerik bu isme sığmaktadır…
İslam hiç kimseye özel tahsisli değil, sadece müminlere ve Müslimlere tahsislidir. Hiç kimse İslam’dan, şahsına, ailesine ya da ulusuna nüfuz devşiremez. Allah’a itaat, O’nun dışında hiç kimsenin önünde eğilmeme… Secde ve rükû Allah önünde olursa şeref iken, dünya için olursa, şerefin yitirilmesidir.
Amerikancı İslam müntesipleri, demokrasiden dönüş olamayacağını, demokrasinin, insanlığın elde ettiği en ideal yönetim [yaşam] biçimi olduğunu iddia etmektedirler. Oysa insanlığın şahit olduğu ve olacağı en ideal yaşam biçimi de, yönetim biçimi de sadece İslam’dır. Demokrasi insanlığa sadece kan, gözyaşı, fakirlik, sömürü, yalan, talan, ahlaksızlık, insanın değersizleştirilmesi ve nihilizm hediye etmiştir. İslam ise selamettir, kurtuluştur, izzettir. Bugün yeryüzünde, bilhassa ‘İslam ülkeleri’ olarak anılan bölgelerdeki terör, anarşi ve karmaşa İslam’ın değil, batı medeniyetinin ürünüdür.
İslam’dan değil de, demokrasiden artık geri dönülemeyeceğini iddia edenler, Müslüman olabilirler mi? Bu bir akide beyanı değil midir? Bir insan hem İslam’dan başka bir din arayıp, hem de hala Müslüman kalabilir mi?
İşte bu İslam’ın kaynağı Kur’an’dır. Rasulullah Muhammed (sav) ise Müslümanlığın en ideal örneğidir.

Kaynakça



[1] İslam kelimesinin köken bilgileri için çoğunlukla Ragıb el-İsfehanî’nin, el-Mufredat’ıyla, bni Manzur’un Lisanu’l-Arab’ından yararlanılmıştır.
[2] Zemahşerî, Keşşaf, Beyrut-1947, II/341.
[3] Buhari, Sahih, 1/Bed’il Vahy, I/6.
[4] Ebu Ubeyde, Mecazu’l-Kur’an, 1970, I/71; Zemahşerî, Keşşaf, I/252.
[5] Mesela Diyanet Vakfı’nın altı yazarlı (Ank-2002) meali.
[6] Reşid Rıza, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Hâkim, 3/226.
[7] Zemahşerî, Keşşaf, I/178.
[8] İbni Teymiyye, İman Üzerine, Trc. Salih Uçan, İst-1985, s. 241, 242.
[9] Muhammed el-Behiy, İnanç ve Amelde Kur’anî Kavramlar, Trc. Ali Turgut, İst-1988, s. 25.
[10] 3/Âl-i İmran, 19, 85; 5/Maide, 3; 6/En’am, 125; 39/Zümer, 22; 61/Saf, 7.
[11] Reşid Rıza, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Hâkim, 3/226.
[12] Taberî, Camiu’l-Beyan, 3/230.
[13] İbni Teymiyye, a.g.e. 241.
[14] Taberî, Camiu’l-Beyan, III/236.
[15] Zemahşerî, Keşşaf, I/345.
[16] İbni Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Aziim, Beyrut-2010, s. 272.
[17] Mevdudi, Tefhim, I/245.
[18] İbni Kesir, Tefsir, s. 271.
[19] Kavramlarının tahnit edilmesi meselesini en iyi işleyen düşünce adamlarından biri merhum Ercümend Özkan’dır.
[20] Mevdudi, Kur’an’a Göre Dört Terim, Trc. Osman Cilacı-İsmail Kaya, İst-1991, s. 103.
[21] “Hani bir zaman da: Ey Allah’ım! Eğer bu Kitap senin katından gelmiş bir hak ise, üzerimize gökten taş yağdır yahut bize elem verici bir azap getir demişlerdi.” (8/Enfal, 32).
[22] Mevdudi, Kur’an’a Göre Dört Terim, 107.
[23] Mevdudi, Kur’an’a Göre Dört Terim, 107.
[24] Mevdudi, Kur’an’a Göre Dört Terim, 110-111.
[25] Said Nursi’nin en hassas olduğu akım, Bolşeviklik veya küfr-ü mutlak dediği, komünizm gibi tanrı tanımaz cereyanlardır. Mesela bkz. Şualar, Envar Neşriyat, İst-1994, s. 497, 588 v.b.
[26] Mevdudi, Tefhim, I/231.
[27] Taberî, Camiu’l-Beyan, 6/87.
[28] Reşid Rıza, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Hâkim, 6/131.
[29] Zemahşerî, Keşşaf,I/605.
[30] İbni Kesir, Tefsir, s. 464.
[31] Zemahşerî, Keşşaf,I/605.
[32] Zemahşerî, Keşşaf,I/605.
[33] İbni Kesir, Tefsir, s. 464.
[34] Zemahşerî, Keşşaf, I/605.
[35] Mevdudi, Tefhim, I/454.
[36] Beyzavi, Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, Mecmûatun Mine’t-Tefâsîr içinde, Beyrut-1319, II/480.
[37] ‘Kalplerin Mühürlenmesi’ başlıklı yazımız bu konuya dairdir.
[38] Zemahşerî, Keşşaf, IV/122.
[39] Zemahşerî, Keşşaf, IV/525.
[40] Mevdudi, Tefhim, VI/288.
[41]Zemahşerî, Keşşaf, IV/378;  İbni Kesir, Tefsir, s. 1495
[42] İbni Kesir, Tefsir, s. 1495; Mevlana Şibli, Asr-ı Saadet, Trc. Ömer Rıza Doğrul, İst-1977, I/359.
[43] Şibli, Asr-ı Saadet, I/359.
[44] Müellefe-i kulûb kastedilmektedir. (9/Tevbe, 60)
[45] Buhari, Sahih, 63/Menakıbu’l-Ensar, bab: 1, IV/221-222; Şibli, Asr-ı Saadet, I/359.
[46] İslam’ın bu özelliklerini anlatan şaheser, Seyyid Kutub’un Yoldaki İşaretler’idir.
[47] Ali İzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslam, Trc. Salih Şaban, İst-1987, s. 314.
[48] Reşid Rıza, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Hâkim, 3/226-327.

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

VENHAR YAZARLARI

Şükrü HÜSEYİNOĞLU
Şükrü HÜSEYİNOĞLU

Gazze Ulusal Sınırların Kurbanıdır

Ahmet DURMUŞ
Ahmet DURMUŞ

Bir Toplumu Dışarıdaki Değil İçerideki Düşman Yıkar

Mehmed DURMUŞ
Mehmed DURMUŞ

Düşmanı Kahretmenin Yolu

Bünyamin ZERAN
Bünyamin ZERAN

Yaşamak Yüklü Kelimeler

Mehmet Akif COŞKUN
Mehmet Akif COŞKUN

taşa yaz dalgalanmıyorsa su /suya oku kafa yarmıyorsa taş

Yakup DÖĞER
Yakup DÖĞER

Filibeli Ahmed Hilmi'de Avrupa Siyaset ve Medeniyeti

Faruk KARAASLAN
Faruk KARAASLAN

Çeç

Erdal BAYRAKTAR
Erdal BAYRAKTAR

Teyakkuz Hali

Yazarın Diğer Yazıları

  • Düşmanı Kahretmenin Yolu
    27 Nisan 2025
  • Kur’an Algımız
    26 Mart 2025
  • Gazze’nin Heybesinden Fışkıran Hayatlar
    24 Şubat 2025
  • Suriye’de Hayır Umalım Hayır Olsun
    31 Ocak 2025
  • Suudiler Kabe’ye Saygısızlık Yapmışlar!
    28 Aralık 2024
  • Gazze İmtihanımız
    20 Ekim 2024
  • Hangisi Paralel Devlet?
    23 Eylül 2024
  • Çok Okunan
  • Çok Yorumlanan
  • Son Eklenen
“İslam Güncellenmeli” Diyen Haham!

“İslam Güncellenmeli” Diyen Haham!

21 Şubat 2020
Cemal Granda:Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri

Cemal Granda:Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri

19 Ekim 2018
Türbanlı Anneler ve Seküler Kızları

Türbanlı Anneler ve Seküler Kızları

7 Aralık 2018
Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

30 Kasım 2018
Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

Yenilendik !

Yenilendik !

Allah’sız Bir Adalet Anlayışı Adalet Getirmez

Allah’sız Bir Adalet Anlayışı Adalet Getirmez

Kardeşim Erkan İbretlik Bir Emanet

Kardeşim Erkan İbretlik Bir Emanet

“Baas Darbesinden PYD/PKK’ya Suriye Kürtleri” Kitabı Üzerine

“Baas Darbesinden PYD/PKK’ya Suriye Kürtleri” Kitabı Üzerine

13 Mayıs 2025
Biliyoruz, HAMAS’ın İşi Çok Zor!

Biliyoruz, HAMAS’ın İşi Çok Zor!

12 Mayıs 2025
Geçmişten Günümüze Büyük Bir Yanılgı: Bedelsiz Cennet

Geçmişten Günümüze Büyük Bir Yanılgı: Bedelsiz Cennet

10 Mayıs 2025
İsrail’in Gazze’ye Yönelik Son Planı: “Gideon’un Savaş Arabaları” Nedir?

İsrail’in Gazze’ye Yönelik Son Planı: “Gideon’un Savaş Arabaları” Nedir?

9 Mayıs 2025

Çeşitli ulusal/uluslararası basın yayın organlarından Müslümanlar’ın gündemini ilgilendirebilecek haberler iktibas eden ve Kur’an merkezli tevhidi bir din algısı oluşturabilmek için çeşitli makale, kavram, kıssa, video ve fotoğraf yayınlayan ve Nebevi bir duruş sergileme gayesinde olan bir web sitesidir.

Bizlere yönelteceğiniz eleştirilere açığız. Ancak alıntıladığımız her içerikteki düşünceye tam manasıyla katılmadan da yayımladığımız olmaktadır. Bu konuda anlayışınıza sığınırız…

Kategoriler

  • Venhar Yorum
  • Venhar Makaleler
  • Ne Okunur?
  • Ne İzlenir?
  • Kavramlar
  • Venhar Röportajlar
  • Öncü Şahsiyetler
  • Süreli İslami Yayınlar
  • Alıntı Söyleşi
  • Alıntı Makale
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Etkinlikler
  • Venhar Web TV
  • Fotoğrafların Dili
  • Duyurular

Yazarlar

  • Abdi KEÇELİ
  • Ahmet ALTINOK
  • Ahmet DURMUŞ
  • Arif BOTAN
  • Bünyamin ZERAN
  • Celal SANCAR
  • Dilek BUZ
  • Erdal BAYRAKTAR
  • Erdem ZERAN
  • Hasan BAKIRCI
  • Mehmed DURMUŞ
  • Mehmet Akif ÇOŞKUN
  • Sabri AYDIN
  • Şükrü HÜSEYİNOĞLU
  • Yakup DÖĞER

E-Posta Listemize Kaydolun!

E-Posta listemize kaydolarak öne çıkan makaleleri sürekli olarak takip edebilirsiniz.

*Lütfen gerçek hesaplar giriniz.

  • Ana Sayfa
  • Her Güne Bir Ayet
  • Yazarlarımız
  • Venhar Yorum Haber
  • Küçük Müslümanlar
  • Alıntılar
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Tavsiyelerimiz Var
  • Kavramlar
  • Röportajlar
  • Venhar Web TV
  • Fotoğrafların Dili
  • Duyurular
  • Künye
  • İletişim

© 2021 Venhar Haber – Rabbi için namaz kılan ve dik duran bir nesile…

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Yazarlar
  • Alıntılar
  • Tavsiyeler
    • Ne Okunur?
    • Ne İzlenir?
  • Röportajlar

© 2021 Venhar Haber – Rabbi için namaz kılan ve dik duran bir nesile…

Hoşgeldiniz!

Hesabınıza aşağıdaki bölümden giriş yapabilirsiniz

Şifremi unuttum?

Şifrenizi kurtarın

Şifrenizi sıfırlamak için kullanıcı adı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş

Add New Playlist