كَانُوا لَا يَتَنَاهَوْنَ عَنْ مُنْكَرٍ فَعَلُوهُۜ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
﴿٧٩﴾
(İsrailoğulları) yapmakta oldukları münker işlerden birbirlerini sakındırmıyordu. Yaptıkları ne fena idi! (5/79)
Rabbimizin İsrailoğulları’nı anlatırken lafı Müslümanlara getirmesi ve ders çıkartılmasını istemesi mübarek Kur’an’ı azîmüşşânın alışageldiğimiz üsluplarındandır.
Kavramların zıttı ile kaim olduğundan yola çıkarak, “maruf” kelimesine göz atacak olursak; urf (örf) kökünden gelen ma‘rûf “iyi, iyi olarak bilinen, örf haline gelmiş olan tutum” diye tarif edilmektedir. Nükr kökünden türetilmiş olan münker ise “çirkin, kötü, aklın veya dinin kötü kabul ettiği davranış” demektir.
Rahman’ın indirmiş olduğu tevhid dinine sıkı sıkıya sarılmış Müslümanların, tarihin her döneminde en ayırt edici özelliklerinden birisi, işte bu “iyiliği emir” konusu olmuştur(Ali İmran 104). Müslüman kardeşin birbiri hakkındaki “ölçülü” uyarılarını, alnını kırıştırmadan karşılayan bir diğer Müslüman olduğu sürece, toplum kendi irşad faaliyetlerini canlı tutuyor ve birbirlerinin ıslahına şahitlik ediyorlardı. Müslüman toplumların gidişatlarını düzeltmesi, Allah’ın lütfuna mazhar olmalarını sağlıyor ve Allah da o toplumlar üzerindeki takdirini de değiştiriyordu.
Rabbimiz, İsrailoğulları’nın neden lanetlendiğini izahında, “münkerden alıkoymamalarını” sebep olarak sunmaktadır. Anlaşılan o ki, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığında ve bireyin hazzına odaklı yaşamlar, günümüzde olduğu gibi geçmişte de toplumların çöküşüne neden olmuştur. “Bir kötülük (münker) gören kişi onu eliyle önlesin. Buna gücü yetmeyen diliyle karşı çıksın. Bunu da yapamayan (kötülüğe) kalben buğzetsin ki, artık bu da imanın en zayıf derecesidir” (Müslim, “Îmân”, 78; Tirmizî, “Fiten”, 11) diyen bir Rasûl’ün ümmeti, 2020’li yıllara geldiğinde bırakın bir müslüman kardeşinin, anne-babasının iyiliği emirlerine bile katlanamaz hale gelebildi. Örneğin, daha geçtiğimiz günlerde zar zor popülist baskılarla (güya) iptal ettirilebilen “İstanbul Sözleşmesi”nin İslam’a açık bir savaş oluşunu, kimi müslüman çevreler yıllardır yazılı ve sesli araçlarla gündem etmeye çalışırken; İslamî birikimini sosyal medya ilmihalinden öğrenen kimi çevreler ise, ebeveynlerin ailedeki fertlerin hiçbirisi üzerinde cinsiyet tercihi konusunda baskı ve (ima yolu ile bile olsa) eleştiride bulunamayacaklarını savunan bir sözleşmenin tarafında olabilmişlerdi. Bunu savunurken, modern özgür insana daha fazla alan açmak adına bunu yaptıklarının farkında olan bu çevreler, acaba İsrailoğulları’nın da aynı yollardan geçtiğini hiç okumamışlar mıdır?
Yahudileşen zihinler; selim aklın ve dinin kötü kabul ettiği; zina, içki, faiz, ….v.b. belaların mübahlaştırılması için var gücüyle mücadele vermektedir. Lakin, bizim asıl meselemiz, müslümanların birbirini münkerden uzaklaştırmak istediğinde toleranslarımızın kıtlığı ve bu mübahlaştırma hareketine çanak tutmalarıdır.
Yeryüzünde münkerle olan mücadelesini askıya almaya, duraksatmaya, az-biraz gevşetmeye, biraz liberal ilahların tanrısını biraz da inandığı Allah’ı (haşa) memnun etmeye çalışarak cennete kabul edileceğini zannedenler büyük bir yanılgı içindedirler, tıpkı İsrailoğulları gibi…
Şüphesiz Allah, en doğrusunu bilir.