Türkiye bir seçimin daha sath-ı mailine girmiş bulunmaktadır.
Satıhta, demokratik bir heyecan yaşanmaktadır. Kentin bulvarlarında günlük ve haftalık virdler işlevini yürüten cıvıltılı reklam panolarında, başörtülü resimleriyle kadın aday adayları renk katmaktadırlar. Satıhta, neo-liberal çorbada başörtümüzle tuzumuz olsun gibisinden poz vermekte, dünün ‘mağduru’ başörtülü bayanlar…
Çok yakın geçmişe kadar, “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın” bulunurdu; şimdi ise tespit tersine dönmüş gibidir; her ‘başarılı [başörtülü] kadın siyasetçinin’ arka planında, muhafazakâr-nâm eşi bulunacak…
İktidar partisi saflarından milletvekili seçilmek için yapılan başvuruların yoğunluğunu görünce duramadım, ben de, kimlerin aday adayı olması gerektiğine dair içimden gelen duyguları yazıya dökeyim dedim…
Kimler aday adayı olmalı?
Tabi bunu yazmak pek öyle kolay değil ama biz yine de kolaymış gibi yapalım…
Öncelikle, ‘yeni Türkiye’ ülküsü olan, Türkiye’yi ‘büyük Türkiye’ yapacak olanlar aday olmalıdır. “Yeni Türkiye, büyük Türkiye nedir?” derseniz, yani bunu da bilmiyorsanız, eh ne diyeyim ki size! Yani bunu bilmiyorsunuz… Yani aslına bakarsanız, aday adayı da bilmemeli bunu çünkü onun yerine, partisinin yüz yılda bir gelecek lider(ler)i düşünmüştür ve daha da düşünecektir. Adaydan istenen, mecliste kendisini bekleyen koltuğu işgal edebilmesidir.
İkinci olarak, liderine tam bir kul şuuruyla tabasbus edebilecek kıvamda ve kıvraklıkta biri olmalı, liderinin rızay-ı şerifine mugayir ve muhalif bir söz etme cesaretini hiçbir zaman taşımamalı ve bundan sonra da, varsa böylesine bir insani damarı, onu iğdiş etmeli; böyle terbiyeli, nezaketli, saygılı kişi olmalı. Benim küçük aklım almasa da, liderimin her sözünde bir hikmet, her işinde bir keramet mutlaka vardır diyebilme salâbetini göstermelidir aday dediğin zat…
Bu cümleden olarak, ona bu günleri gösteren, bu yolları açan liderinde bir ilahî derinlik hissetmeli, tanrının özel yarattığı bir kurtarıcı gözüyle bakabilmeli, hatta hatta liderinin, Allah’ın bütün sıfatlarını üzerinde cem etmiş biri olduğuna inanmakta asla tereddüt etmemelidir… Zaten imanın tereddüt kabul etmeyeceğini mutlaka biliyordur aday dediğimiz zat…
Liderinin, parti başkanının ya da başbakanın adını anarken, öyle içtenlikli söylemeli ki, tonlamayı tam uygun yerinde yapmalı, liderini, huşu ve takvasına inandırabilmelidir. Liderine şirk koşmamalıdır.
Üçüncü olarak, Büyük Millet Meclisinde, ‘Millet’ini temsil edecek kişiler, zikri geçen Meclis’e ayak basıp da, mutantan ilk birkaç ayı geride bırakıp, şöyle memleketine sıla-i rahim yaptığında, ağzından ilk çıkacak söz şu olmalıdır: Arkadaşlar! Öyle bildiğiniz gibi değil, bu işler öyle geriden göründüğü gibi değilmiş! Bu hayret makamı onu öyle bir uysal koyun kıvamına erdirmeli ki, hiçbir zaman, hiçbir işte, partisinin amentüsü dışına çıkmamaya iman ve nikah tazelemelidir.
Dördüncü olarak, aday adayları, kesinlikle, Allah’ın ayetlerine karşı gelmeyecek bir zihinsel ve ahlaki donanıma sahip olmalıdırlar! Nasıl mı? Şöyle: mesela bir milletvekili, diyelim ki kendi akrabalarına küçücük de olsa bir kıyak yapmışsa, birileri de çıkıp bu küçücük kıyağı eleştirirse, işte o eleştirenler ayıp etmişlerdir. Ayıp etmekle kalmamış, bir de üstüne üstlük, Allah’ın ayetine karşı gelmişlerdir! Allah’ın ayeti, akrabaya yardımı emretmiyor mu? Ve üstelik de bu ayet her Cuma günü hutbenin kapanışı olarak hatip tarafından okunup, anlamı da verilmiyor mu? İşte bu gibi densizliklere karşı milletvekilleri uyanık olmalıdır. Bir yanlışı olur da, seçmeni yakasına yapışırsa, seçmeni, Allah’ın ayetine karşı gelmemesi hususunda uyarabilmelidir.
Beşinci olarak, aday adaylarının şöyle biraz genç, dinamik, güçlü-kuvvetli kişiler olmaları gerekir. Herhangi dövüş sporunu bilenler tercih edilir. Çünkü genel kurul salonunda çokça lazım olacaktır…
Altıncı olarak, aday adayları, siyasal gündemi çok iyi takip etmeli, partisinin tek sesliliğini bozacak bir aykırı ses çıkartmamalıdır. Partisi neye ‘ak’ diyorsa, o da ona ‘ak’ demeli, neye ‘kara’ diyorsa, o da ona ‘kara’ demelidir. Partisinin on yıllık veya yüz yıllık olay ve kişilere dair tavrı bir anda yüzde yüz değişebilir, o da tavır değiştirmede çok seri olmalı, lokomotifi takip eden vagon gibi, ön tekerin izine basmalıdır. Bunun aksi de geçerlidir, yani bugüne kadar kötü bir kişi ya da kurum bir anda partisinin gözdesi olabilir. Kısacası partisinin dostunu dost, düşmanını düşman edinmelidir.
Mesela bunu örneklendirmek gerekirse, yılların ‘islamcı’sı, liderine gerçek bir kul edasıyla bağlı bir milletvekili, bir buçuk yıldır adı ‘paralel’e çıkmış örgütün liderinin, geçmişte bütün askeri darbeleri desteklediğini yazıyordu. Hâlbuki bu kul milletvekili, sözünü ettiği darbeler dönemine yetişmişti ve o dönemde eli kalem de tutuyordu. Ben de, yıllardır bu gündemi az çok takip etmeye çalışan biri olarak, müşarun ileyhin, sıcağı sıcağına, ilgili örgüt liderine, darbeleri desteklediğini yüzüne vuran iki satır yazısını hatırlamıyorum. Nedendir acaba?…
Nedeni her neyse de, işte yeni adaylar, bu gibi durumlarda açık düşmemek için, iyi koku almalıdırlar…
Bu madde ile az çok ilintili olarak, aday, laik-demokratik ilkelere bağlı kalacağına yemin ederken, ehli sünnet inancına bağlılığını da sürdürmelidir. Aday böyle biraz yavaş, sakîl değil de, ortama kolayca uyum sağlayan, kıvrak, zeki, atak ve uyum sağlamada ‘seyyaliyet’ sahibi biri olması gerekir.
Son olarak, bu bahiste mutlaka atıf yapılması gereken bir hususiyet de, ‘tuzluk’ motifidir. Aday adayları tam tuzluk tadında olmalıdır…
En azından tuzlukluk istidadını -raf ömrünü tamamlamış olmamak önkoşuluyla- muhtevi olmalıdır.
Haydi rast gele bakalım.