Hani, hemen her büyük olayın ardından aşağı yukarı aynı kalıplaşmış çatışmalar yaşanır ya, Reina saldırısının ardından bu çatışmayı bir kere daha yaşamaktayız.
Reina saldırısının ardından, birbirine tamamen zıt, ama doğuracağı etkiler bakımından birbirini aratmayacak iki ‘ana akım ahmaklık’ ortalıkta kol geziyor. Bu iki ana akım ahmaklığın birisi şöyle tezahür ediyor: Neymiş efendim, Reina’da malum, yılbaşı kutlama eğlencesi yapılmaktaydı; orada artık alkolün ve başka haramların hesabı tutulmaz… Böyle olunca, oraya yapılan saldırıdan dolayı kimileri açıktan, kimileri zımnen sevinmekte, kimisi tam olarak ‘oh olsun!’ havasında.
Bu öyle bir ahmaklıktır ki, böylesi bir tavır gösterenler, kesinlikle ülkesinin, toplumun, kendisi neyi temsil ediyorsa onun ve pek çok değerin başına örülmek istenen çorabın farkında değillerdir. Oysa bu kimselerin düşünmesi gerekir ki, Kayseri’de bomba yüklü araçla askerleri havaya uçuran saldırı ile Reina’da eğlence halindeki insanları makineli silahla tarayan, futbol maçı esnasında polisleri bomba ile katleden saldırı; bunlar ve benzerlerinin tamamı hep aynı adresten gönderilmekte, aynı merkezden sevk ve idare edilmekte ve hep aynı amaçlar için bu terör eylemleri ihaleye çıkartılmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanının dediği gibi, böyle bir eylemin -Allah muhafaza buyursun- bir camiye yapılması ile Reina gibi bir eğlence merkezine yapılması arasında bir fark yoktur. Çünkü ihalenin asıl sahipleri aynıdır ve hedef de aynıdır. İhaleyi verenler için önemli olan, hangi eylem ne tür bir mekanda ve nasıl bir zamanlama ile yapılırsa, istenilen etkiyi doğurur! Bu kadar basit bir gerçeği göremeyen insan gerçekten ahmaktır.
Ama bu tür ahmakça hezeyanları bilhassa ve özellikle, yine Reina’ya o silahlı suç makinesini gönderen iradenin ortalığa yayıyor olması, en azından birilerinin aklına karpuz kabuğunu düşürüyor olması da kuvvetle muhtemeldir.
Ortalıkta gerçekten, Allah’ın haram kıldığı bir eğlence ortamına, sırf Allah rızasına aykırı bulduğu için gidip de saldıran birileri yok. Eğer böyle olsaydı, en büyük tepkiyi yine Müslümanların vermesi gerekirdi çünkü İslam’ın böyle bir yöntemi, böyle bir ilkesi, böyle bir emri, ahlak anlayışı asla ve asla yoktur. İslam, eğlence mekanında eğlenen, içki içen insanları silahla taramaya değil, onlara Allah’ın tertemiz emirlerini anlatıp, düştüklere bataklıktan kurtarmak üzere gelmiş bir dindir. Hiçbir şeyden habersiz insanları taramak, dünyanın en aciz yaratıklarının işidir. İslam’ı algı olarak onların derekesine düşürmek, ancak İslam düşmanlarının işidir.
Anlatmaya çalıştığımız gerekçe ile insanların üzerine kurşun yağdırmak İslam nazarında kesin olarak haramdır ve bütün insanlığı öldürmekle aynıdır. Hiçbir Müslüman bu gibi cinayetlere cevaz veremez.
Türkiye gibi bir ülkeye açılmış bir savaş bulunmaktadır, bunu görmemek için kör olmak gerekir. Bunu söylerken şu hakikati unuttuğumuz sanılmamalıdır: Türkiye’ye savaş yeni açılmadı, bunun en az yüz elli yıllık bir geçmişi vardır. Daha da genelleştirmek gerekirse, hak-batıl mücadelesi, nübüvvet tarihi kadar eskidir.
Gerçi şu andaki mücadele bir hak-batıl mücadelesi olmaktan ziyade, Batıl’ın tek taraflı saldırısı, işgali, tahakkümü ve tasallutu niteliğindedir. Batıl, hakkın eski vatanında (sabık Darul İslam), yeniden hakkın ayağa kalkmaması için, yerde yatmakta olan düşmanı kımıldadıkça ağzına-burnuna tekmeyi var gücüyle indirmesidir adeta.
Dolayısıyla yeni bir yılın ilk saatinde bir eğlence mekânına yaptığı saldırı ile dünyanın bu gizli ve aleni tapınak şövalyeleri, 2017 yılını bu ülke için nasıl planladıklarına dair bir mesaj veriyor da olabilirler. 15 Temmuz’dan bu tarafa yapılan benzer türdeki saldırıların otuzu geçtiği belirtilmektedir. Bunları görmeden, Türkiye ile savaşan tapınakçıların, bu sefer cinayet hedefi olarak bir günah mekânını seçmiş olmalarından sevinilecek bir ‘anlam’ çıkartmak, hamakat değilse, tam bir hıyanettir. Gerçek bir nifaktır ve bu nifakın yayıldığı adreslere iyi dikkat etmek gerekir.
İlaveten, Reina saldırısını DAİŞ adında bir cinayet şebekesinin ‘üstlenmiş’ olması, yukarıda dediğimiz gibi, bu eylemin diğer saldırılar ile aynı merkezden kumanda edildiği gerçeğini unutturmamalıdır.
İki ana akım ahmaklıktan bir diğeri ise bunun tam karşı kutbunda konuşlandırılmış bulunan bir çıkıştır. Bunu da en genel hatlarıyla laik depreniş olarak adlandırabiliriz. Bu ahmaklığın ilk belirtileri, Reina saldırısını, Diyanet’in Cuma günü hutbe ya da vaazlarda, yılbaşı kutlamanın aleyhinde sözler söyletmesine hamletmekle nüksetti. Her şeyden önce bu ahmaklık illetine maruz kalanlar herhalde, eylemci katilin, Diyanetin hutbesini işitince galeyana geldi, ya da hutbeden feyiz aldı ve “ben onlara gösteririm!” diyerek evine gidip silahlarını kuşandı ve gidip eğlence mekanını taradı sanmaktadırlar. Başka türlü bu hamakati izah etmenin imkanı yoktur.
Bu sadece bir başlangıç olup, asıl fitne bundan sonra başladı. Bu kesim de, sanki Müslümanlar tarafından yaşam tarzlarına bir saldırı düzenlemiş gibi vaveyla koparmaktadırlar. İşte bu da kelimenin tam anlamıyla bir fırsatçılıktır; koyun can derdinde, kasap et derdinde sözünün makarrı işte tam da budur. Bir insan laik olabilir, Kemalist olabilir, solcu, sağcı, liberal, deist, ateist veya nihilist v.d. olabilir ama eğer fikir namusu varsa, insanlığını tümden yitirmemişse, fırsatçılık (oportünizm) yapamaz. Belden aşağı vurmak kalleş insanların işidir.
Laikler, ülkeye yönelik bir topyekun saldırıyı, bir tür savaş durumunu tamamen görmezden gelerek, ‘ila cehenneme zümerâ’ yaşam tarzlarının derdine düşmüş bulunmaktadırlar. Hâlbuki onların yaşam tarzlarına hiçbir şey olduğu yoktur. Ülkede bombalar da patlasa, döviz de çalkalansa, dünya yerinden oynasa onların yaşam tarzı hep korunaklı, hep dokunulmazdır.
Demek ki, Allah muhafaza buyursun, bu ülkenin başına Irak’ın, Afganistan’ın, Suriye’nin başına gelenler gelse, bu ‘ila cehenneme zümerâ’ takımı, fırsat bu fırsat deyip, işgalcilerle işbirliği yapacak, Müslüman avına çıkacaklardır.
Reina saldırısını bir fırsata çevirenler, tam olarak İblis’in davası olan yaşam tarzlarını bütün bir ülkeye dayatma havasındadırlar. Onların ‘Türkiye laiktir laik kalacak’ türlü diklenmeleri dayatma olmamaktadır, ama bir müslümanın İslam kelimesini ağzına alması bile inançlarına saldırı olmaktadır…
Aslında haksız da sayılmazlar, eğer ki beş harften oluşan İslam kelimesi Muhammed (sav)’in ağzından çıktığı anlamda telaffuz edilirse, bu ‘ila cehenneme zümerâ’nın yaşam tarzı elbette tehlikede demektir. İslam, laik yaşam tarzını ifna edecek yegâne güçtür. İslam haktır ve laik yaşam tarzı batıldır. İslam Allah’ın buyruğudur; laik yaşam tarzı ise İblis’in yaygarasından ibarettir.
Rabbimizin buyurduğu gibi, adam öldürmekten beter olan fitne, İslam’ı suçlu gibi göstermeye yönelik algı operasyonlarıdır. Bu, gelmiş ve gelecek fitnelerin en büyüğüdür. Müslümanlar olarak dinimiz İslam’a karşı böylesine fitnelere karşı teyakkuz içinde olmamız, algı operasyonlarına fırsat vermememiz gerekir.