“Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı. Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyorduk. Ve (istiyorduk ki) onları yeryüzünde ‘iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım’, Firavun’a, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.” (Kasas/4-6)
Bu hikâyede geçen olayların yaşandığı dönemde Mısır’ın başında bulunan Firavun’un kim olduğu kesin olarak bilinmiyor. Zaten tarih belirlemek, Kur’an’daki kıssaların varmak istediği hedefler arasında yer almaz. Ayrıca bu kıssaların verdiği mesajlara bir katkıda bulunmaz. Bu olayın, babasını ve kardeşlerini yanına alan Hz. Yusuf’tan -selâm üzerine olsun- sonra meydana geldiğini bilmemiz yeterlidir. “İsrail” Hz. Yusuf’un babası Yakub’un adıdır. Bunlar da O’nun soyudur. Böylece Mısır’da çoğalmış, büyük bir halk kitlesi haline gelmişlerdi.
İşte bu azgın Firavun yeryüzünde kibirlenmiş, büyüklük taslayıp zorbaca bir düzen kurmuştu. Mısır halkını çeşitli gruplara ayırmış, her bir gruba ayrı bir uygulamada bulunmuştu. Baskının, işkencenin en ağırını da İsrailoğulları’na uygulamıştı. Mısırda köleleştirilmiş İsrâiloğullarına en akla gelmedik yöntemlerle zulmediyor, erkek çocuklarını öldürerek, kızlarını da hayasızlaştırarak onları da zayıflatıyor, güçsüz hale getiriyordu. Erkeklerine hayat hakkı tanımıyor kızlarını da hayasızlaştırarak Mûsâları doğurma özelliğinden mahrum bırakıyordu. Zalim Firavun böylece kendisi Allah’ın istediği bir hayatı yaşamadığı gibi, insanların da Allah’a kul olmalarına engel oluyordu. Çünkü onlar Firavun ve kavminin dininden ayrı birtakım bozulmalar ve sapmalar olmuştu, ama temelde tek İlah’a inanıyor, Firavun’un ilahlığını ve bütün Firavuncuların, putçu inançlarını inkâr ediyorlardı.
Firavunun, Firavun sisteminin zulüm çarkları altında ezilen, sömürülen, köleleştirilen, mus’taz’aflar haline getirilen, ırzları, namusları yok edilen, şahsiyetleri silinen kullarının savunulmalarını, bu zulümden kurtarılmalarını bizzat Rabbimiz kendi üzerine alıyor. Bakın buyuruyor ki Rabbimiz, ‘biz istedik ki o mus’taz’aflara, o zayıflatılmış kullarımıza sahip çıkalım, onlara yardım edelim, desteğimizle onlara Firavunlar karşısında lütuflarda bulunalım, onları yeryüzünün egemenleri, yeryüzünün imamları, önderleri kılalım. Yardımımız ve desteğimizle onları tekrar hürriyetlerine kavuşturalım, iktidara getirelim, onlara imkân ve fırsat verelim ki onlar yeryüzünde Firavunların zulümlerini bitirip Benim istediğim hayatı yaşamada ve yaşatmada önderler olsunlar. Bulundukları coğrafyada Firavunların zulüm yasalarını değiştirip Benim kulluk yasalarımı egemen kılsınlar. Benim arzularımı yerine getirmede, Bana kulluk konusunda önderler, örnekler olsunlar, imamlar olsunlar, herkese kulluğun nasıl olacağını göstersinler. Evet Biz istedik ki o mustaz’afların kaderini değiştirelim. Ayaktakileri baş yapalım, baştakileri zelil edelim. İktidarı bize düşman olan zalimlerin elinden alalım da mus’taz’aflara verelim. Onlara yeryüzünde güç, kuvvet, saltanat verelim ki âdil bir yönetimin, müslümanca bir hayatın nasıl olacağını göstersinler. Zalimlere karşı onları destekleyelim ki zalim Firavunun, Hâmân’ın ve ordularının Benim desteğimdeki müslümanlardan nasıl korkup sakındıklarını gösterelim. Yıllardır bu mus’taz’aflar bir gün güçlenip de bize kafa tutacak hale gelmesinler diye tedbir üstüne tedbirler alan o alçaklara korktuklarının nasıl başlarına geldiğini onlara bir gösterelim.’