Kalemder dernek binasında gerçekleşen program, Mücahid Yılmaz’ın okuduğu Kur’an’ı Kerim ve İlker Kök’ün okunan ayetlerin meallerini okuması ve Ahmed Kalkan Hocanın misafirlere hoş geldin demesiyle başladı.
Daha sonra “Rollerin ve Sembollerin Kazandırdığı İbrahimi Şuur: Hacc” Kitabını yazarı olan Orhan Tutar bir sunum gerçekleştirdi.
Konuşmasına Haccı tanımlayarak başlayan Tutar, şunları söyledi; Çok yalın bir tabirle, Hac Nedir? Sorusuna vereceğimiz cevap: “Biz iman etmiş kulların Rabbimize kulluk etme yöntemlerinden bir “ibadet yöntemi” dir diyebiliriz dedi ve Zariyat Süresinin 56. Ayetini paylaştı. “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”. Zariyat 56.
Yaradılış gayesini yerine getirme işi olan “İbedet-Kulluk” eylemlerimizi: başta Namaz, Zekat-İnfak, Oruç, Cihad, Emr Bil Maruf Ve Nehyi Anil Münker… gibi temel ibadi amellerle yerine getiririz. İşte Hac’da bu temel ibadetlerden birisidir dedi.
İbadetlerin hayatımızdaki yeri nedir? Sorusuna vereceğimiz cevap da şudur:
Hayatın tüm kapsama alanı ibadettir. Ağzımızdan çıkan her söz ya maruftur yada münker, yani ya Allah’ın razı olduğu bir sözdür yada yasakladığı bir muhtevaya sahiptir dedi ve şu ayeti paylaştı; “Deki benim Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir”. Enam 162.
Yine Haccın: Fiili, fikri, zikri, kalbi, ruhi, maddi, siyasi, ferdi… vs tüm hayatı kuşatan komplike bir ibadetler bütünüdür dedi ve Hac: ferdi arınma ve toplumsal dirilmeyi ifade eder dedi.
Yine Hacın, Aile bütünlüğü çerçevesinde yapılan kolektif bir ibadet olduğunu, hacı olan Annelerin Hacer validemizi, Erkeklerin Hz İbrahim (a.s)’ı, çocukların ise Hz İsmail’i düşünerek hac ibadetlerini yerine getirmelidirler dedi.
Hac Ahireti yaşamaktır, ölmeden önce ölme ve Allah’a hesap verme provasıdır.
Yine, Hac Allah (c.c)’ın tüm insanlar için “gidilip görülmesini ve yapılan adanmışlık örneklerine şahit olmasını” istediği bir Allah hakkıdır: “Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkâr ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır. ( Ali İmran. 97)
Yine “Hac’ca parası olanı değil, nasibi olanın gittiği kendisine bu nasip verilen kimsenin bu krediyi en iyi şekilde değerlendire bilmelidir dedi. Hacca gitmek için maddi imkanlara sahip olmamız gerektiği gibi paranın yeterli olmadığını, bedeninizi götürse de kalbinizi ve ruhunuzu götüremediğini kalbin ve ruhun götürülmediği bir haccında kabul edilmesinin mümkün olmadığını ifade etti.
İhramın bir ahret giysisi olduğunu, hacca giden hacı adayının mahşer meydanının provasını yaptığını bilmemiz gerekir dedi. Ve ihramın insanların bir tarağın dişleri gibi eşit yapan bir sembol olduğunu ve insanda var olan benlik duygusunu yok ettiğini söyledi.
Yine İhramın, amel dışında tüm unvanları yok eden, kişinin Rabbinin karşısında ameli ile baş başa kalacağını ifade eden bir kefen olduğunu ifade etti ve Kişinin emel defteri ile Rabbinin huzuruna çıktığını hatırlatan bilinç oluşturmaktadır.
Konuşmasın da Mikat konusuna da değinerek şunları söyledi; Mikat sınırlarının kişinin Ahiret giysisini giyip, amel defterini koltuğuna alıp Allah (c.c.)la bulaşmaya gitmelerini ifade etmektedir dedi.
Yine Mikatın “Hükmünde ve mülkünde tek sahibi olan Allah’ın kendisi için belirlediği ölçülerin başladığı ve hayatın her zaman diliminde de bu şekilde hareket etmesi gerektiği bilincini insana vermektedir dedi.
Yine Mikatın, aslında hesap gününün başlaması, Allah katında kişi için, Salih amel dışında hiçbir şeyin geçerli olmayacağının somut adımının atılması olduğunu ve Fıkhi yasakların bunu sembolize ettiğini ifade etti.
Konuşmasını bu bölümünde istilamı gündeme getirerek şunları söyledi; Kendisini istilam kadar ne tavafın nede vakfenin etkilediğini ifade ederek bunun sebebinin ise istilam’ın Allah (c.c) ile beyatlaşma olduğun içindir dedi ve Allah(c.c)’ın kulluk için uzatmış olduğu metnin altına imza atmak olduğunu gündeme getirdi.
İstilam: Telbiyelerle “Lebbeyk Allahümme lebbek, lebbeyke la şerikele ke bebbeyk, innel hamde, venniğmete leke vel mülk la şerikelek” diye getirilmiş olan sözlerin gereklerini yapmaya başlanması ve bu şuurun hayata taşınma olduğunu ifade etti.
Konuşmasında Kabe hakkında da konuşan Tutar şunları söyledi; Kabe’nin bir “kutsal tapınak” olmadığını çünkü maksadın Kabe’nin kedisi olmadığı, asıl maksadın Allah olduğunu ifade etti. Yine Kabe, bir yöndür, çıkış noktasıdır ve Allah(c.c.) yelken açma noktasıdır dedi.
Kabe: Kıble’dir. Kıble; “Allah’a giden doğru yön” demektir. Kıble adrestir, kıble zarf’tır. Mazruf olan Allah’tır dedi ve şunları söyledi; Kabe: Buluşma noktasıdır. Allah’ın iki nazargahının buluşma noktası. Kabe ve Kalp, Allah’ın nazargahlarıdır. İki nazargahın buluşması olduğunu söyledi.
Yine Kabe’nin Sade bir yapıya sahip olması, Kabe’nin bir tapınak olmadığı göstermektedir, çünkü tapınaklar görkemli bir mimarı yapıya sahip olduklarını söyledi. Diğer tapınaklarla kıyasla Kabe’nin sade bir yapıya sahip olmasında ki maksadın dikkatlerin yapının temsil ettiği noktaya, yani Allah(c.c.)’a çekilmesidir dedi.
Tavafın kulun secde’den sonra Allah’a en yakın olduğu anlardır. Tavaf (mecazen) kulun kendisini Allah’ın kollarına atmasıdır olarak tanımlana bileceğini söyledi.
Yine Kabe’nin bir tür kalp zımpara taşıdır olduğunu, Tozlanan, kirlenen ve paslanan kalplerimizi, adeta tavafla Kabe taşına sürterek cilalayıp parlatıyoruz dedi.
Yine Tavafın Sürekli yürümeyi, Allah’a doğru sürekli koşmayı sembolize eder bir bilinç inşası gerçekleştirdiğini ifade etti.
Konuşmasında Sa’yı da gündeme getiren Tutar şunları söyledi; Sa’y Umut’tur, sa’y azim’dir, sa’y tevekküldür, sa’y teslimiyetin en doruk noktasıdır.Hz Hacer Allah’a olan teslimiyetinden dolayı kurtuluş ümidini asla yitirmedi Sa’y bize bunu hatırlatmaktadır dedi ve Sa’yın aynı zamanda Tevekkül olduğunu Tevekkül imkanların el verdiyi şeylere bilahare ulaşma teslimiyetin tezahürü değil, tersine imkansızlıklar içinde olunmasına rağmen arzulanan şeyin mutlaka elde edileceğine inanmak demek olduğunu Hz Hacer’in su arayışı örneğinde görmekteyiz dedi.
Yine Sa’yın bir teslimiyet olduğunu Hz. Hacer validemizin tek başına daha henüz süt emen bir çocukla insansız Mekke vadilerinde kalması ve kendisini o ıssız vadide bırakan eşi İbrahim (a.s) ö “Rabbim beni korur” diyerek ortaya koymasını temsil etmektedir dedi.
Yine haccın önemli menasıklarından birisi olan Mina’nın, Arafat’ın, yani vakfenin bir mukaddimesi, ön sözü olduğunu gündeme getirdi ve Mina’nın, Manalanmak, bilgilenmek ve hazırlanmak gibi anlamlara gelmektedir dedi.
Allah Rasulü (a.v.s)’ın “El haccu Arafat- Hac Arafat’tır” Hacc Arafattır dediğini” ifade ederek sözlerini şu sürdürdü; Arafatın aslında Allah’ın huzuruna yapayalnız çıkmak olduğunu, kişinin Amel defterleri Allah’a sunması olduğunu ve Arasat’ın (ahirette kurulacak olan hesap verme alanının) dünyaya uzanan kolu olduğunu hatırlattı.
Yine Arafatın Allah tarafından insana verilmiş bir kredi olduğunu, Dönüşü olmayan büyük hesap günü öncesinde hesap vererek amel defterlerinin temizleme kredisidir olduğunun şuurunda olmamız gerekmektedir dedi.
Arafatın, Merifete ulaşma, Allah(c.c.)’ın mutlak hükümranlığın olduğunu hissetme ve bu şuurla hayata yepyeni bir sayfa açma kapısı olduğunu bize hatırlatmalıdır dedi ve her ferdin amel defterini alıp Allah’a sunma ve eksi notlarını düzeltme günü olduğunu söyledi ve Arafatın ümmet için en büyük ümmet gösterisi / konferans alanıdır olduğunu Hz Peygamberin bu alanları bu amaç için kullandığını ama ne yazıktır ki bugün bu mekanlar bu işlevlerini kaybetmiş durumdadır dedi.
Yine Müzdelifenin kişinin Arafat’ta yüklenilen irfanı, şuurla bütünleştirerek hayata nakşetme kararının verildiği yer olduğunu söyledi ve konuşmasını şu şekilde devam etti; Müzdelife Arafat’ta verilen sözleri kafaya ve kalbe iyice nakşetme-yazma yeri olduğunu ifade etti.
Yine Müzdelife’nin, Savaşılacak düşmanların tespit edildiği verdir ve Savaş kararının alındığı ve pilanların yapılarak silahların kuşanıldığı yerdir olduğunu manevi olarak kişinin düşünmesi gerekir dedi.
Müzdelifenin Söz’ün bittiği (çünkü sözler Arafat’ta verilmişti) öz’ün işe başladığı yer olarak görülmeli çünkü yarın Zilhicce’nin 10. Günü –yani büyük savaşın başlayacağı gündür ve savaşa doğru büyük akın başlamıştır. “ Arafat’tan hep birlikte indiğinizde Allah’ı Meş’ar-ı Haram’da anın. O, sizi nasıl doğru yola yöneltip-ilettiyse, siz de O’nu anın. Gerçek şu ki, siz bundan evvel sapmışlardandınız. Sonra insanların (topluca) akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.(Bakara. 198-199)
Şeytan taşlamanın, İbrahimi savaşın en zor bölümüdür olduğu, Pasif iyilikten-aktif iyiliğe doğru adım atmak, Şeytan ve dostları ile (pasif ve silik değil) somut ve aktif savaşımın sembolü olduğunu ifade etti ve Şeytan taşlamanın Şeytanla yapılan savaşın, sezonluk ya da dönemlik olduğunu değil, bir ömür boyu sürekli kavganın devamlılığını sembolize eder. Çünkü burada da sembolik rakam olan 70 kez taşlama vardır ve bu günlerce devan eder dedi.
Kurban Allah’a adanmışlık yolunda atılmış en büyük adımdır. Adanmışlık hattına çekilmiş en kalın çizgi olduğunu ifade ederek sözlerini şu şekilde devam etti; Kurban, olmak ya da olmamanın adıdır. Kimin adamısın, hayatını kime adıyorsun? Sorusunun cevabını içerisinde bulunduran bir ibadettir.
Yine Kurban, Adeta amellerde ihlas’ı ölçen bir alet konumundadır. Hz. Adem’in iki oğlunun olayı bunu en güzel şekilde bir tablo halinde bize sunmaktadır dedi ve Kurbanın amellerde şeklin değil, şekillerle ortaya konan amellerin “özünün-ruhunun” Allah’a ulaştığını gösteren en somut eylemlerden biridir dedi ve şu ayeti hatırlattı; “Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz, ancak O’na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O’nun size hidayet vermesine karşılık Allah’ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver. ( HAC. 37)
Son olarak da tıraş olayına da değinin Tutar, şunları söyledi; Ruhi-kalbi değişimlerin şekille de bütünleşmesi tıraş olayında somutlaşarak bizlere öğretilmektedir. Yine Tıraş, İnsanların kendilerince dünyada uydurdukları unvan ve etiketlerin, şekilsen üstünlüklerin hiçbir değer ifade etmediğini, alımlı-çalımlı olmaların hiçbir kıymeti olmadığını, en erdemli değerin sade-saf bir insan olmaktan geçtiğini sembolize etmektedir dedi.
Program sorulan sorulara verilen cevaplarla sona erdi.
Kalemder.org