Kalbi Hastalıklar: Riya
Kulluk hayatının en önemli başlıklarından birisi kalbi hastalıklarla mücadele başlığıdır. Genelde kulluk/ibadet denilince akla başka konular gelmektedir. Maalesef kalbin içinde mevcut olan hal ve fiiller, orada cereyan eden savaşlardan gafiliz, bihaberiz. Halbuki bu hal ve fiiller kulluğun belkemiğini oluşturmaktadır.
Kalbi hastalıkların başında ise riya gelmektedir. Riya kişinin kendi düşüncesiyle, itikadıyla çeliştiği bir kalb halidir. Bu nedenle kalbi bir hastalıktır.
1. Riya nedir?
Riya ‘gösteriş’ demektir. Riya Allah için yapılan bir işin başkaları tarafından da görülmesini/bilinmesini isteme halidir. Başka insanların takdirini kazanmak, onlara şirin gözükmek için gösteriş yaparak bir amelde bulunmak veya böyle bir niyetle o amelden bahsetmektir.
Dolayısıyla riya ihlasın zıddıdır. Halis niyetin yabancı unsurlarla bozulmasıdır. Riya temiz bir suyun içine bir kirin düşmesi gibidir.
2. İlgili Ayetler
‘Yazıklar olsun o namaz kılanların hâline ki, onlar kıldıkları namazdan gafildirler. Onlar gösteriş yaparlar. (Ellezinehum yuraune)’ (107/4-6)
Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar(yuraunen nase). Allah’ı pek az anarlar. ‘ (4/142)
‘Ey iman edenler, insanlara gösteriş için malını infak edip Allah’a ve âhiret gününe inanmayan adam gibi, başa kalkmak ve eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın. (kellezine yunfiku malehu riaennasi)'(2/264)
‘Mallarını insanlara gösteriş (riaennasi) için verenler ve Allah’a ve âhiret gününe inanmayanlar (var ya, Şeytan onların arkadaşıdır); kimin arkadaşı şeytan olursa, arkadaş bakımından hali çok yamandır.'(4/38)
3. Hadisler:
“İçerisinde zerre kadar riya olan hiçbir ameli Allah kabul buyurmaz.”(Nesai)
“Kıyamet günü hesap anında üç kişi helak olacaktır: Cömertler, kahramanlar ve âlimler (yâni gösteriş için ve insanlar ‘ne kadar da cömert/kahraman/alim’ desinler diye cömertlik edenler, aynı maksatla savaşlarda kahramanlık gösterenler ve yine aynı maksadla bilgiçlik taslayanlardır).”(Hâkim )
4. Riya hastalığının vehametini idrak etmek
Riyadan sakınabilmek için önce tehlikenin boyutu idrak edilmelidir. Riyanın aslında ne anlama geldiğini hakkıyla idrak edersek bu hastalığa karşı uyanıklığımız da o derecede artar.
Riya Allah’ı yeterli görmemektir
Allah’ın bildiğini insanlara duyurmak/göstermek bir zaaftır. Bu Allah’ın bildiğini yeterli görmeme zaafıdır. Allah’ın o amele karşılık vereceği mükafatın haricinde -o mükafatı yeterli görmeyip- bir de kullardan mükafat/takdir beklemedir.
Riya nankörlüktür
Bütün nimetler Allah’tan, biz ise başkalarının rızasına değer veriyoruz. O ‘sadece benim rızamı iste’ diyor ve biz riyaya düşünce lisan-ı halimiz ile ‘hayır’ diyoruz. Halbuki ‘biz yalnızca sana kulluk ederiz’ ifadesinin içinde ‘yalnızca senin takdirine değer veririz’ anlamı da içkin değil midir?
Riya amelleri boşa çıkarır
Kişi sırf kendi nefsini düşündüğünde bile riyadan uzak durmalıdır. Çünkü yaptığı amellerin mükafatından olmuş olacak, onları boşuna yapmış olacaktır. Siz onca fedakarlıklarla amel edeceksiniz ve sırf nefsin riya arzusundan dolayı yaptıklarınızın mükafatından mahrum kalacaksınız. Bu akıl işi değildir. Allah için yaptığım amelin mükafatından neden kendi kendimi mahrum bırakayım? Neden kendi ayağımıza kurşun sıkalım? Bu durumda nefsimin riyaya girme arzusunu/hevasını bastırmak benim için daha hayırlı bir iştir.
5. Riya salih amellerde saklıdır
Salih amelin salih olması için birinci şart riyadan uzak olmasıdır. Ameli salih kılan riyadan uzak oluşudur. Aslında her gerçekleştirilebilen salih amel bir başarıdır fakat asıl başarı onu riyaya karşı muhafaza altına alabilmektir. Çünkü böyle bir başarıdan sonra nefiste onu gösterme/anlatma ve bu başarının hemen şimdi takdir edilmesini bekleme gibi güçlü bir arzu oluşmaktadır. Nefis adeta salih amelden payını istemektedir. Dolayısıyla her salih amelin altında bir riya tehlikesi yatmaktadır. Bundan dolayı iki yönden imtihana tabi tutuluyoruz. Hem o işi gerçekleştirmek durumundayız ki bu imtihanın bir yüzünü oluşturmaktadır hem de onu riyadan uzak tutmak gibi dikkat isteyen bir imtihanla karşı karşıyayız.
Riya her iyi işin altında saklanan onu içten oyan bir hastalıktır. İyi söyleme, iyi anlatma, iyi yapma, iyi yazma, iyi konuşma vb. durumlarda riyaya düşmemek için azami gayret gösterilmelidir. Demek ki riya tehlikesi, bir şeyi yapınca ve özellikle bir şeyi iyi yapınca tehlikesi daha bir artmaktadır.
6. Riyaya düşmenin sebebleri
Nefsin riyadaki rolü
İnsanlara amellerimizi gösterişe sunma veya duyurma nefsin arzusundan kaynaklanmaktadır. Bu tür vesveselere karşı uyanık olmak lazımdır. Nefis tat almayaprogramlanmış bir yapıya sahiptir. ‘Zevki çoğalt/acıyı azalt’ onun düsturudur. Riyanın/gösterişin kazandırdığı bir tat vardır ve nefis bu tadın peşindedir. O tada vesile olabilecek herşeyde nefis gösterişe girmek ister. Nefis için riyanın haram olmasının bir önemi yoktur, zira onun gözü haramlar konusunda kördür, o sadece tadını almak istemektedir. Nefsin riyaya meyli bu açıdan ‘anlaşılır’ bir durum iken, bizim bu konudaki dikkatsizliğimiz ve tavizlerimiz kabul edilir bir durum değildir.
Gösteriş ve başka insanların takdirini kazanma arzusu çocukluktan kalma bir özelliktir. Çocuklarda büyüklerin takdirini kazanma, bir aferin almak, büyüklerin gözlerine girme çok yaygındır ve onlar için normaldir. Aynı özellik ciddi bir şekilde terbiye edilmediği zaman yetişkinlerde de devam edebiliyor.
Riyanın başlıca sebeplerini şöyle özetleyebiliriz:
a. Kişinin kendini eksik görmesi/aşağılık kompleksi ve bunun neticesinde oluşan övülme isteği
Kişi içindeki eksiklik duygusunu gösterişte bulunduğu varlığın ‘beğenisi’ ile telafi edebileceğine inandığından veya kısa bir süre için bu beğeni ona eksikliğini unutturduğundan riyaya düşmektedir. Halbuki bu bir vehimdir/kuruntudur. Eksiklik dışarının değerlendirmesi ile giderilemez.
b. İnsanların takdirini gözde büyütmek
İnsan insana gereğinden fazla değer vermektedir. Bu kişiyi hemcinsine karşı bağımlı kılan sebeplerin başında gelmektedir. Allah’a hakkıyla kul olmak ise eşyaya ve insanlara bağımlılıkları azalttığımız oranda gerçekleşebilir. İnsanların gerçek manada bize hiç bir şey kazandıramıyacaklarının bilincinde olmak gerekmektedir. Zira insanın evrendeki kapladığı yer
[1] ne kadardır ki? Artı riya ile hedeflenen karşımızdaki ‘yürüse yeri delemeyecek, boyca da dağlara ulaşamayacak’ kadar küçük mü küçük insanın beyninde bizim hakkımızda takdir edici bir düşüncenin belirmesi değil mi? 1,3 kg ağırlığı olan çoğunluğu sudan meydana gelen bir maddenin içinde bizimle ilgili övücü bir ‘düşünce’ belirse ne olur belirmese ne olur? Bu düşünce bize, bizim hayatımıza, yaşayışımıza somut olarak elle tutulur ne kazandırır? Sırf bu nokta üzerinde tefekkür edince bile insanların takdirine aslında ihtiyacımızın olmadığı vuzuha kavuşmaktadır.
c. Doğal olan onay alma, önemsenme duygusunun ölçüsünü kaçırmak
Her insan ciddiye alınmak ve önemsenmek ister. Bir iş veya fedakarlık ortaya konulunca bunun nankörlükle karşılanmaması, bu anlamda ‘görülmesi’, kabul görmesi ve bunun yeri gelince ifade edilmesini bekler. Bu hal ile riya arasında geçişken bir sınır vardır. Bu açıdan sınıra iyi dikkat edilmelidir. İhlası doruk noktada yaşayan bir insanın aslında buna da ihtiyacı yoktur.
7. Riyanın dereceleri
1. Baştan beri riya niyetiyle amel etmeye girişmek. Bu riyanın en saf halidir. Bu haliyle nadirdir, zira bilinçli bir mümin kolay kolay böyle bir zaafa düşmez.
2. İhlaslı başlanan bir amele amel etme esnasında riya bulaştırmak. Yaygın olan riya türü budur.
3. İhlasla başlanmış ve bitirilmiş bir amele bilahare riya bulaştırmak. Bu da yaygındır ve yaptığı (ihlaslı) amelden başka ortamlarda bahsetmek, insanlara bunu duyurmak suretiyle ameline bilahare riya bulaştırmaktır. Duyuracağı zaman ‘ben şimdi riya yapayım’ diye kimse ‘bilinçli’ bir şekilde riyaya girmez. Fakat nefsin sevki ile kişi kendisini böyle bir dalgaya bırakabilmektedir. ‘Nefis’ ile ‘ben’ burada birlikte hareket etmekte, ben kendini nefsin kumandasına bilinçli bir şekilde terk etmiş ve bu gelişmelere karışmamaktadır. Riyaya düşüşte zımni bir onay gözükmektedir. Çünkü bu anlatılan salih ameller kişinin de hoşuna gitmektedir ve bu düşüşe müdahele edilmemektedir.
Örnek olması niyetiyle bir amelden bahsetme durumu:
Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.(2/274)
Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat gizleyip fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. O, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (2/271)
Burada da yine dikkatli olunmalıdır. Nefis bu argümanı kullanarak bizi riya tuzağına düşürebilir. Nefis, riya arzusunu ‘başkalarına örnek olsun diye anlatayım’ düşüncesi ile kamufle edebilir, bu anlatımı aklileştirebilir. Bu nedenle örnek olsun niyetiyle bir amelimizden bahsetmek istediğimizde kalpte ‘riya tadı’ almamaya, tamamen nötr bir duygu ile anlatmaya özellikle dikkat etmeli ve kalp o an kontrol altında tutulmalıdır.
Konuyla ilgili bir alıntı:
‘…İnsan bunu açıktan yapınca, başkasını da buna teşvik etmiş olur. Ancak, yaptığıyla gerçekten Allah’ın rızasını istediğinden emin olmadıkça açıktan yapmaması gerekir: Ne gizli yaptığına üzülmeli ne de açıktan yapmaya hevesli olmalıdır. Böyle yaparsa Allah’ın taksimine razı olmadığını göstermiş, insanların sadaka verdiğini bilmelerini istemiş olur.’ (s. 363)
‘Tanınmak ve meşhur olmayı, kuvvetli bir önderler topluluğu hoş karşılamamışlardır: İbrahim (en-Nehai) bunlardan biridir: Mushaf okuduğu esnada, birisi yanına girmek için izin istediğinde Mushafı kapatmış: ‘Benim her saat Mushaf okuduğumu görmesin’ demiştir.
İbrahim et-Temimi de bunlardandır: ‘Konuşmak hoşuna gittiği zaman sus; susmak hoşuna gittiği zaman konuş’ demiştir.’ (s. 369)
‘Birisinin içinden ağlamak gelirdi ama, şöhret korkusuyla ağlamasını, gülmeğe çevirirdi; kendisini ziyarete gelen birisi yanında gecelerse yine aynı sakıncadan dolayı gece namazına kalkmazdı.’ (s. 370)
Uygulama kararları:
1. Her gün davranışlarımızı riyaya kaymama konusunda kontrol edip kalbimizi teftiş etmek.
2. Aklımızda iyi özelliklerimizi, nefsimizde başkalarına anlatmakta hoşlanacağımız özelliklerimizi düşünüp ‘Allah’ın bilmesi yeterlidir’ sözüyle terapi uygulamak; Geçmişte yapılmış, şu an yapageldiğimiz anlatmaya değer amellerimizi veya iyi bir özelligimizi düşünüp, bunları içimizde başkalarına anlatma arzusunun olup olmadığına bakmak, kontrol etmek. Eğer böyle bir arzu, böyle bir dürtü varsa, o düşünceyi karantinaya almak, ileride bu riyai düşüncenin fışkırmaması için tedbir almak. O düşünceyi, başkasına anlatma vesvesesini “Allah’ın bilmesi yeterlidir” “Allah bana yeter” vb. düşüncelerle yenmek, o tür düşünceleri değersizleştirmek, önemsiz görmek.
[1] İnsanın evrende kapladığı yer ile ilgili şu videoya bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=27EIY6yu0z0
(ilk 2 dk.)
[2] er-Riaye li Hukukillah (Allah’ın haklarına riayet), Haris el Muhasibi, İnsan Yayınları. Bu kitapta riya konusuna 100
sayfanın üzerinde bir hacim ayrılmıştır.