Selamlama ile konuşmaya başlayan Yaraşıklı, toplumsal sorumluluklarımız üzerine konuşmasını günlük yaşantımızda ki durumlarla karşılaştırarak konuyu somutlaştırdı. İnteraktif bir biçimde geçen seminer teşekkür konuşmasıyla son buldu.
Konuşmanın genel özeti şöyle :
Kur’an’ı anlamak, yaşamak bunları korumak adına vahyi hayatımızın merkezine oturtma çabalarımızın başında toplumu doğru değerlendirme gelmelidir. Çünkü Kur’an ancak doğru yaşanırsa doğru anlaşılacaktır ve yaşamlaştırmamız istenilen en önemli sorumluluklar bizim dışımızdaki tüm varlıklara karşı göstereceğimiz yaklaşımlarımızla ilgilidir.
Bu nedenle bizde Kur’an ile bize bildirildiği üzere her peygamberin kavmine yaklaşımı gibi
bir elçi edasıyla içinde yaşadığımız toplumun nasıl bir yapıya sahip olduğunu , inançsal değerlerini iyi tahlil etmeli ve zaaflarının ne olduğunu bilerek kimlerle muhatap olduğumuzun bilincinde olmalıyız. Böylelikle tevhide davette neleri öncelememiz gerektiğinin hesabını yaparak doğru yaklaşımlar gösterebiliriz.
Toplum değerlendirmesi yapmadan önce şu soruları sormalıyız. Biz ne için varız? Toplum içerisindeki yerimiz nedir? Öncelikle kendimizin doğruluğunu yine varlık nedenimiz olarak gördüğümüz kulluk sorumluluğu çevresinde değerlendirmemiz gerekir. Kendimizle ve yakınımızda olanlardan başlayarak ilişkilerimizi neye göre ve ne için belirlediğimizi Kur’an ile değerlendirmeye tabi tutup samimi bir şekilde ıslah çabamızı yeniden başlatmalıyız. İblis’in şeytanlaşma sürecininin başlangıcının, ALLAH’ın yarattığı başka kula kendinden farklı görerek O’nun emrettiği gibi davranmayışı olduğunu unutmayalım. Biz kendimiz dışında olan canlı cansız tüm eşyaya ALLAH’ın istediği gibi davranmıyorsak ALLAH’a teslimiyetten ve dolayısı ile Tevhid’den söz edemeyiz.
Kur’an da Rabbin bize işaret ettiği üç insan tipi ile ilk değerlendirmeyi yaptığını görüyoruz. Birincisi kendinden emin bir şekilde iman etmiş olanlar, ikincisi kendinden emin bir şekilde inkar edenler, üçüncüsü ne oldukları belli olmayan neye inanıp neye inanmadığı net olmayanlar.
Ayetler bize bu üç kesimin öne çıkan özellikleri olarak şu örnekleri veriyor;
1- Müminler, gayba ve ahiret gününe inanırlar, salatı(kimliği) ayakta tutarlar, ALLAH yolunda infak ederler, kendilerine ve daha önce indirilmiş olana iman ederler.
2- İnkarcılar, inkarlarında nettirler, onları uyarmak fayda vermez, onlar açıkça karşı gelenlerdir.
3- Diğerleri, inanıp inanmadıkları belli değildir, inandık derler ancak amelleri inkarcılarla çokça benzeşir, yalancıdırlar, fesad çıkarırlar ancak dini doğru anladıklarını sanarak ıslah edici olduklarını düşünürler, inanmışları bırakıp inkarcılara öykünürler ve inkarcıların inananlara bakışı gibi onlarda gerçekten iman edip bunu amellerine taşıyanları küçük görürler.
Yaşadığımız toplum, içinde farklılıklar barındırmasıyla beraber genel bir değerlendirme yapacak olursak cahiliye diye de tanımlayabileceğimiz üçüncü tip bir tavrı egemen bir düşünce ve hayat tarzı olarak kabul etmiş diyebiliriz. Bize düşen içinde yaşadığımız bu toplumun
bize etkilerini de hesaba katarak doğru yaklaşımlar göstermek. Toplumu uyarmakla sorumlu olan bizler kimliğimizi koruyarak, toplumdan kopuk olmadan ilişkilerimizi sağlıklı bir zeminde inşa etmeliyiz. Nerede yakınlık kurulacağı ve nerede ayrı düşüleceği de bizim isteklerimize göre değil ancak ALLAH’ın kitabında belirttiği ve peygamberin örnekliğinde gösterdiğiyle belirlenmelidir. ALLAH doğru bildiğimiz yanlışlarımızdan arınmayı, yanlış bildiğimiz doğrulara basiretle yaklaşmayı nasip etsin. O’dur ancak dinini yüreklerimizde ve amellerimizde sağlam kılacak olan. ALLAH yar ve yardımcınız olsun…
Özgünder / Ahmet AKDENİZ