İslam bir dolgu maddesi değildir. İslam, Allah’a hayata müdahale ettirmemeye endeksli bir dünya görüşünün; tanrıyı öldürme iddiasındaki çağdaş istikbarın din bastonu yapılamaz.
İslam, Allah yokmuş gibi yaşamayı esas alan bir ideolojinin çirkin yerlerini örtme maddesi kılınamaz.
İslam, muhafazakâr demokrat siyasetin tümseklerini düzleyen, çukurlarını yükselten bir tesviye malzemesi de değildir.
İslam hiçbir ideoloji, hiçbir dünya görüşü, hiçbir dinle benzeştirilemez ve kıyas edilemez. İslam şerik kabul etmez. Çünkü İslam, ortağı ve eşi benzeri olmayan Allah’ın vaz ettiği, eşi benzeri olmayan bir yaşam biçimidir. İslam dünyaya yönelik bir Din’dir ama kıblesi ahrettir. Kıblesi insanın edep mahalli olan yaşam biçimleriyle İslam’ın bir işi olamaz.
İslam ya hep, ya hiç’ci bir dindir; uzlaşmayı kesinlikle sevmez ve kabul etmez. İslam’ın müntesiplerinin uzlaşmayı sevmesi, İslam’ın da uzlaşmayı sevmesi anlamına asla gelmez. Kendilerini Müslüman olarak tanımlayan nesillerin yanlışları İslam’a mal edilemez. Bu manada, İslam hakkında yapılan yanlış yorumları, sapmaları tashih edecek, sapanları uyaracak bir Müslimler topluluğunun bulunması Allah’ın emridir. (3/Âl-i İmran, 104).
Türkiye’de muhafazakâr kadroların İttihat ve Terakki artıklarına karşı bir mücadele verdikleri doğrudur. Ama bilinmelidir ki bu, hak-batıl mücadelesi değildir. Hele de bu bir İslam-küfür mücadelesi hiç değildir. Ortalıkta, o geldiği zaman batılın yok olacağı bir ‘hak’ bulunmamaktadır. Batılla, batıl yöntemlerle mücadele edilemez. İslam’ın mücadele yöntemi, Rasulullah Muhammed (sav)’in yaptığı mücadele gibi olur. Ondan önceki Rasuller de tıpkı onun gibi mücadele etmişlerdir. Rasullerin mücadele usulleri arasında hiçbir çelişki, mufarakat ve tezat bulunmaz. Rasullerin mücadelesi hak, karşılarındaki hedef ise batıldı.
Hakla batılı ortaya çıkartan, aradaki farkı anlamayanlar için anlaşılır kılan, Rasullerin duruşları idi. Yoksa, teorik olarak, İslam’ın mücadele yöntemi ile küfrün yöntemini hemen herkes bilmektedir. İslam’ın kendine has yöntemi, Rasullerden sonra, müminlerin şahıslarında, onların ortaya koyacakları açık, seçik ve net tavırlarla, sarsılmaz örnek duruşlarla tebellür edecektir.
Bu duruşun en bariz ama bir o kadar da yalın örneğini, Emirel Mü’minîn Hz. Ebu Bekir’in irtidat hareketlerine karşı duruşunda buluruz. Ebu Bekir, Rasulullah’a verdikleri bir oğlağı kendisine vermeyen kabilelerle savaşmayı göze almayarak, meseleye inanç özgürlüğü, insan hakları, ‘şiddete hayır!’, totaliterliğin ayıp kaçtığı gibi kaygılarla yaklaşsaydı, o ilk Kur’an neslinin Muhammed (sav)’den devraldıkları İslam davası, hemen oracıkta bitiverecekti.
Türkiye’de ‘müslümanların’ ya da ‘İslam muhipleri’nin her geçen gün içine içine sokuldukları siyasî-sosyal yapı, sadece Müslümanları yutmaya yaramaktadır. Müslümanlar sistemi değil, sistem Müslümanları hizaya girdirmektedir. Uzaktan, yapılan kavganın efektleri, bir an için içinde yer almaya cezp etmekte ise de, bu kavga İslam’ın kavgası değildir. Bazı muhafazakârların, bazen bunun bir İslam-küfür kavgası olduğunu zannettirecek bir dile başvurmaları, hakikati değiştirmemektedir.
Bu tespitler, ülkede Gezi olaylarında en kapsamlı koalisyonunu gerçekleştirmiş olan, Cumhuriyeti kuran kadroların devamı niteliğindeki fundamental İslam düşmanlarını yok saydığımız ya da bu kesimler hakkında iyimser olduğumuz şeklinde yorumlanmamalıdır. Fakat muhafazakar demokrasi de İslam’ın dostu değildir. İslam hiçbir ideolojiden destek istemez, kimseden sığınma talebi de olmaz. Başka ideolojiler İslam’dan yardım talep ederlerse, bunun adı da istismardır.
Türkiye’nin siyasi-sosyal düzeni değişmemişken, İslam’ın hayattan kovulması ile ilgili politikalar hala katı bir şekilde geçerliliğini sürdürürken, hiçbir şey olmamış gibi, bâtıllar arasında sürdürülen bir mücadelede İslam’ı tarafmış gibi cepheye sürmek, daha doğrusu İslam’ın bazı değerlerini muhafazakâr demokrasinin safında konuşlandırmak, müslümanca bir tutum değildir.
Çok açık ve net olarak herkes bilmelidir ki, İslam sadece ve sadece kendi usul ve yöntemiyle anlaşılır, sadece kendi usul ve yöntemiyle yaşanır, sadece kendi usul ve yöntemiyle tebliğ edilir ve kendi usul ve yöntemiyle küfür ve şirkle mücadele eder. İslam’ın bizzat düşmanları arasında yer alan muhafazakâr demokrasi gibi ideolojilerle İslam dost kılınamaz. Kılınmak istenirse, ortaya çıkan yeni ürün İslam olmayıp, muharref bir dindir; bunu da kimi zaman ‘paralel’, kimi zaman da ‘meridyen’ gibi terimlerle izah etmek mümkündür.
Allah katında Din sadece İslam’dır.