Girizgah
Kulluk, insanın anlam arayışla başlar. “Anlam arayışı”, hiçlik, anlamsızlık dünyasında bir serüven; aynı zamanda kâmil insan olmanın amaçlandığı bir yürüyüştür.
Sâlim bir yürüyüş için ilim, îman ve amelin birlikte öğrenilmesi şarttır. Selef-i Sâlihin’in idrâk üzere yürüyüşü böyleydi. “Kıvam olmadan ahvâlin devamı olmaz.” denilmiş. İlim, îman ve amelin birlikteliği gibi insanların sosyal yaşamda anlam üzere beraberliği de böyledir. Bu değerlerin birbirinden kopuk olması ya da birinin eksik olması halinde istikâmet üzere yol alınamaz.
Anlam arayışında insanın önce kendisini okuması yani anlaması gerekir. Kendisini doğru okuyup anlayan insan, hayatı da anlar. İnsan, kendini bilirse, kendinde olursa, doğru düşünme süreci aktif demektir. Anlam arayışı, kişinin kendisini tanımasıyla istikâmet üzere ilerler. Kulluk, doğru okuma, doğru tespit ve doğru temsil ile yaşanır. İstikâmet üzere yürüyen insan, sahici anlamını bulmuş, nehir yatağına kavuşmuş demektir.
İnsanın Anlam Arayışı
Modern insan arayış içindedir. Gâye yokluğu yaşayan, anlamsızlığa mâruz günümüz insanı, boşluk; ânlık hazların doyurulduğu hiççi (nihilist) krize dûçardır. Sorumluluk ve âidiyet sunamayan ideolojiler, insanlığın ifsâdına fidelik vazifesi görmektedir. Vahim gerçek, ruhların açlığı, ruhların sefâleti, ruhların yorgunluğudur. Bu yorgunluğun sebebi sadece modern müfsidlik değildir kuşkusuz. Yoran ve ruhu açlığa mahkûm eden asıl sebep, modern olanla beraber insanlığın devraldığı muharref atalar yolu mirasıdır.
Anlam arayışında temel soru, ben neyim?, nereden geldim?, nereye gideceğim? dir. Viktor Emil Frankl’nin dile getirdiği sancı bu mudur acaba? “İnsan acıdan değil, anlam boşluğundan ölür.” Evet, anlamsızlık hiçliktir; hiçlik ise ölüm demektir. Bir bütün olarak hayata anlam katmayan her iş fasittir. Dünyevîleşme ve bireyselleşme, anlamsızlaşan insanın mahkûmiyet dehlizidir.
Anlamsızlık, insanın yaşama bakışındaki boşluk, hiçlik halidir. İnsanın, var oluşunu, yaratılmış olduğunu anlamlandıracak bir arayışa koyulması; bu yönde bir kaygı duyması önemli bir merhaledir. Varlığı anlamlandıracak bir kaygı duymak! “Fe-eyne teżhebûn(e)?” “(Hâl böyle iken) Nereye gidiyorsunuz?”
Şimdi Siz! Kendi anlamınızı “Ne de?”, “Nere de?” buluyorsunuz? Kendi anlam alanınız sizi tatmin ediyor mu? Huzurlu musunuz? Bu âyette, insandan, zihnî, fikrî, amelî muhasebe yapması isteniyor Kezâ insan, her şey olmadığı gibi hiçbir şey de değildir. Onun ait olduğu bir yeri vardır ve o bir amaç; kulluk için yaratılmıştır. “Kulluk”, niçin? sorusunun cevabıdır yani insanın yaratılış gerekçesidir. 2 Kulluk, onurlu bir makama dâvettir ve de yüce dâvete icabet.
Araçlar amaca dönüşürse anlam olmaz. Ancak, araçların kendisi için olduğu amaç, nasılların kendisi için olduğu niçin? sorusu; sonucun süreçten ayrı düşünülemeyeceği gerçeği ve de ilkeler üzere olunması, kişiyi hürriyete, anlam/değer üzere olmaya vardırır.
Şeytan, her ân insanı, oyun-eğlenceye, boş işlerle oyalayarak anlamsızlığa sevk eder. Anlamsızlık, boşluk, hiçlik, tükenmişlik ve neticede ahiret inancı olmayanın halidir. Bu hal, kişinin yaşarken ölmesi (Meyyit-i müteharrik) gibidir.
Anlam, var eden bir kudretin varlığına inanmak; o kudretin, tevhid edilmeye tek layık olduğuna; O’nun, her ân her şeyi bilip-duran ve her şey üzerinde mutlak hâkim olduğuna inanmaktır. Neticede anlam, bir yaratanın, gerçek sahibin bilgi ve takdiriyle farkındalığa kavuşmadır.
Yaşama dair amaç, hedef ve sevgi, anlam üzere olmanın sacayaklarıdır. Bunlar gibi ilme yönelik ciddi arzu duyma da var oluşu anlamlı kılan önemli bir unsurdur. Bu durum, dinlemeyi, anlamayı ve layıkıyla eylemeyi (amel) gerektirir. İnanılanların başkalarına aktarılması ise inançta samimiyetin delili olarak anlamda derinleşmektir.
Ramazan Yazçiçek/Her Taraf