بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
فَاِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ فَلَمَّا نَجّٰيهُمْ اِلَى الْبَرِّ اِذَا هُمْ يُشْرِكُونَۙ
Onlar bir gemiye bindikleri zaman (fırtına korkusuyla), kendisine içten bir inanç ve bağlılıkla Allah’a yakarırlar; fakat onları sağ salim karaya çıkardığında yine Allah’a ortak koşuyorlar. (29/65)
İnsan Rabbine Karşı Pek Nankördür!
Dünyada yaşamak her an farklı deneyimlerle, imtihanlarla yoğrularak doğumdan ölüme insanı sürükleyen bir yolculuk gibidir. Bu imtihan yolculuğu insanın dünyada yaşamasının da temel sebebidir. Büyük resme bakıldığında bunları görebiliyoruz. Ancak gündelik hayatlarımızın koşuşturması arasında var olma amacımız, imtihanlarımız gibi konular rızık peşinde koşan insanoğlunun dünya derdinin gölgesi altında silikleşir. Kişinin Rabbine kendini ispatlama kaygısının yerini de açgözlülük, kibir, şehvet, konfor düşkünlüğü kaplıyor.
İnsan bunca dünyevi kaygılarının yoğunluğu arasında Rabbini de kendini de dünyada bulunma amacını da unutuveriyor. Fakat insan ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilir. Gün gelip de acizliğinin farkına vardığında kurtuluş için tek çareyi de Rabbine sığınmakta bulur. Rabbi onu darlıktan kurtarınca da vazgeçemediği dünya hayatının çürük meyvelerinden tüketmeye kaldığı yerden devam eder. Çünkü insan şüphesiz nankördür. Rabbinin nimetlerini görmez. Bu yüzden nefsine secde eder. Dün hastalıkla, açlıkla, savaşla mücadele eden Müslüman toplumlar; bugün Allah imkân tanıdığında açlıktan, yokluktan kurtulduğunda dünyadaki zalimliklerle mücadele etmek yerine kendini dünyayı sarmalayan ahlaksızlık anaforuna kaptırır. Bu insanın toplumsal anlamda da bireysel anlamda da tarihten bugüne değişmediğinin nankörlüğünün katmerlenerek arttığının da kanıtıdır.
Rabbim biz Müslümanları iddialarının arkasında olan rahata erince gevşemeyenlerden, Rabbinin ışığıyla dünyaya hayır getirenlerden kılsın.
AMİN İNŞALLAH