İftar mevsiminin kapıları açıldı…
İftar sofraları, gelenekçi ailelerde yer sofrası biçiminde kurulur. Modernize edilen hanelerdeyse, masa sandalyeli yemek odalarında düzenleniyor. Hane dışındaki iftarlar ise büyük otel, lokanta, meşhur kebapçılar belediye gazinoları ve ramazana hürmeten içki satışına muvakkaten ara veren meyhanelerde sergilenirken, şirketler, partiler spor kulüpleri ve benzeri müesseseler tarafından düzenleniyor…
Hane iftarlarında genellikle sofraya oturanlar, o hanenin mensuplarıdır ve katakulliye kapalıdır. Eti ekmeği kendi paralarıyla almışlardır. Hane dışında tertip edilen müessese iftarlarıysa, melez karakterli alkolsüz ziyafet türünden özel maksat yemekli toplantısıdır..
Tertibinde şematik olarak, davulu ayının omzuna yüklerken, parsayı toplayan ayıcı kurnazlığını simgeler…
Melezliğinde etkin faktör, toplantıya katılanların cünüplükten arınmışlığındaki belirsizlik ve oruca karşı iç dünyasındaki tavrının da bilinmezliğidir…
İftar yemeğinin dini usul, kural, adap ve şartlarından koparıp laikliğin melez toplantılarında ibadete çevrildiğinde, yedirenle birlikte yiyenlerin de kendilerini samimiyetsizlikten koruyabilmeleri imkânsızdır. Ziyafeti tertipleyenler, yapılan masrafları matrahtan düşürdüklerinde, sıfatları hırsıza çıkarken, davetlilerin de her bir lokması, bilerek kul hakkından nasiplenme olup çıkar…
Tekke tarikat ocakları ve hocaefendiler, iftar üzerinden oynanan ali-cengiz oyununa nasıl bakarlar ve hatta, Peygamber hadislerine kıyasen değerlendirirler, bilmiyorum ve sormak da istemem. Niye günaha zorlayalım kendilerini?
Ziyafetin utkusu, parsa toplayıcısı konumundaki tertipçilerindir. Masraflı israf davulu da, devlet üzerinden sırtına vurulan milletin…
Hem de, beş kişilik asgari ücretlinin çay ve simitli ve üstelik bin liralık da tasarruflu aylık geçim hesabında kafası karışan milletin…
İster misiniz davet edildiğiniz melez iftarlarda helalliği meşkuk sofraların toplumdan kaçırılan kul haklarıyla oruç açmayı?
“Evet” derseniz, afiyet olsun, hayrını görün….
Gelelim belediye iftarlarına.
Belediye iftarları iki türlüdür. Birisi açık alanlarda orta sınıf alt kademelerinde yaşayanlar için umuma açık çadır iftarları. Diğeri de, davetli misafirlerinin belediye temsilcileri tarafından istikbal edildikleri kapalı mekânlarda yarı melez karakterli özel yemekler…
Kapalı mekanda melez karakterli yemeğin masrafları kamu kaynaklarından karşılanırken, açık alan halk iftarları ise, tek ya da birkaç kişi tarafından halkın eliyle ortaklaşa karşılanır…
Bunlar hoştur, güzeldir, insanları birbirlerine bağlayıcıdır ve ayrıca, bereketlidir de…
Güvenilirlik bakımından halka açık çadırlı belediye iftarları sağlıklıdır. Kravatlısı, takkelisi, kel kafalısı, çocuğu, delikanlısı, erkeği, kadını, havası ve avamı hep bir arada topluca kardeş kardeş, Kâbe’de namazda gibi, re hoş, ne tatlı…
HAMİŞ:
70’lı yıllarda Milli Gazete’deki arkadaşlarla birlikte çadırsız iftarımızı biz kendimiz düzenlerdik. Hasan Karakaya, şimdi Ankara’da Abdülkadir Özkan, Başkan’ın mahalle kankası Mehmet Avcı, isimlerini hatırlayamadığım daha bir düzine arkadaş ve İbda’dan dostlar Ramazanın son Cuma iftarını yiyeceklerimiz elimizde, dışarıdan arzu edene buyur çekerek, Sultanahmet bahçesinde Besmele ile başlardık…
Sonra Kenan Evren diye birisi ortaya çıktı, sütün tadı kaçtı, bozuldu. Mehmet Avcı bu işi organize ederse, bu yıldan itibaren yeniden eski mutlu günlerimize geri döneceğiz inşallah…
Haberleşiriz, kapımız açık…
Akit / Atilla Özdür