Mücahit Gültekin, 12.02.2021 Milli Gazete
Yönetmenliğini Srdan Golubovic’in yaptığı Klopka filminde (yazıda spoiler veriyoruz) en çarpıcı sahnelerden biri bankada geçer. Mladen isimli bir babanın kızına nadir görülen bir kalp rahatsızlığı teşhisi konur. Kızını ameliyat ettirmek için yeterli parası olmayan baba kredi çekmek ister. Banka memuru tatlı dil ve güler yüzle veremeyeceklerini anlatır, sözlerini şöyle bağlar: “… bu durum gösteriyor ki, 5000 Euroluk müşteri kredisini almak için bile başvuruda bulunamazsınız.” Sözleri bittiğinde konuşmasından artakalan gülümseme yüzünde yayılmaya devam eder. Kimseden beş kuruş yardım bulamamış, bunalmış baba “Bunun neresi komik?” diye sorar. Banka memuru bir anlığına ciddileşir, yine de az-biraz gülümseyerek, kısık bir sesle: “Kusura bakmayın, eğer bir müşteriyle ilgilenirken gülümsemediğim görülürse işimden olabilirim. Bu yabancı bir banka, kurallar böyle. N’aparsın!” der. Cümlesini bitirdiğinde yüzünü yeniden kocaman bir gülümseme kaplar. Mladen, etrafına bakar, bütün memurlar müşterileriyle gülümseyerek konuşmaktadır. Gülümsemek kuraldır burada; reddederken bile. Banka, “nezaketle, letafetle, tatlı dille” babayı kızının ölümcül hastalığıyla baş başa bırakır.
Kapitalist iş dünyasının kurallarının “müşteri memnuniyeti” üzerine kurulduğu doğru değildir. Buradaki tek kural patronun memnuniyetidir. Çalışan ve müşteri memnuniyeti, patronu memnun ettiği ölçüde önemlidir. Evet, patronlar çalışanlarının mutlu olmasını ister çünkü memnuniyet “verimlilik” demektir. Müşteri memnuniyeti de önemsenir, çünkü müşterinin mutluluğu “şirkete sadakat” demektir.
Dediğim gibi patronların anlam sisteminde gülümsemek işin bir parçası olarak görülür. Sadece gülümsemenin değil, bütün insani duyguların metalaştırıldığı bir yapıdır bu. Doğum günü mesajları, küçük hediyeler/promosyonlar, selâm ve kelâm… Hepsi kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin bir parçası olarak dolaşıma sokulur. Bütün bunlar, “almak için” değerlidir; bağlamak için, daha fazla kazanmak, daha çok biriktirmek için…
Halbuki, Peygamber Efendimiz (SAV) çok bilinen bir hadisinde “Gülümsemek sadakadır” der. Verecek hiçbir şeyiniz olmasa bile en azından gülümsemenizi esirgemeyin anlamındadır bu; hiçbir karşılık beklemeden verilen bir şey. Kapitalist değerler sisteminde ise, “almak için” şeklinde tersinden işler bu kural.
Zaten ne tersinden işlemez ki bu dünyada! Sabahın köründen akşam saatlerine kadar müşterilere “kural gereği” gülümsemek zorunda kalan banka memuru, pili bitmiş bir şekilde evine gider. Bütün gülümseme, sabretme, affetme rezervini patronu için bankada tüketmiş olan anne/baba evde çoluk-çocuğuna karşı tahammülsüzleşir. Onların küçük bir hataları bile kimi zaman volkanı andırır patlamalara neden olur. Patronu tarafından satın alınmış gülümsemesinden eve bir şey kalmamıştır.
Sonra gelsin “evde şiddet” haberleri…
Gülümsenerek muhtaç duruma terk edilen Mladen ile, gülümsemek zorunda bırakılarak mağdur edilen banka memuru bir bakıma aynı kaderi paylaşırlar ve aynı “kurallar” tarafından kurban edilirler.
Kameralar gülümsemeyi kaydeder ama kuralları göstermez.
Fail hep meçhul kalır.
Kuralların mağdur ettikleri fail olarak karşımıza çıkar bir müddet sonra; kimi kendine uyguladığı, kimi karşısındakine uyguladığı şiddetin faili olarak kameralar tarafından tespit edilir.
Mladen de bu ikilemin içine mahkûm olmuştur. Çocuğunu yaşatmak için o başkasının canını, başkası da onun canını alacaktır.
Yine de kurallar işlemeye, banka memurları gülümsemeye devam eder.