Güçlülerin şarkısını terennüm etmek, toplumların çoğunluğunun tarih boyunca yönelimi olmuştur. Güçlüler, adâleti, ahlâkı, sınırlanmayı sevmezler. Kayıtsız şartsız hükmetmeyi, mutlak itaatı isterler.
Güçlünün zalimliği ona boyun eğen toplumlar tarafından arttırıldığı gibi, güçlüden rol kapan taraftarlarını da zalimleştirir.
İnsanlar niçin doğrunun yanında değil de egemenin yanında durmayı tercih ederler? Çoğunlukla “başlarına bir belâ gelmesinden korktuklarını” söylerler. Egemenin gönüllü taraftarı olmak için yarışır dururlar. Kaybedilecek şeylerin olmasından yana oldukça tedirgin ve telaşlıdırlar. Risk yoktur, pastadan pay kapma umudu vardır.
Uluslararası hukuk galiplerin çıkarlarının göstergesidir. Ulusal hukuklar, çoğunlukla galiplerin yollarına taş döşeme işlevi üstlenirler.
Şartlar ve ortamlar ne olursa olsun, yeryüzünde paradigmalara yenilmeyen, onuru için bedel ödemeyi göze almış insanlara ihtiyaç var. İlkeli, ahlâklı olmayı önemseyen; görünenin gözlerini boyadığı yığınlardan ayrışan… Kapsama alanları dar ve kısıtlı da olsa, tek başına yürüyecek özgüvene sahip, içinde bulunduğu toplumsal gerçekliklere itiraz edebilen, ufuk sahibi, model insanlara…
İnsan öncelikle kendisinden sorumludur. Kendisine bahşedilen hayatı anlamlı kılmak gibi bir görevi olmalıdır. Farklı düşünce, inanç ve ideoloji sahibi toplumların üzerinde fikir birliği ettiği değer yargıları vardır. Yani, her insanın doğuştan gelen olumlu yanları üzerinde buluşulabilecek bir zemin…
Baskıyla güçle hukuksuzlukla elde edilmiş başarı hikâyeleri değil; kararmamış tüm vicdanların kabul edeceği, iyiliklere yer açan, olumsuzlukların arkasına sığınmayan, özne olarak hayatın içinde duran, örnek alınabilecek gerçek insanlar, yeryüzünü daha yaşanılır kılacaktır.
Hayatını nasır tutmuş elleriyle kazanan insandan, yüz binlerce insanı titreten tiranlara dek insanlığın topyekûn aktığı bir son vardır.
“Tanrı kötülüklere niye müdahale etmiyor?” diyen kişilerin, Yüce Yaratıcının insana verdiği değer, yüklediği anlam üzerine yeterince düşünmediği gerçeğidir. Yüce Yaratıcı, aciz olmadığı gibi tiran da değildir. Kendisine inanmayana da tercih ve yaşama özgürlüğü verir, çok geniş alanlar bırakır. Mutlak varlığıyla kendisini tanımlamasına baktığımızda hiç değişmeyen ilkeler görürüz.
Allah’ın kanunlarını içine sindiremeyenler, O’na itaatı kabullenemeyenler, insanlara verilen geniş özgürlük alanlarını görmezlikten geliyorlar. İlahî çağrıyı dışlayarak insan aklını merkeze alanlar; insanların niçin kötülük yaptığını sorgulamak yerine, hayatlarına müdahale etmesini istemedikleri Tanrı’yı göreve çağırıyorlar.
İnanan- inanmayan, zayıf-güçlü, zengin-fakir hepimizin ortak paydası insan olmak. İnsanı ölümle sınırlayan, hiçliğe mahkum eden ateist/deist/agnostik insanlar ile öte dünyaya, yeniden dirilişe inanan dindarlar arasında zihinsel ve davranışsal derin boşluklar olsa da ortak bir hayat alanı bulunmakta, zıtlıklarla ayakta duran bir dünya paylaşılmakta.
Hayata müdahalesi olmayan bir Tanrı anlayışını yaygınlaştıran Batı’nın modern zaman hükmedicileri, modern ulus devletleri yeryüzünün tanrısı haline getirdiler. Özellikle İslâm dini söz konusu olduğunda aşırılıktan, yasakçılıktan, özgürlüklerin kısıtlanmasından dem vuranlar; şiddeti kutsayan, nasıl ve neye inanılacağını tayin eden bir “tanrı-devlet” ürettiler. İslâm’ı itibarsızlaştırmak için Müslüman toplumlardan devşirdikleri kişiliksiz ve kullanılmaya müsait tiplerden terör örgütleri oluşturdular.
“Tanrı’yı öldürüp” sonsuz özgürlük alanı açan(!) küresel demokratik güçler, yeryüzü tanrıları imal etmekten kendilerini alamadılar. Yüce Yaratıcı, mesajlarını iletip tüm insanlara bir ömür fırsat verirken, yanlışlarını düzeltme imkânını mümkün kılarken; yeryüzü tanrıları kutsal eyleme dönüştürdükleri şiddetle her yerde savaş ateşi tutuşturmaktan geri kalmıyorlar.
İnsanlığa özgürlük sunduklarını iddia ediyorlar ama kendi paradigmalarını kabul etmeyen kişi, toplum ve devletleri şeytanlaştırıyorlar.
Yeryüzünde tek tip bir giyim-kuşam neredeyse egemen. Birbirinin kopyası, manevî, ahlakî değerler taşımayan takır tukur insan ilişkileri… Tek tip bir ideoloji, tek tip bir inanç, Yüce Yaratıcıyla bağları koparılmış insan ve toplulukları… Sabah işe giden, akşam barları/lokantaları, hafta sonları stadları dolduran, yazın denize koşan, tükettikçe mutlu, kredi kartı kadar değeri olan robot-insanlar… Şarkıdaki gibi “Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim?” bile diyemeyen insancıklar…
Faşizan hükmetme, mide ve her türlü cinselliğe dayalı bir dünyayı önümüze koydular.
Modern Demokratik Faşizm ve dinsel Faşizmler tüm insanlığı tehdit ediyor.
Modern zamanlar, Tanrısız bir dönemin adıdır. Esirgeyen ve Bağışlayan Yüce Yaratıcıya hakikaten inandığınızda, modern olamazsınız. Modern Diktatörlüğün kitabında şefkate, merhamete yer yoktur, yok etmeye ayarlıdır. O’nda insan küçük bir ayrıntıdır.
Modern Diktatörlüklerin zehirli havasını soluyan Yahudi, Hıristiyan, Müslüman, Ateist v.b. kişi ve toplumlarda baskıcı bir karakter oluşmaktadır. Gücü ele geçiren dünyanın altını üstüne getirmektedir.
İnsanı aşağılayan, değersizleştiren her baskıya, şiddete, tutarlı ve ahlâklı insanlar eliyle tavır gösterilebilir. İkiyüzlülük, topluma yapılacak kötülüklerin başında gelir. Yalan, menfaat, küçük ayak oyunları, bencillik, ilkesizlik gibi olumsuzlukları yenmek zorundayız.
Kötülerin ve kötülüklerin egemenliği, iyilerin etkisiz eleman olmasının sonucudur. Görevimiz çalışmak. Tarih gösteriyor ki, güçlülerin de güneşi batar. Bu, iyi bir şeydir.
Her Taraf / Mehmet Yavuz Ay