بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌۜ وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكاً لَقُضِيَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ
“Ona bir melek indirilseydi ya!” dediler. Eğer biz bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine mühlet verilmezdi. (6/8)
Gördüğüne Değil; Gayba İman Kıymetlidir!
Allah Rasulü, vahyin tebyin ve tebliğine devam ettiği dönemde, müşrikler güya ilâhî vahyin geliş tarzını inandırıcı bulmadıkları için, hakikatte ise sırf İslam’ı inkara şartlanmış olmalarından dolayı Hz.Muhammed’den farklı farklı isteklerde bulunduklarını biz yine Kur’an’dan biliyoruz. Kupkuru pınardan su çıkarmasını istemelerinden (İsra 90) tutun da, gökten bir hazine indirmesine (Hud 12), içinden ırmak akıttığı bir bahçeden, altından yapılmış bir evi olmasına (İsra 93) kadar sıralanmış; bitmek tükenmek bilmeyen ve şüphesiz daha önceki Peygamberlerden de istenmiş olan mucize taleplerinin ardı arkası kesilmiyor idi.
Hz. Muhammed’i kastederek, “Ona bir melek inseydi ya!” demişlerdi. Aslında Allah Rasulü’ne sadece melek gelmesinden ziyade, müşrikler onun hakiki suretinde gelip Hz. Peygamber’le dolaşmasını ve bunu gözleriyle görmeyi istiyorlardı. El-Emin dedikleri Muhammed’in “Bana Cebrail vasıtası ile vahyolunuyor” demesi, onlar için kafi gelmiyordu.
Kur’an’ın bir çok yerinde, Rabbimizin bu taleplere karşılık olarak Allah Rasulü’nden “Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim.” demesini istemesinde, muhakkak ki bir ders vardır. Elçi, sözün en güzelini iletti ama onlar sözü getirene baktılar… Yakıştıramadılar…
Zira Allah katında kıymet hakeden bir imanın; tam da işte bilmedikleri, görmedikleri, dokunamadıkları ve sunaklarda yemek veremedikleri ve/fakat her hal ve durumda onları gören, semî ve hayy olan, yeryüzü ve gökyüzünü kuşatan, rızık veren, affedici ama aynı zamanda Kahhâr olan, her şeyi bilen ve Rahman olan bir Yaratıcı’ya hiçbir tereddüt ve şüphe barındırmadan tasdik edilen bir iman olduğunu hatırlatmak için Rabbimiz; “Eğer biz bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olurdu” demektedir (En doğrusunu bilen Allah’tır).
Üstelik mübarek Kur’an bizlere; “Mucize geldiğinde de inanmayacaklardı” uyarısını da sıkça tekrar eder. Bedir kuyularını, “Bedir” yapan; indirilen binlerce meleğin dünya gözüyle görülememesine rağmen, Rabbleri tarafından Müminlere müjdelenmesi değil miydi? Ya da Musa (a.s.) asasını yere attığında, tüm sihirbazların yılanlarını yutacağını bilselerdi, Musa’nın Allah’ına inanan sadece birkaç sihirbaz mı olurdu? Veya, Kızıldeniz’de yaşanan mucizeyi idrak ettikten ve her şey yakîn olarak ortaya çıktıktan sonra Firavun’un secdeye kapanmasını ve imana gelmesini, gaybe iman eden Mısırlıların imanı ile bir tutabilir miyiz?
Mümin olmanın vasıfları ve gerektirdikleri değişmediği gibi, Müşriklik de muhkemdir, değişmez bir hakikat-ı sâbitedir. Bu insanlar, çevresinde Rahman’ın hakikatini haykıranları gördüklerinde, onlara inanmak için “keramet ehli” olmasını beklemektedirler. Gözlerine nazar ettiğinde sınavı kazanıp kazanamayacağını görmeyen bir şeyh veya oğlunu evlendirmek istediği kızın hayırlı olup olmadığını rüya yoluyla kendisine sorabileceği bir hoca olmadığınız sürece; söylenen söz Kur’an’dan da olsa bir kıymeti yoktur. Çünkü bu Kur’an’dan konuşan adam bir mucize gösteremez…
Kökü ta geçmişlerden gelen ve Peygambere kadar ulaşan bir silsileye dayanmayan bir adamın lafına itibar edilmeyeceği gibi bir de modern dünyanın “zihinsel kuşatması” (Atasoy Müftüoğlu tabiridir) altında zedelenmiş akıllar da; Allah’ın binlerce Melek ile size yardım etmesini bir türlü anlamlandıramaz. Çünkü Melek denen varlık, deney tüpünün içine koyulabilecek somutlukta değildir. Bilim Tanrısı, bunu reddeder. Başarı tanımını da, bu Tanrı oluşturur modern insanda… Bu zehirli algı müslümanları da etkilemektedir. Bu algının doğal sonucu olarak; rızık konusundaki endişelerimizin, ömrü uzatma yollarını arayışımızın, kafir ve müşriklere karşı güçsüz ve çaresiz olduğumuz vehmini kabullenişimizin ardında; “gayba iman eksikliği” yatmaz mı sizce?
Rabbimiz bize, ailemize ve tüm Müminlere; “dini Allah’a has kılmayı” nasip etsin…