Edebiyat, gerçek hayatta insanın aynasıdır. Her yazar, edindiği izlenimleri, anlatmak istediği gerçeği,hikayeyi, duygu ve düşünce dünyasında harmanlar, ona şekil verir,onu yaşar ve sonra da kalemini edebi bir uslup ile konuşturur. Dünya ne kadar geniş ise hayal dünyasıda ondan daha fazla geniştir. Ve her yazar kendi dünyasında mutlaka bir malzeme bulur yazmak için. Bulamazsa şayet hayal dünyası imdadına yetişir, estetik ve çekicilik adına orijinal bir eser ortaya koyabilir. İşte Muzaffer Koçer’de yaşanmış bir hikayeyi düşünce dünyasında yeniden canlandırarak ama “tarihi çarpıtmadan” kendine özgü oluşturduğu bir dille bizlere sunmuştur eserini:
“Gökçek Ölmemiş”
“İnsanın anayurdu çocukluğudur” der Koçer.
Orta okul yıllarında okuduğum bir köy romanı idi “İnce Memed.” Bende derin bir etki bırakmıştı ta ki Gökçek Ölmemiş’i okuyana kadar. Nedendir bilmezdim köy romanlarına olan tutkunluğumu. Belki de çocukluğumun köyde geçmiş olması ve oraya duyulan özlemi bu romanlarda tekrar yaşamış olmam… Beni geldiğim yerlere tekrar götürüyor ve yeniden yaşıyordum sanki o yılları. Birde Muzaffer Koçer’in “insanın anayurdu çocukluğudur” sözünü duyunca bu duyguları sadece ben değil, gizliden gizliye herkesin yaşadığını fark ettim.
Sizlere tanıtmaya çalışacağım kitap, kendisine öğrenci olduğum için kendimi şanslı saydığımTürkçe öğretmenim kıymetli Muzaffer Koçer Hocam’a ait gerçek bir roman. Nefesini acıdan almış,feryattan almış,ağıttan almış, yoksulluktan ve çaresizlikten almış kısaca hayatın gerçeğinden almış. Yazar “bu romanında Avşarlar’ın yayla kültürünü,orada söylenen ağıtları ve bu ağıtları doğuran hayatı ustaca yaşatıyor. Kitabı okurken o kahramanlardan biri de siz olacaksınız.” Ve bir yanınız da ince bir sızı fark edeceksiniz.
Kitabın adı: GÖKÇEK ÖLMEMİŞ
Kitabın Yazarı: Muzaffer Koçer
Yayınevi: İstişare yayınevi
Sayfa: 160
Konusu: Aziziye (Pınarbaşı)’ye bağlı bir Avşar köyü olan Emiruşağın’da çocukluğu geçen Gökçek, tüm olumsuzluklara rağmen güzel yüzlü anşası ile evlenir. Başlarını sokacak damlarını yaparken nam-ı değer seferberlik ilan edilir, ve eli silah tutan her genç gibi Gökçek’de “cenderme” nezaretinde askere alınır.Daha sonra Sarıkamış’ta düşman ve soğukla mücadele ederken donma tehlikesi geçirir ve sol elinin iki parmağını kaybeder. İstirahatlıyken de Ruslara esir düşer. Sibirya’daki Krasnoyarsk Esir Kampı’na götürülür. 1915 – 1918 Yılları arasında orada kalır. Birkaç esir Türk subayı ile birlikte kamptan kaçar, yolda casus diye yakalanırlar. 1921 Yılında serbest bırakılınca, bin bir güçlükle doğup büyüdüğü Emiruşağının girişine “özün sekiye” gelir. Orada oyun oynayan çocuklardan heyecanla sorar Anşa’yı ve çocuğunu… Anşa’nın Deli Halil ile evlendiğini, oğlu İsmail’e de Topal Memmet’in baktığını öğrenince “Anşa başkasıyınan evlendiyise Emiruşağı’nda benim ne işim galdı ki?” der kendi kendine ve kimseye görünmeden İstanbul’un yolunu tutar. İşte bu yıllar arasında Emiruşağında yaşanan acılar, bin bir çile ve yoksulluklar bir ağıt feryadı olarak torosların zirvesine oradan da tüm Avşar ellerine duyulur.
“Avşar’ın romanını yazmak zor, çünkü buna niyetlenmişseniz, kaleminizin, Avşar’ın atı kadar kıvrak ve Avşar anasının yüreği kadar duygu yüklü olması gerekir.Kaleminize, mürekkep yerine Avşar babasının içinde biriken dertleri,korkuları,sükûtunda biriken çığlığı çekebilmelisiniz (s.6)
Olayın geçtiği yer: “Emiruşağı. “Emiruşağı, Daha önceleri Aziziye (Pınarbaşı) ilçesine bağlıymış. Şimdi Kayseri’nin Tomarza İlçesine bağlı. Tomarza’dan güneye doğru giderseniz,İç Toroslar’a,Tahtalı Dağları’na doğru gitmiş olursunuz…Zamantı,size doğru aktığına göre yavaş yavaş yükseliyorsunuz demektir…Rakımın da yükselişini hissetmeye başlarsınız.Aslında yükselen sadece rakım değil,rakımla birlikte ağıt kültürü de yükselişe geçer.İç Toroslar’a ,Tahtalı Dağları’na doğru ağıtları üreten şartlar:imkansızlık,çaresizlik ve korkular da yükselişe geçer de onun için…Hastalık korkusu,ölüm korkusu,açlık korkusu,eşkıya korkusu, cenderme korkusu, tahsildar korkusu, velet üstüne ölüm korkusu,doğumdan sonra al basma korkusu…”s.9
Al Güllü,daha genç yaşında Güzelce’de iki çocuğu ile ortada kalmıştı. Ne gidecek bir baba evi ne de bir kardeş evi vardı. Dilenip devşirip büyütecekti Gökçek’le Memmet’i. İsteyeni de çoktu ama çocukları olmasa. Emiruşağın’dan Güllüyü çocuklarıyla kabul edecek biri çıkmıştı: Ergen.
Güllü komşuları tarafından ikna edilmişti bu evliliğe. Emiruşağı’na at arabasının içinde Gökçek ve Memmet’te vardı. Güllü ile Memmet,özü geçip Emiruşağı’nın sekiyi çıkana kadar bir birlerine bakarak ağlaşıyorlar,Gökçek ise kızıyor kaskatı kesiliyordu. S.31
Romanın baş kahramanı Gökçek, Emiruşağı’na dul anneyle beraber gelen iki yetimin büyüğü olarak gelmiş. Artık namı “Gend’alen Gökçek”tir.
Gökçek, anası Güllü, gardaşı Topal Memmet, Çamır İsmet, Gavır Ali, Göo Murat, Cıncık Habba, Goca Musduk, Kedi Cuma ve çok saydığı sevdiği Hafız Hocayla çevrili hayatına birde Anşa katılır. Anşa Göo Murat’ın kızı ve Gökçek ise Göo Murat’ın yanında çalışan bir delikanlıdır artık Birgün Göo Murat ile Gökçek tarlada, sarı sıcağın alnında hem ekin yoluyor, hem de” Her ikisinin gözüde özün seki’deydi. Azık gözlüyorlardı. Çok geçmeden de Anşa azığın bir kısmını beline sarmış,bir kısmı elinde göründü…. Sırtındaki takaklı delmeli, kirpi okuyla işlemeli işlik; başında ki kırmızı yağlıkla ne kadar uyuşmuştu. Birden bire Anşa ile göz göze geliverdiler; Anşanın güzel yüzü başındaki yağlık gibi allaşıverdi. Gökçek’te utandı” s.42
”Sırtında odun şeleği ile sekitaplaktan inerken yorulmuş, bir yere yavaşça konmuştu. Helkelerle oluktan su götüren kızlardan biri,ta geriden belli olan siyah ve uzun kirpiklerini kaldırarak Gökçek’e baktı… Anşa gülümsemişti sanki.Ve bu gülümseme Gökçek’in kalbine kıymık gibi battı. Ve birbirlerine orada gülümseyerek bakıştılar… Sonra düşündü Gökçek kendi kendine “yarım akıllı Gökçek dedi kendi kendine o kim sen kimsin? O gece Gökçek sabaha kadar dönüp durdu; güneyin taşını kuzeye,kuzeyin taşını güneye çekti.s.51
Irıza oğlu çamır ismet’e beşik kertmesi olan Anşa, Gökçek’le kaçar ve daha sonra ortalık yatışınca tekrar Emir uşağına gelir. Hayat normale dönmüş gözüküyor Gökçek için. Anşayla birlikte başlarını sokacak küçük bir dam yapıyorlarken tam bu sırada:
“İki jandarma gelmişti.Yanlarında Kedi Cuma ve Bostan’da vardı.Gökçek ve Anşa hiçbir şey anlamadan bakakalmışlardı,Jandarmanın biri
:
-Mustafa oğlu,Güllü’den doğma Gökçek sen’misin? Dedi.
Gökçek şaşalayarak,
-He,benim; dedi
-Bizimle geliyorsun
-Neden?
-Seferberlik ilanından haberin yok mu? eli silah tutan herkesi topluyoruz.
-Ama bakın evim yarım kalacak…
-Hayır bizimle geleceksin
Anşanın gözleri doldu,Gökçek’in ellerine sımsıkı sarıldı bir Gökçek’e bir jandarmalara bakıyordu ama jandarmalar kararlıydı. S.66
İçlerinde en şanslısı Kedi Cuma idi, çünkü bekar dı. Bostan Aslıhan’la nişanlanmıştı, bir ara Güllü Jandarmalara:
-Irıza oğlu İsmet’de bunların emsali deal mi? Diye sordu. Jandarma:
Onun için bedel ödenmiş; dedi.
Güllü:
-Ne bedeliymiş kele, kanın canın bedeli mi olurmuş?
Onu biz bilemeyiz,devletin emri böyle!
-Herkeş böyle diyor,bu döölet kimise? Esgere vergiye gelince ortaya çıkıyor. Bir günde dööleti sıhıye,gazyağı olarak görmedik ki;
hep cenderme olarak,tahsildar olarak gördük.
Aşgıyanın da gücü kimsesize yetiyor, dööletin de…
Jandarma Güllü’nün üstüne yürüyünce ordaki yaşlı erkekler;
-Efendim sen onun gusuruna galma acıştığından ne dediğini bilmiyor; dediler.” S.67
Apar topar askere götürülen Gökçek geride bir anasını, bir Anşa’sını birde doğacak bebesiyle birlikte hayallerini bırakmıştı.
******
Yıl 1921… Herkesin ya ölüm haberi gelmiş yada kendileri gelmiş ama Gökçekten haber alınamış yıllardır ve onunda öldüğü kanaati ağır basmış ve buna inamışlardı Emiruşağı halkı. Umut kesilmiş Çamır İsmet’de anşa’yı rahatsız ediyor ve ona yaklaşacak olanlara tehditler savuruyordu.
“İsmet’in tehditlerine aldırış etmeyen bir kişi vardı Karapınarlı Deli Halil. Hanımı 1915 yılında velet üstüne ölen Deli Halil’e Anşayı duyurduklarında iki sebepten karşı çıkmıştı. Gökçek kimseyle kıyaslanamıyacak kadar yiğitti. İkincisi ise Gökçek kendisinin arkadaşıydı. Ancak Deli Halil’in bir cümlesi onu ikna etmişti;
-Anşa’nın halı hal dealmiş gadasını aldığım, Anşayı ırahatsız edenler varmış, Anşa itin birine varırsa dahamı iyi olur,sen onun gıymatını bilin heç dealise” S.105
“Altı yaşını dolduran İsmail,annesi ata binene kadar hiç bir şeyin farkında değildi. Ancak annesi ata binince onun kendisinden uzaklaştığını anladı ve bağırmaya başladı:
-N’olur anamı götürmeyin diye büyüklerinin bacaklarına sarılıp yalvaran İsmail,bütün köyün gözyaşlarını tetikledi. Her yanın benziyordu gaderindemi babana benzedi guzuumm! Diye bağıran Güllü,İsmail’i kucağına sımsıkı bastırdı. Büyükler:
Geri gelecek geri gelecek diye kandırmaya uğraşıyorlardı. S.105
1925 Kasımının son günlerinde avluda bir ateş yakılmıştı. Biraz sonra Anşa’nın iyice sarıldığı çarşafta bile belli olan bedeni yıkanmak üzere avluya,kilimlerle ve çarşaflarla kapatılan bölüme alındı. Yıkanıp kefenlendikten sonra tabuta konulup taşınmak üzere erkeklere teslim edildi. S.109
Cenaze namazı kılındı ve omuzlara alınır alınmaz Ahmet’çe’ nin sesi yükseldi.
-Mağfiret talep eyleyin!
-Allah ırahmet eylesin
Karapınar mezarlığına önce tabutu taşıyan erkekler, daha sonrada biraz geriden gelen kadınlar ve çocuklar girdi. Hafız hoca da Kuran okumaya başladı. O zamana kadar sakin görünen Cıncık Habba,
-Anşa’nın üstüne toprak atıyorlar keleee! Diyordu.s.110
Gökçek, 1921 yılının son günlerinde bir şekilde esaretten kurtularak zor şartlar altında Emiruşağının özlerine ulaşır. Doğup büyüdüğü, at koşturduğu bu yaylaları yeniden görmek,Anşa’yı, oğlu İsmail’i dünya gözü ile yeniden görecek, her sabah Anşa ile uyanacaklardı.
“Sekide üç toklu ile 10-12 yaşlarında iki çocuk gördü. Çocukların yanlarına varıp taşın üstüne oturdu. Çocuklar garip garip kendisine bakıyorlardı. Gökçek:
-Çocuklar,siz Emiruşağılısınız deal mi?
-He emmi buralıyık. Sen nirelisin ki emmi?
Gökçek diyecek oldu, demedi. Sonra,
-Ben başka köydenimde size birini soracağım.
-Göo Murat diin biri varımış onu biliyonuz mu?
-He biliyok.
-Hah işte onun gızı vardı Anşa?
-He onuda biliyok. Amma gayrı Emiruşağı’nda deal.
-Nirde peki?
Garapınar’da. Onun herifi Sarıgamış’ta ölmüşte o da Garapınarlı biriynen evlendi.
Gökçek’in eli kolu tutmaz oldu yavaşça sıyrılıp taşın yanına yığıldı. S.155
Anşa başkasıynan evlendiyse Emiruşağın da benim ne işim galdı ki? Der,geceyi çoculuğunda kenger ettikleri in’de geçirir sabah olunca ver elini İstanbul. Hastalanana kadar İstanbul’da inşaatlarda çalıştı;hiç de evlenmedi. S.156
1965 yılına kadar ne Sarıkamış unutuldu,ne Bostan,ne Gökçek ne Anşa…Anşa’nın yavaş yavaş ölümü her hatırlandıkça yürekleri dağladı.Gökçek’in ölümü ise sır olarak kalmıştı.
“Koyunlar ve kuzuların,vuslatı ile sesleri kesilmiş ki Yelli Boyun’dan çıkan bir atlının çığlığı köşker yaylasını yırttı.
-Memmet emmiiiii, İsmaiiiiiil, Avşaaaaar! Gökçek emmim ölmemiiiiş!
Yyala duyularıyla atlıya kilitlendi.Gara Battal:
-Sakar’ın Hacıveli deal mi bu?
O valla. Hacıveli yeniden bağırdı.
-Gökçek emmim ölmemiş,Gökçek emmim sağıyımış,
-Hangi Gökçek kele?
-Gend’alen Gökçek mi gız?
Çocuklar ve gençler onun kim olduğunu bilmiyorlardı. Orta yaşlılar onu çok duymuşlar, yaşlılar ise ona çok ağlamışlardı.
-Ne diyon sen emmoğlu hangi Gökçek?
-Sarıgamış’ta öldü diyordunuz ya Gökçek emmim yok mu Gend’alen Gökçek…
-Eee?
-Ölmemiş,yaşıyormuş,Doklar’a telgraf gelmiş.
Topal Memmet,birden bire ağlar gibi,güler gibi daha çokta hıçkırır gibi sesler çıkararak alaçığın önüne yığılıverdi. Elini kolunu salladılar sonrada rahatlasın diye serbest bıraktılar.
Dudu bir ağlıyor,bir gülüyor, bir dağlara doğru uluyordu.Sonra da yönünü koca dağa çevirip kafasını kaldırdı ve avazı çıktığı kadar öyle bir bağırdı ki dağlar bu sesle yankılandı:
-İsmaiiiiill, Avşaaaar yetişin!
Gökçek Ölmemiiiiş!
Bu kitabı okuduğunuzda kendinize ağlayacaksınız, hayatınıza ağlayacaksınız, ve terk ettiğiniz geçmişinize ağlayacaksınız ağlamazsanız şayet; ya duygularınız körelmiş ya da kalbleriniz katılaşmıştır..
Yazarın hayatı: Muzaffer Koçer 1956 yılında Kayser’ye bağlı Tomarza ilçesinin Emiruşağı kasabasında doğdu. İlk okulu kendi köyünde bitirdikten sonra orta okulu Kayseri Kadı Burhanettin Ortaokulun da okudu. Kırşehir erkek ilköğretmen okulunu bitirip bir süre ilkokul öğretmenliği yağtı. Daha sonra Gazi eğitim enstitüsünü bitirip Türkçe öğretmeni olarak görev yaptı.A.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra birçok lisede edebiyat öğretmenliği yaptı ve 1997 yılında emekli oldu.Bundan başka yayımlanmış üç kitabı daha var. Liseler için hazırlanan dilbilgisi (1989) İkinci kitabı evlilikle ilgili denemelerinden oluşan “Şimdiki Aklım Olsaydı” (2005). Üçüncü kitabı ise gençlerin eğitimi ile ilgili denemelerinden oluşan “Benim Çocuk Kötü çıktı” (2007)
Abdi KEÇELİ