Filistin meselemiz aslında kadim bir mesele. Ve bu meseleyi günümüz gençliğinin anlaması oldukça zor. Ama Filistin ve İslam tarihine özel ilgisi olan her Müslüman bu coğrafyanın sıkıntılarını, acılarını ve çektiği çileleri bilir. İşte bugün binlerce yıl öncesine dayanan ve nice peygamberlere ve nice tevhid erlerine acı çektiren Siyonist Yahudi zihniyetinin dışa vurumudur bu yaşananlar. Atalarından aldıkları mirası teknolojik kinine büründüren bugünün korkak torunları mazlum insanların üzerine kibirli bir eda ile ölüm yağdırmaya devam ediyor, hem de kimseyi hesaba katmadan ve kimseyi umursamadan. Bu Siyonist Yahudi ırkçılarının güvendiği tek güç odağı ise kendileri gibi İslam ve Müslüman düşmanı olan ABD ve Batı. Küfrün bu gayri meşru çocuğu ve Siyonist terör devleti ırkçı bir itikatla milyonlarca Filistinli kardeşlerimizi zaman içerisinde yurtlarından sürmeyi başarmıştır maalesef. Başarmıştır diyorum çünkü dünya bu sürgünleri görmedi, kör ve sağır kesildi bu yaşananlara. En başta da Müslümanlar bunu görmedi. Özellikle de Müslüman coğrafyasındaki satılmış ulus devletler göz yumdu bu yaşananlara.
Müslümanların ilk kıblesi olan Mescidi Aksa’nın, Kudüs’ün ve bu kutsal toprakların sürekli çektiği acılar, ancak Hz. Ömer (ra) ve Selahaddin Eyyubi dönemlerinde biraz olsun dinebildi, adaletin hakim olduğu, huzur beldesi olarak anılabilecek kıymetli zamanlardı. Tabi bu huzur ve güven ortamını biz tarihçilerden öğreniyoruz. Onun dışında çocukluğumuzdan beri şahit olduğumuz bir gerçek varsa o da Müslümanlara sistematik olarak uygulanan sürgün veya ölüm. Bu acıyı, bu kan ve gözyaşını bu topraklara eken İngiliz ve insan ırkından meydana geldiğini sandığımız Siyonist Yahudilerden başkası değil elbette. Tabi bu yanlış anlaşılmamalı diğer ehli küfür bu zulmü yapmaz demek istemiyoruz. Tam tersi dünyanın neresinde Müslüman varsa küfür tarafından taciz edilmiştir ve edilmeye devam ediyor. Kaldı ki peygamberimiz küfrün tek millet olduğunu ümmetine haber vermişti zaten. Ki bugün dünya kafirlerinin bir avuç Müslüman’a karşı dayanışması ve akıl almaz sayıda silah ve teçhizatı sınıra yığması ve hatta Afganistan’a bir yılda atılan bombanın Gazze’ye bir günde atılması bunu kanıtlar. Zaten Kur’an’ın kafir ve küfre karşı bakışı da Küfrün tek millet olduğunu teyit eder.
Bu konuda Kur’an’a kısaca bir göz attığımızda bunu net göreceğiz. Kur’an bizi defalarca uyarır Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin, (5:51) onlara sırlarınızı vermeyin, (3:118) çünkü onların dinine girmedikçe sizden memnun olmazlar. (2:120). Sadece bu üç ayeti kerimeden anlaşılana baktığımız zaman bugün Müslümanların durumu insanın içini karartmaya yeter de artar bile. Sanki Kur’an bize bu konuda hiçbir şey söylememiş. Ne Allah’ın ayetleri bize yol göstermiş ne de Rasulün uygulamaları. Nitekim bu kaçınılmaz olan belalar öğüt almayan biz Müslümanlar için bugün birçok coğrafyada başımıza ölüm, sürgün, açlık olarak geldi ve daha da gelecek. Çünkü biz hala ABD ve Yahudi devletinin haklılığını, onların da insan olduğunu hatta medeni insanlar olduğunu savunabiliyor ve Hamas’ın yanlış yaptığını konuşabiliyoruz.
Siz olsanız ne yaparsınız? Yetmiş beş yıl öncesine dayanan ve merhamet gösterip evinize aldığınız misafiriniz bugüne gelindiğinde evinizi barkınızı, malınızı, elinizden almış. O da yetmemiş kadın ve çocuklarınızı katledip tüm yurdunuzu işgal etmiş ama siz hala kimin haklı kimin haksız olduğunu tartışacaksınız. Kendi adıma bu akıl tutulmasına, bu ezikliğe, bu çarpık ve manipüle edilmiş zihin yapısına söyleyecek bir kelime bulamıyorum.
Elin tescilli Siyonist kan içici kafiri, (ABD Dış işleri bakanı ki bunun gibilerinin insan olup olmadığından şüpheliyim) insanlık vasfından sıyrılarak ben buraya bir Yahudi olarak geldim diyerek dünyanın öbür ucundan gemiler yürütüp kendi kardeşine destek olurken biz yanı başımızdaki kardeşlerimize hala, Hamas terör örgütü mü? İsrail ajanı mı? Gibi sorularla batının ağzıyla konuşabiliyoruz. Hatta bazıları çıkıp TV kanallarında sivillerin ölümünden dolayı iki tarafı da kınıyorum diyerek iki yüzlülük yapmaktadır. Şunu unutmayın Müslümanlar masum insanları asla öldürmez, çünkü bizim kitabımız bunu emrediyor. Ama onların tahrif edilmiş kitapları tam da Siyonist terör devletinin yaptığını emrediyor.
Peki, bu Müslüman olduğunu söyleyen insanımız neden böyle ipe sapa gelmez sözler söylüyor? Hamas’la ilgili bir bilgileri mi var? Veya bu konuda yazılı bir eser mi okudular. Hayır. Yaptıkları şey sadece uydum hazır olan gücün sözüne. Çünkü bu zümrenin bakışına göre karşımızda yıkılmaz, yenilmez ve her şeye kadir bir kafir ordusu var. Tabi burada asıl meseleyi gözden kaçırmayalım: Aksa tufanının başlamasıyla birilerinin konforu bozuldu, ölçtü biçti ve keyfi kaçtı. Kaygılar tavan yaptı. Ya savaş bize de sıçrarsa veya borsa dibe vurur, döviz altın tavan yapar yükselirse halimiz nice olur. Öyle ya modern dünyanın Hübel’i, Lat’ı, Uzza’sı ve Menat’ı bugün ekonomik bir put olarak şekil değiştirip belleklere kazındı.
Haydi, geçmişi bir yana bırakalım son yetmiş beş yıldır Filistin kan ağlıyor yarına dair hayalleri dahi yok bu insanların. Yaşam ve ölümleri Siyonist silahlarının namlusunun ucundan çıkacak bir kurşuna bağlı. Biz hala safımızı dahi seçemedik ve bir hayvan olan karınca kadar dahi olamadık ki Filistin yangınına su taşıyalım. Kaldı ki bu şartlar altında kafir bir halk dahi olsa biz Müslümanlar onlara da taraf olur destek çıkar yardım ederiz. Ki geçmişe dönüp bakın bugünün kinci ve kibirli Siyonist Yahudileri daha dün Avrupa’dan yakılıp yıkılıp sürgün edildiğinde bizim topraklarımıza yerleşebilmişlerdir. Bizim aldığımız ilahi öğreti ve Rasulümüzün, önderimizin uygulamalı olarak bize bıraktığı en büyük miraslardan birisi de bu merhamettir. Biz öyle bir topluluğuz ki, onlar bizden nefret ederler ama biz onları severiz. (3:119). Ta ki Allah’a Rasulüne ve müminlere karşı savaş açıp yeryüzünde fitne çıkarıncaya kadar. Ama bizim Allah için onları sevmemiz, onları veli (dost) edinmemiz anlamına gelmez elbette. Çünkü onları dost edinmek Allah tarafından yasaklanmıştır bize.
Bugün dahi İsrail devletinde yaşayan mutedil Yahudilere ne düşmanlığımız ne de ırkçı bir yaklaşımımız söz konusu olamaz. Bu konuda rabbimiz bizi kitabı keriminde bilgilendiriyor ve uyarıyor. Ehli kitaptan bazı kimselerin Allah anıldığı zaman gözlerinden yaşlar boşaldığını vahiyden öğreniyoruz (5:83). Yani aklı başında hiç bir Müslüman, uslu duran ve saldırganlığı olmayan mazlum bir ehli kitaba düşmanlık etmez. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah ve Rasulüne karşı savaş açan her kim olursa olsun onunla sonuna kadar savaşılır. Bu Kur’an’ın genel ilkesidir.
İstemesek de savaş bize yazılan farzlardan birisidir. (2:216). Dolayısıyla Allah’ın insanların bir kısmını bir kısmi ile defetmesi yasası buna bağlanmıştır. (2:251). Çünkü yeryüzünün değişime tabi tutulup huzura kavuşması için insanların bir kısmının defedilmesi gerekiyor. Ama yeryüzünde her gün ölüm kusan emperyalist kafirleri anlayan modern Müslüman zihin İslam’ın adil uygulamalarını anlamak istemez. İş buraya gelince insancıl takılır ve hümanist kesilir ve Allah’tan daha merhametli olduğunu zanneder.
Geçenlerde bir sohbet anında kardeşimizin birisi şöyle bir cümle kurmuştu; “bugün Filistin de Kur’an tefsir ediliyor”. Evet, bu cümle Kur’an sayfalarından bir füze gibi fırlamıştı sanki. Hakikati bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Unuttuğumuz cihad ve şehitlik kavramını, Allah için ölmeyi ya da Allah için öldürmeyi, cennet ve cehennemi hatırlatıyordu bu cümle. Dahası Allah Rasulü ve sahabenin Bedir de, Uhud’da Hendek de, (beni kureyza oğullarını da hatırlayalım) ve Yahudiler için bir iç yarası olan Hayber de Yahudilerin korkudan tir tir titremelerini hatırlatıyordu. İşte bugün Filistin de yaşananlar bunun bir rövanşı niteliğindedir. Fakat bu rövanş mertçe değil kalleşçe, kahpece, adice, münafıkça ve kafirce.
İnanın Filistin’i yazmak hiçte kolay olmayan bir eylem, isterseniz deneyin boğazınıza kelimelerin nasıl düğümlendiğini göreceksiniz. Kendi kardeşine bir faydası dokunmayan veya onun yaşadıklarını yaşamayan sadece geriden gördükleriyle hislerini, duygularını harmanlayan kaleme alan bir Müslüman olarak söylüyorum bunları. Ancak umutlarımız sönmesin, tam tersine yarınlara daha bir güvenle ve daha bir ışıltılı gözlerle bakalım diyorum. Onlara acımak yerine kendimize acımalıyız diye düşünüyorum çünkü onlar ölürse şehit, yaşarsa gazi olurlar, ya biz ölürsek! Müslüman olarak Allah’a inanmanın bir üstünlük olduğunu, Allah’ın bir gün nurunu mutlaka tamamlayacağını, ama yeryüzünde din Allah’ın olup fitne ortadan kalkıncaya kadar da savaşmamız gerektiğini asla unutmamalıyız.
Birazcık siyer okuyan kardeşlerim bilir, önce Yahudi Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Hendek savaşının hemen akabinde de İslam ordusu beni Kurayza oğullarının ihanetiyle karşı karşıya kaldı. Bu ihanetin bedeli olarak Allah Müslümanlara bir mükafat niteliğinde onların mallarını, topraklarını ve evlerini miras olarak (33:26-27) müminlere ikram etti. Neden bu örneği verdik, demek ki iman etmemiz gerekiyor. Eğer biz küçücük dünya menfaatleri karşısında satılmaz ve sarsılmazsak tıpkı Medine ve Hayber Yahudilerinin malları ve toprakları Müslümanların olduğu gibi bir gün Filistin de tamamen bağımsızlığına kavuşacak ve yine İsrail oğullarının sahiplendiği topraklar tamamen Müslümanların olacak. Bu söylediklerimiz hamaset değil tamamen itikadi bir mesele ve buna yürekten iman etmemiz gerekiyor.
Son olarak nice az bir topluluğun çoğunluğa galip geldiğini unutmayalım. (2:249). Ve ayaklarımızı yere sağlam basarak şöyle dua edelim: “Ey Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam kıl ve kafir kavme karşı bize yardım et” (2:250). Dedikten sonra sonucu belirleyecek ve görmediğimiz ordularla bize yardım edecek olanın Allah olduğunu hatırdan çıkarmayalım. Ve unutmayalım ki Allah kafirlerin burnunu yere sürtmek, kibirlerini kırmak ve onların kökünü kesmek istiyor. Ancak bu bizim elimizle olacak. Allah’ın sünnetullahı böyle işliyor. Eğer Allah’ın koyduğu yasaları işletmek istiyorsak Allah’ın kitabına ve Rasulün sünnetine tabi olmaktan başka bir seçeneğimiz yok. Mutlak doğru Allah’a aittir.
Öncelikle böyle bir yazı için teşekkür ederim, saydığımız insanlardan ilim dolu yazılar okumak her zaman bizlere daha çok güç/kuvvet katacaktır. Haddim olmayarak kendi fikrimi de dile getirmek isterim;
Kur’an’da da belirtildiği gibi, ehli kitaptan da sâlih amel işleyenler, Allah’a ve ahirete inananlar vardır. (Âl-i İmrân – 113-115). Dün bir videoda İsrail askerinin Netenyahu ziyaretinde suçlayıcı sözlerini izledim, İngiltere’de akademisyenlerin “insanlık suçudur” diyerek karşı durmasını okuduk, ABD’de karşı çıkan öğrencileri okuduk. Onlarla diyalog kurmak, ortak değerleri paylaşmak ve barış içinde yaşamak mümkündür. Elbette, Siyonistlerin yaptığı zulme karşı çıkmak ve onlara karşı savaşmak da gereklidir. Ama bunu yaparken, bütün Yahudileri veya Hristiyanları düşman ilan etmek yerine, onların arasında da adaletten yana olanları bulmak ve işbirliği yapmak daha akıllıca olmaz mı?
İkinci olarak, Filistin meselesini sadece bir din savaşı olarak görmek de yanlış bir yaklaşım. Bu mesele aynı zamanda bir toprak, hukuk, insan hakları ve uluslararası ilişkiler meselesidir. Filistin halkının haklı davasını savunurken, sadece Müslümanlara yüklenmek değil, bütün insanlığa hitap etmek gerekir.
Son olarak, Filistin meselesinde sadece şiddet veya savaş yöntemlerine başvurmak da bence yeterli değil. Elbette, işgalciye karşı direnmek en doğal haktır. Ama bunun yanında, Filistin halkının eğitim, sağlık, kültür, ekonomi gibi alanlarda da gelişmesi ve güçlenmesi gerekir. “Fırsat mı verildi” sorusu gelecek akıllara. Fırsatları başaracak bizlerdik. Böyle katliamlar olmadığı zamanlar bizler Filistin’i ne sıklıkla konuşuyorduk, ne sıklıkla destek gönderiyorduk ve yine ne sıklıkla kaleme alıyorduk? Mavi Marmara dışında yaptığımız ne oldu? Filistinli gençlerin bilim, sanat, spor gibi alanlarda başarılar elde etmesi ve dünyaya kendilerini tanıtması da önemlidir. Karşı olmakla karşılık vermek arasında fark çokçadır. Ayrıca, Filistin halkının kendi içindeki birlik ve beraberliği de koruması gerekir. Çürük yumurtalar illaki çıkıyor. Onlarda tek tük, bizde ise sürüyle bunlar…
Bu yazdıklarım sizin görüşünüze saygısızlık olarak algılanmasın lütfen. Sadece açıyı biraz değiştirip farklı bir bakış sunmak istedim. İnşallah Filistin halkı bir gün özgürlüğüne ve barışına kavuşacaktır.
Allah onlara yardım etsin bizlere de hakiki iman nasip etsin.
Selametle…
Sağolasın Fatih .Eleştirilmek güzeldir. Bundan dolayı seni kınamaya ne hakkım var. Sana sadece şunu söyleyebilirim; ben Kur’an’a aykırı bir cümle kurmadım bu yazıda. Buna rağmen hata edebilirim. Selamlar.
Fatih, görüşlerini paylaştığın için sana kendi adıma teşekkür ederim. Lakin biz Müslümanlar evvel emirde kitabımız Kur’an’ın kafirler ve ehli kitapla, bilhassa Yahudilerle ilgili mesajlarını iyi anlamalıyız. Kur’an, ehli kitabın (bilhassa Hristiyanların) içlerinde salih olanlarını teslim etmektedir, bunda sıkıntı yok. Ama Yahudiliği bir katillik ve Müslüman kıyımı ideolojisine dönüştüren Siyonist Yahudi ideolojisi lanetlidir. Allahın, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıktı dediği bunlar değil midir?
Bir de “ortak değerleri paylaşmak, barış içinde yaşamak” gibi söylemler bize ait değildir yani bunların İslam açısından bir kıymeti harbiyesi yoktur. Biz kiminle, hangi ortak değir paylaşacağız ve kiminle ‘barış’ içinde yaşayacağız? ‘Barış’ nasıl bir şeydir? Biz öncelikle dostumuzu, düşmanımızı belirleyeceğiz. Müminleri kardeş/veli edineceğiz, kafirleri de olmaları gereken konuma yerleştireceğiz.
Bir de Filistin davasını kim nasıl görürse, öyle olmaktadır. Bizim açımızdan Filistin bir insan hakları’ davası değildir, bir ‘toprak’ meselesi de değildir, o gerçekten bir din savaşıdır. İsrail sence sırf bir toprak edinmek için mi Filistin’e hançer gibi saplandı?
Filistin davası müslümanların birincil davasıdır ve İslam davasıdır.
Filistinli gençlerin bilim, sanat ve spor gibi alanlarda başarılar elde ettiğinde, o gençlerin de seküler dünyaya doğru süluk etmesinden endişe duyuyorum. Biz kültür ve spordan önce neden Filistin’de islam davasının Kur’an’ın ‘şecere-i tayyibe’ temsili gibi, tevhidi olarak kökleşmesini neden öncelemiyoruz?
Kısacası kelime ve kavramlarımızı bir daha özden geçirmeliyiz diyorum Fatih. Biz kendimize ait kelimelerle Filistin davasını hakkaniyetli şekilde ölçer, biçer ve tartarız.
“Nasıl da hasret duyuyorum Gazze toprağına
Ayrıldıktan sonra suskunluğum ihanet etti bana
Allah yağmurlar yağdırsın her bir yanına
Yetişebilseydim eğer bir parça toprağına
Sürme diye çekerdim göz kapaklarıma”
İmam Şâfiî
Aynı yolun yoldaşıyız, yorumlar farklı. Teşekkür ediyorum, değer görmek beni mutlu etti. Allah’ın izniyle daha uzun bir vakitte yüz yüze konuşmak isterim.
Hayırlı günleriniz olsun…
Ahmet abi, Filistini yazmak gerçekten zor, katılıyorum sana. Buna rağmen yazmakla birlikte meseleyi okumak, anlamak, kavramak, farketmek lazım.
Hatamız genel olarak savaş günlerinde yardımdan ziyade, hazır/selamet günlerinde sessiz olmak, unutmak, dik ve diri olmamaktadır. Hazırda yapılan hazırlıkla ancak savaşlar kazanılır. Bunu siyonist şebekeler yapıyor, lakin bizler yuyoruz. Atalarımız ne demişti “sü (asker) uyur düşman uyumaz”
Zihnine bereket Allah razı olsun abi
Teşekkür ederim sevgili dostum. O güzel katkıların ve düşüncelerin için.