Bu memlekette at izi ile it izi yeni değil, çok uzun zamanlardan beri karışık maalesef. At izi ile it izi karışalı nice zamanlar olmuş. Tabi herkesin ‘at izi-it izi’ de farklı farklı…
15 Temmuz darbe girişimini yapan FETÖ’nün üzerindeki kamuflajı düştü ve ontolojisi bütün şirretliği ile görünür hale geldi. Gerçi diyeceksiniz ki, zaten bu kokuşmuş ontoloji aslında görünür halde idi ama kapalı gözlerin, kapalı kulakların ve kapalı kalplerin bunu anlaması, bilip kavraması, görmesi mümkün olmamıştı.
Şimdilerde yine bir at izi-it izi edebiyatı tutturulmuş vaziyette. Aslında asıl bu şekilde at ve it izleri birbirine karıştırılmaktadır. Bu da bir nevi karartmadır.
FETÖ denilen habis ur, on yıllardır bu topraklarda ve elinin erdiği başka diyarlarda Kur’an’ın deyimiyle tam olarak bir fitne ve fesat saçtı. Bu fitne-fesat, İslam’a paralel yeni bir dinin ihdas edilmesiydi. Bu yeni din ihdası, Kur’an’ı -yorum olarak- neredeyse tamamen işlevsizleştirdi; İslam’ın risalet telakkisini altüst etti; İslam’ı tamamen bir yoga sistemine dönüştürdü.
Bu FETÖ belası kelimenin tam anlamıyla çağdaş bir mescid-i dırar misyonunu yürütürken, şu anda FETÖ’ye ateş püskürenler ne yaptılar? Onlar da çanak tuttular; Anadolu insanının deyimiyle, heğ [küfe] örenin çubuk vereni oldular. FETÖ mescid-i dırarına laf söyletmediler. Abant fitnesini birlikte ateşlediler. Abant toplantıları 15 seneden fazla sürdü. Bu, 15 günlük bir hadise değildi. Dinler arası diyalog fitnesi yine aynı uzun yıllar süresince işlendi. FETÖ’nün bütün fitne-fesat ve nifakları, bütün küfür ve şerikleştirmeleri uzunca zamanlar içerisinde ve bütün dünyanın gözü önünde oldu. AKP’nin en üst düzey lider kadrosu ve kurmayları bütün bu küfür ve nifaklara tek kelimelik olsun itirazda bulunmadılar.
Neden bulunmadılar?
Burası çok önemlidir: Çünkü şu anda FETÖ’yü bitirmek, onunla hesaplaşmak pozisyonunda olanlar da fikir/düşüncede, akidede, din anlayışında FETÖ ile paralel hareket ediyorlardı da ondan! Ama meselenin şu kısmı daha da mühimdir: Şu anda da din algısı, düşünce ve akidede bu yakınlık büyük oranda devam etmektedir. Bazı teferruatta sadece farklılık arzetmektedirler. Din anlayışları aynı olduğu içindir ki, dikkat edilirse, FETÖ’nün din anlayışı, İslam, Kur’an, Peygamber algısı; İslam-siyaset ilişkisine, İslam-Laiklik-Demokrasi ilişkisine dair kanaatlerine yönelik ciddi bir eleştiri duymuş değiliz. Mesele daha ziyade, ‘kendi vatanına kumpas kurulması’ konusu üzerinden gündemde tutulmaktadır.
İslam’ı hayattan kovma anlamına gelen laik-demokratik düşünce ile İslam’ı bağdaştırma eğilimi modern bir irtidattır. Bu irtidat hareketinin Müslümanlar tarafından büyük bir ciddiyet, itina ve azimle ilmî ölçüler içerisinde masaya yatırılması gerekir. Oysa bu meselenin masaya yatırılabileceği bir zihnî yetkinlik ve cesaretten de her geçen gün uzaklaşıldığını görmekteyiz.
Çok açık söylemek gerekirse, geçmişte FETÖ ve düşüncede aynı zihin dünyasına mensup muhafazakar kesimlerin ortaklığı ile birlikte / koalisyon halinde kotarılan paralel din, 15 Temmuz darbe girişiminin ne büyük bir hıyanet olduğu mealindeki söylemlerle geçiştirilmekte, daha doğrusu üzeri örtülmektedir. “Vatana, millete, ulusal sembollere saldıran vatan hainleri ile onlara karşı çıkan vatan dostları” gerilimi ekseninde bir söylem oluşturularak, İslam’a paralel oluşturulan yeni bir din projesi ustalıklı bir şekilde kitlelerin dikkatinden kaçırılmaktadır.
FETÖ bu kadar tel’in edilir ve yerin dibine batırılırken -ki ne kadar batırılsa ve tel’in edilse haktır-, diğer taraftan FETÖ’nün zihniyetinden hiç geri kalmayan, bilakis şirkte ve küfürde belki ondan da ileri giden başka birçok mistik cereyanlar akredite kabul edilmektedir. Buna da şaşmamak gerekir. Çünkü FETÖ ile mücadele etme azminde olan siyasi kadronun din anlayışı bu minvalde olduğu gibi, siyasi pragmatizm de bunu gerektirmektedir.
Fakat hiç utanmadan ekranlarda büyük büyük laflar eden pek çok ‘fakih’ ve sözüm ona ilim adamının en azından bu hususta etkili ve yetkili kişileri uyarmaları gerekmez mi? Günahlarına belki bu uyarıları kefaret olur.
FETÖ’nün Kur’an İslamı’na sapıklık diye saldıran tıyneti, el değiştirmiş olarak sürmektedir.
Bütün bir neslin yukarıda anlatmaya çalıştığımız bir koalisyonun marifetiyle maruz bırakıldığı cehaletin derinliği belki şu anda tam olarak idrak edilememektedir. Ürküten bu derin cehaletin yakın yıllarda meyvesini vereceğini düşünmek, kaygı vermektedir.
Bir kısım insanların, İslam-siyaset ilişkisi, İslam’ın bu çağa ve kıyamete kadar her çağı cevap verebileceğine iman tazelemeleri için bugünler iyi bir fırsattır.
Diyanet İşleri Başkanlığı iktidara hizmet olsun diye, hangi cemaatin makbul, hangisinin merdud olduğunu belirleme anlamında çalışmalar yapmaktaymış. Kendisi de rejimin din bastonu olan Diyanet, başka din bastonlarını değerlendirecek! Bu Diyanet’in önce oturup bir tevbe etmesi gerekmez mi? Sanırım kurumsal tevbeler de mümkündür ve hatta ‘günahlar’ kuruma atfedileceği için ferdin tevbesinden daha da kolaydır. FETÖ denilen küresel şebekenin taşeronları bunca cinayetleri işlerken, Diyanet, Fetö’nün günah galerisini hazırlamak için acaba neden 15 Temmuz 2016 tarihini beklemiştir?!
Diyanet teşkilatı paralel din oluşturmada FETÖ kadar kıvrak olamasa da onunla adeta yarışmıştır. Şimdi böyle bir kurumun FETÖ hakkında, -FETÖ’nün ülkesine hainlik ettiği söyleminden başka- halkını aydınlatması mümkün olabilir mi?
Sözün özü, İslam’ı ve bütün Müslümanları alakadar eden asıl hayati mesele (ölüm-kalım meselesi) orta yerde, sahipsiz ve ilgileneni yok denecek kadar az, öylece durmaktadır. Bu büyük dava, ona ilgi duyacak ve onu, hayatının bir numaralı meselesi edinecek, Kafirun suresini bütün dünyaya okuyacak erleri beklemektedir.