Yıllarca bayramın ibadet olduğunu yazdım “burada”. Bayram kitabı yazacak kadar bayram yazısı vardır arşivlerde. Ne yazdım bunca yıl? Bayramı bayram bilmenin hepimizin üzerine vazife olduğunu, bayramı bayram bilmenin güçlünün güçsüze uzattığı el ile mümkün olduğunu yazdım.
En güzel en damardan bayram şiirleri yazan Bahattin Karakoç’a bin rahmet olsun. Her bayram onun şiirini yoluma ışık olarak düşürdüm.
Bu bayram bayramın dahi kelimelerle mümkün olduğunu düşünme noktasına geldim. Bayram ancak kelimesi olanların kalbinde yeşerip diliyle meyve veren bir ağaç. Ama o meyveyi tadacak kulaklar lazım bir de.
Ağızdaki dilin aynen aynenlerle boşaldığı noktada gönül dili yeşermiyor. Bu bayram içimden bayram yazısı yazmak gelmiyor. Çünkü bu Ramazan-ı Şerif’te dış görünüşü ile “dindar” bir kimlik “ima eden” insanların aşikar oruç yediklerine olan tanıklığım, gönlümü yordu.
Nasıl mı?
Anlatayım… 2019 Ramazan-ı Şerif’inde bir Cuma günü bütün bir öğleden sonra Çapa Tıp Fakültesi’nin bahçesinde oradan oraya savruldum durdum. Savrulurken oruç yiyen insanlar dikkatimi çekti. Seçici algı mı yoksa sahiden sadece dış görünüşü ile dindar olduğunu zannettiğimiz insanlar mı artık edebi aşan bir şekilde aşikar oruç yemeye başlamıştı? Bilemedim.
Bahçeye adımımı atar atmaz ilk dikkatimi çeken şey pür tesettür bir hanımın elinde sigara, cep telefonu ile konuşması oldu.
Hızlı hızlı geç kaldığım randevuya yetişmeye çalışırken algı alanıma bu defa önümdeki iki kişi dahil oldu. Bordo başörtülü genç bir hanım orta yaşlı bir beyin kolunda, yürüyorlar. Orta yaşlı beyin elinde sigara var. Kıyafetinden orada yatan bir hasta olduğunu tahmin ediyorum
Lütfen yanlış anlamayın nerede bir oruç yiyen var diye bakıyor değilim. Karşıma çıkan örneklerin özelliklerine dikkat kesiliyorum sadece.
Hasta kaydında sıra beklerken bulunduğum noktadan bahçeyi seyretmeye başladım. İlk dikkatimi çeken görüntü 70 yaşlarındaki Karadenizli olduğunu tahmin ettiğim bir kadının sigara içişi oldu.
Şimdi lütfen şu hususa dikkat buyurun: Gördüğüm örneklerin tamamı sigara içiyordu. Hastane ortamında su içen birisi ihtimal dikkatimi çekmezdi. Dikkatimi çeken kişiler ya başörtülü ya da yanında başörtülü bir refakatçi bulunan bir erkek.
Soru şu: Seküler zihniyetin oruç tutmayışına, odaklanmak yerine yere göğe koyamadığımız Anadolu insanının neden aşikar oruç yiyor oluşuna dikkat kesilmiyoruz?
“Değerlerimiz değerlidir” anlayışı içi boş bir Anadolu İrfanı söylemine doğru gidiyor. “Anadolu İrfanı”nı yazan arkadaşların Anadolu’da bir köyde, bayrama tanık olmasını tavsiye ediyorum.
Gişelerden bakınca herkes yurduna yuvasına, oduna ocağını kavuştu diyebiliriz. Sahiden diyebilir miyiz?
Uzun bir tatili şehirde geçirmenin güçlüğü ile koşuluyor köylere. Köyüne giden en yakındaki akrabasına bayramlaşmaya gitmiyor. Ne yapıyor? Şehirde öğrendiği şehirli ritüelleri yapıyor. Piknik yapıyor, yürüyüşe çıkıyor, bol bol selfi çekiyor. Yaylalarına meşrubat ve bira kutuları atıyor. Çünkü artık o ne köylü ne şehirli. Her yeri talan etme hakkına sahip yüzergezer bir beden.
Dünyada ne oluyor bilmiyor. Yakın çevresinde olanlardan dahi kendini mesul hissetmiyor. Komik bir vidyo, varoluş sancısını hiç duymadan yaşamasına yetiyor. Ölümlü olduğunu unutmaya, bugün var yarın yok oluşun faniliğini unutmaya yetiyor her defasında bir kaç dakikalık bir vidyo.
Bayram ziyaretine gidenler akrabalarını “komiklik unsuru” olarak vidyoya çekiyor. Yaşlı adamlar yaşlı kadınlar birkaç beğeni için malzeme yapılıyor.
Herkesin önemli bazısı farklı. Ama herkesin ekrana kendi suretini düşürme telaşı aynı.
İçinizi karartan yazım için özür diliyorum. Bayramın sevincine, bayramın sorumluluğuna idrak onlardan olalım inşallah.
Yeni Şafak/Fatma Barbarosoğlu