اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِۜ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَم۪يعاً بَص۪يراً
﴿٥٨﴾
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür. (4/58)
İnsanoğlunun yeryüzünde en çok muhtaç olduğu üç ana ilke. Adil olmak, emanete hakkıyla sahip çıkmak ve yapılacak işte ehil olmak. Toplumların, ekinin ve neslin, bozulmaması için devletlerin ana sütunlarını oluşturan bu ilkeler insanlığın olmazsa olmazıdır. Demek ki insanlar tarafından çok basite alınan “emaneti mutlaka ehline verin” emri üzerimize farzdır. “(Yine) Onlar, emanetlerine ve ahitlerine riayet edenlerdir.” (Müminu: 8). Eğer toplum tüm farzları Nisa 58. ayeti kerimeyi anladığı gibi anlıyorsa zaten sözün bittiği yer demektir. Ki, yaşananları gördüğümüzde durumun daha kötü olduğunu üzülerek müşahede ediyoruz. Bugün müslümanlar, takkeye, tırnak kesimine ve misvak kullanımına gösterdikleri hassasiyeti, keşke adalet, emanet ve ehliyet gibi İslam’ın asli kavram ve kelimelerine de gösterebilselerdi. Tam da burada bilmediğimiz, basite aldığımız ve ıskaladığımız bir şey daha var ki, eğer emaneti ehline vermez isek Allah’ın hükmünü ortadan kaldırmış oluyoruz, bu da küfürle eşdeğerdedir.
Yüce Allah’ın emanete verdiği önem, ilk önce nebilerin şahsında, kişiliğinde görülmektedir. “Hiçbir peygambere, emanete ihanet yaraşmaz. Kim ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa, (ona) eksiksiz olarak ödenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.” ( Ali İmran: 161 ). Hiçbir elçiye emanete ihanet yaraşmıyorsa Hz. Muhammed’in (sav) ümmeti olmakla övünen bizlere yakışır mı peki? Dikkat edersek ayet direk müslümanlara hitap ediyor, çünkü Allah’ın elçileri zaten ihanet etmezler. Yani ayetteki ifadeyi kızım sana söylüyorum gelinim sen anla kabilinden okumamız gerekiyor.
Emanetle olan bağımız sadece insan ilişkilerini kapsamaz, Allah’ın bize emanet ettiği yeryüzü de aslında aynı anlamı taşır. Yani insan, yeryüzü emanetine gerekli itinayı gösterip adaletli/merhametli bir tavır takındığında bu aynı oranda insanlara da yansıyacaktır. İnsan ve arz ikiz kardeş gibidir. İnsanın, tabiata olan yaklaşımı, insana, insana olan yaklaşımı da tabiata yansıyacaktır. Et ve tırnak gibi iç içe geçen kavramlar birbirinin tamamlayıcısı konumundadır. Düşündüğümüz zaman adaletsiz bir kişinin Allah’ın arzında hikmetli bir iş yapması ve arza müslümanca yaklaşması beklenir mi? Adaleti müslüman insandan çekip aldığımızda ortaya zalim bir insan çıkar, zulüm de zaten zalimlerin en büyük dayanağı.
Yine başka bir mesajda rabbimiz: “Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Maide: 8). Demek ki İslam toplumunu ayakta tutabilecek ana sütunlardan birisi adalet, hem de en yakınlarının aleyhine bile olsa. Adaletten saptığınız zaman işi de ehline vermezsiniz. Modern toplumların en büyük hastalıklarından biri de adam kayırmadır. Her ne kadar adaletsizlik insanlıkla yaşıt olsa da, modernist/kapitalist/emperyalist hayatlar bugün daha bir adaletsizdir.
Konumuzla alakalı diğer bir ayeti kerime Nisa Suresi, 135. ayet: “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları) nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” Hayatın her alanında bu ayeti hatırlamamız mümkün. İster komşular arasında, ister trafikte, ister ticarette istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Bu saydığımız alanlarda kavga gürültü meydana geldiği zaman, yakınlarınızdan birisi sizi görürde olaya müdahale ederse hiç düşünmeden karşı tarafa saldırması olacaktır. Halbuki önce olup biteni anlayıp kim haklı kim haksız dinlemesi gerekmez mi? Velev ki fail babamız, kardeşimiz de olsa, taraflar arasında Allah için şahitlik yapmamız gerekmez mi? İşte adalet Allah’ın bizi sorumlu tuttuğu insanlığın olmazsa olmazı farzlardan birisidir. Fakat adaleti hep kendimiz için isteriz.