El; kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümüne verilen ad. Bu, sözlüklerin “el” kelimesi için verdikleri birinci anlamdır. Bunun yanı sıra, sahiplik, mülkiyet, kez, defa, yönetim, baskı, bazı nesne ve araçların tutmaya yarayan bölümü, aracı vasıta, yabancı, yakınların dışında kalan kimse, ülke, yurt, il, halk ve ahali gibi geniş bir anlam yelpazesi içerinde kullanılmaktadır.
İnsanın günlük hayatında bu kadar çok kullanılan bu kavrama Kur’an-ı Kerim de kayıtsız kalmamış ve onu farklı anlamlarla sık sık kullanmıştır. Hem vahiyde hem de insanların dilinde bu kadar çok kullanılan “el” kavramı üzerinde düşünmek gerekir. Düşünme eylemine kendimizden başladığımızda kendi kendimize şu soruyu sormadan edemiyoruz. Bizim ellerimiz nasıl bir eldir? Bu sorunun cevabını doğru verebilmek için Kur’an’ın bahsettiği “ellere” bakmak gerekir.
Ellerimiz;
Allah’a Elçisine ve Müslümanlara karşı topyekûn savaş açanların, terör, siyasi ve ekonomik zulüm, soygunculuk, yol kesme, adam kaçırma, ırza tecavüz… gibi suçlar işleyerek yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışan ve bu yüzden dünyada rezilliği ahirette de Allah’ın azabını[1] kazanan eller mi?
“Allah’ın eli sıkıdır, baksanıza, sizi yoksulluk içinde kıvrandırıp duruyor!” diyen ve bu sözlerinden dolayı, kendi elleri bağlanan, cimrilikleri ve Allah hakkında böyle konuştukları için ilâhî nimetlerden mahrum bırakılarak Allah tarafından lânetlenen eller mi?
“Kendi yazdıklarını, düşüncelerini, arzularını Allah’a izafe ederek bunlar Allah katındandır”[2] diyen eller mi?
Kendisine ait olmayan haklara, yetkilere ve mallara uzanıp çalan ve yaptıklarına karşılık olarak kesilmeyi hak eden hırsız eller mi?[3]
Yaptıkları ve kazandıkları sebebiyle sahibinin başına musibet getirenler eller mi?[4]
Vahyin rehberliğini ve Peygamberin yol gösterici örnekliğini dünyadayken dikkate almayıp ahirette pişmanlıktan ısırılıp sahibine “Keşke Peygamberle birlikte bir yola girseydim” dedirtecek eller mi?[5]
Kuruyacak, kahrolacak, helak olacak Ebu Lehebler ve benzerlerinin elleri mi?[6]
Allah’a Resulüne ve Müslümanlara karşı takındıkları tavır sebebiyle kendi evlerini harap eden/yıkan eller mi?[7]
Ve nihayetinde kıskanınca, öfkelenince nefsinin ve şeytanın çağrısına uyarak kardeşini öldürmeye uzanan eller mi?[8]
Yoksa ellerimiz;
Allah’a ve o dönemdeki elçisi Hz. Musa’ya iman ettikleri için Firavun’un kestirmekle tehdidi karşısında “Seni, bize gelen delillere ve bizi yaratana asla tercih etmeyeceğiz. Yapacağını yap! Senin hükmün ancak bu dünya hayatında geçerlidir. Biz şüphesiz, kendi hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik. En üstün ve kalıcı olan Allah’tır” diyen büyücülerin elleri mi?[1]
Kendisini öldürmek için elini uzatan kardeşine “Sen beni öldürmek için elini uzatsan da ben seni öldürmek için elimi uzatmayacağım” diyen Habil’in eli mi?[2]
İnfak ederek kendini tehlikeye atmayan ve yapması gerekeni yaparak kendini tehlikeye atmayan eller mi?[3]
Allah için çalışan, zalime korku mazluma güven veren böylelikle Allah’ın kendileri aracılığıyla düşmanlarını cezalandırdığı perişan ettiği ve onlara karşı zafer ihsan ettiği eller mi?[4]
Hudeybiye de bir ağacın altında Allah Resulüne ölümüne biat edip teslimiyet gösteren ve bu yüzden Allah’ın elinin/desteğinin, şehadetinin, yardımının üzerine olduğu eller mi?
Bütün dünya Müslümanlarına şu soruyu soruyoruz: Sizin elleriniz, illeriniz yurtlarınız, güçleriniz kimin elleri? Zalimin karşısında birbirine kenetlenen ve onun zulmünü engelleyip mazluma derman olan eller mi? Yoksa zalime destek olan ve ona alkış tutan eller mi?
Allah’ın eli sizin eliniz üzerindeyse iyilik, hayır ve lütuf sizin üzerinizde demektir. Çünkü bütün bunlar Allah’ın elindedir.[5]
Şimdi tekrar düşünelim.
Ellerimiz…
[1] Maide 5:33
[2] Bakara 2:79
[3] Maide 5:38
[4] Al-i İmran 3:82; Nisa 4:62
[5] Furkan 25:27
[6] Mesed 111:1
[7] Haşr 59:2
[8] Maide 5:28
[9] A’raf 7:124
[10] Maide 5:28
[11] Bakara 2:195
[12] Tevbe 9:14
[13] Al-i İmran 3:73
Şarkul Avsat / Ahmet Abay