İnsanlık tarihi çatışmalarla geçmiştir. Bu, Hâbil ile Kâbil olayından beri böyledir. İki kardeşin çatışması. Nedenleri ne olursa olsun, insan, bir gerekçeyle çatışıyor. Bugüne kadar çatışmalarla gelindi. İnsanlar birbirini öldürdü, öldürmeye de devam ediyor.
Günümüzde ise çatışmalar çok karmaşık, nedenler sonsuz gibi. Hemen her an bir gerekçe çatışmalara neden olabiliyor. İnsan tekleri arasındaki çatışmaların sonu gelmiyor. Kimi toplum ve kesimlerde cinayetler, çatışmalar çok daha yoğun. İnsanlığın birbirini yok etmesi için özel çabalar var. Silâh sanayii ve sektörü bunların başında gelir. Kimi devletlerin veya holdinglerin bu konuda özel çabaları var.
Asıl önemli olan, insanlığın var oluşu ve varlığı. Çünkü bir insanlık sorunu bulunuyor. Medeniyetlerin varlığı insanlık için daha bir önem kazanıyor. İnsanı yaşatma ve var olmasını sağlama, huzurlu bir ortam oluşturma düşüncesinde olanlar var, bir de sadece kendi medeniyet dairesinde bulunanları koruma ve yaşatma çabaları olanlar var. İnsanlık sorunu bağlamında İslâm’ın temel tezi insanı yaşatmadır. İnsanın yok edilmesi her durumda zarar verir.
Müslümanların kendi aralarında çatışmaların çokluğu ve giderek artması insanlık açısından da olumsuz bir durum. İnsanlığa yol gösterme ve kurtarma anlayışında olan İslâm ve ona mensup Müslümanların durumu üzücü. Elbette ki biz umutsuz değiliz. Bu, bize haram kılınmış. Sahih bir tek Müslüman insan bile kalsa orada umut vardır. Çünkü onun varlığı bile önemli. Günümüz olumsuzluklarının kuşatması, insanları haklı olarak tedirgin ediyor. Ama bir Müslüman’ın varlığı ve düşünce bilinci sorumluluğunu artırıyor. Bu da ona anlam katıyor.
Siyasi partilerin varlığı, çokluğu genel anlamda artık bir ideoloji olmaktan çıkmış bulunuyor. Elbette ki ideolojileri olanlar vardır. Batı düşüncesinin ruhundan beslenenlerin yaşama biçimleri, alışkanlıkları, vazgeçememezlikleri bir alan ve inanış. Mevcut sistemin tapınıcıları, ırkları, dünyalıkları, partileri, kişiler ve daha başka tapınıcıklıkları için birer neden. Bu, zorlukların başında geliyor. Zihinlerde edinilmiş putların kırılması ve yıkılması zor.
İslâm inancı ve medeniyetinin önüne geçen her şey geçersizdir. Şu anlamda sağlıklı değildir. İslâm medeniyet dairesi insanlığın huzuru için vardır. Peygamberler medeniyetidir İslâm. Hazreti Adem ile başlayan, günümüze kadar gelen bir medeniyet. Sapmalar ve başka alanlara kaymalar insanlığın her zaman huzurunu kaçırmıştır.
Çıkarları İslâm’da yer bulmayanlar elbette ki ona karşı savaş açacaklardır. Bu şeytan ile aynı düzlemde bulunmadır. Kim ve ne olursa olsun bu değişmeyen bir kural. Hıristiyanlarla Müslümanlar ve diğerleri arasında yaşananların nedenleri de aynıdır. İslâm’ın adalet anlayışı, hak gözetilmesi, rızkın dağıtılması, kazancın helâlliği, başkasının hakkını koruması ve hatta sömürmemesi ve daha birçok şey bu düzlemde ele alınır. İnsanın hakkını ve emeğini sömürünün en büyük kaynağı faiz ve ona bağlı kurumlar, kabullerdir. Sistemler de buna yaslanıyorlar.
İslâm’ı temsil noktasında olan bir Müslüman her halükârda zor koşullarda bile sakınmak ve korunmak zorunda. Önce kendi nefsi açısından önemli. İnsanlık bireylerden oluşuyor. Bireylerin bir aradalığı ve çoğalması güçlü kılar. Dağınıklık her zaman için zarar verir. Ölçü İslâm inancı ise bu değişmeyen bir kural.
Dünyalık tercihler her zaman için zorlukların başında geliyor. Bir siyasi hareket ideal olarak İslâm’ı ve onun gereklerini merkezine almışsa onun etrafında toplanmanın zorlukları olur.
Müslümanların dağınıklıkları, çıkarlarını gözetmeleri günümüz anlayışında “para parayı çeker” bencillikleri asıl çıkmazları. Paranın ve çıkarın kaynağı ise günümüz koşullarında belirleyici oluyor. Bu, hemen birçok çevre için geçerlidir.
İnsanın çatışması öncelikle kendisiyle nefsi arasındadır. Bunlar da tercihlerini belirliyor. İdeali benimseyenlerin en çok da zorlandıkları burasıdır. Nefsi ile kendisi arasında kalıyor.
Milli Gazete / Ali Haydar Haksal