Karamsarlıkların yoğunlaştığı, insanlığın üzerine sağanak hâlinde abandığı, bunun da bile isteye yaygınlaştırıldığı bir dönemden geçiyoruz. İnsanların umutlarının tükendiği izlenimi insanlık için hem en büyük zarar hem de büyük bir ayıp. İnsandan umut kesmek, insanın kendine olan güveninin olmayışını hissettirmek gelecek ve insanlık açısından büyük sorun.
Pesimizm, karamsarlık ve bunun hayata olan yansıması yüzyılımızın genel tutumu. Buna bağlı oluşan hastalıklar, psikologların, psikyatrların döneminin yoğunluğuyla da ilgili bir gösterge.
İnsanın hayatını ağırlaştıran, dengeleri bozan sistemler, bu sistemi oluşturanların huzuru ve kazanımlarıyla ilgilidir asıl sorun. Bile isteye oluşan bu durumun, giderek uçurumları büyüttüğü bir gerçek. Dünya nimetlerinin bölüşümü veya gaspı, hırs sahiplerinin doyumsuzluklarının olduğu bir dünya. Bu, bu zamanların dünyası. Yani bu zamanların insanlarının dünyası.
Batılının metafiziği hayattan çıkarması asıl bunalımların ve karamsarlıkların kaynağı. İnsanın tükenişi. Ya da belirlenen sınırlar içinde insanların yaşamaya zorunlu kılınmaları. İnsanların seçeneksiz bırakılması.
İdeolojilerin bu sistem içindeki karşıtlıkları, çıkış yolu arayışları, çıkmazları da sistemin içindeki tuhaf oyunlardan ibaret. İnsanların ekonomik yapılara bölümlenmeleri çatışmaların ana odağını oluşturuyor. Çatışmaları oluşturmaya neden olan materyalist ve sömürücü sistemler. Birinde kişiler ve buna bağlı kurumlar, kapitalizm gibi, bir diğerinde de komünizme bağlı devletin ana yapısı. Komünizm etkisini yitirdiğinden beri bu denge tamamen kapitalizm odaklı. Hemen her durum onunla bağlantılı gelişiyor. Ekonomiler, iktisadi yapılar, siyasal örgütlenmeler ve bunların sözcüleri olanlar.
Karamsarlık ve umutsuzluk da bir ideoloji. İnsanların umutsuzluk ile teslim oluşlarını sağlama duygu ve düşüncesinin baskınlığı.
Güç ve tek çözüm gene insanda. Olumsuzlukları üreten ve bunun üzerine hayat kuranlar da insan. Devletleri yönetenler de insan.
Uçurum içinden uçurum oluşturmak. Âdeta bir teslim oluş ile çaresizlik ve umutsuzluk içinde kalma.
İslâm insana umut veriyor ve bu süreklidir. İslâm’ı hayat dışında tutmaya çabalayanlar kendi geleceklerini karartıyorlar. Teslim oluşun bir aracı oluyorlar. Çünkü İslâm insanlığın dengesini sağlayan İlâhî bir oluş.
Her koşulda insanlık için umut kapılarını aralayan ve o yola yönlendiren tek inanç sistemi. Her türlü materyalist oluşa kapıların kapanışına tek engel. İnsanın emeğinin ve kazancının hakkını teslim eden, olumsuzlukların kapılarını kapayan ve o yönden uzaklaştıran bir inanış. Kapitalizmin ana odağını oluşturan haksız kazanç, yasak kazanç olan faize en keskin kararıyla engel olan tek sistem. Bu, aslında Hıristiyanlığın eski dönemlerinde de var, fakat Hıristiyanlık, yani kilise materyalizme yenik düşüyor ve tamamen teslim oluyor.
Müslümanlar ise özlerinden uzaklaştıkça, materyalizmin kucağına düştükçe Hıristiyanlarla aynı konuma düşüyorlar. Faizi özümsüyorlar, ondan kurtuluş olmadığı duygusuna kapılıyorlar, çaresizlikle ona teslim olmuşken ondan ve onun kırıntılarından yararlanmaya bakıyorlar.
Müslüman özüne sadık olanlar bütün bu olumsuzluklardan uzak durmaya, sakınmaya, çarkın bir parçası olmamaya bakarlarsa en önemli hamlelerini sağlamış olurlar.
İnsanın çoğalması ve güç biriktirmesi sahih dostluklarla oluşur. Bunun için de hiçbir karamsarlığa düşmeden, mümkün olduğunca sevgiyle gönül kapılarının açık tutulmasıyla başarılır. İnsan iyi niyetli oldukça, kendine ve insana olan güvenle hiçbir durumdan etkilenmez en olmadık dostlukları, insanî ilişkileri kurar, çoğalır. Aşk ve sevgi diliyle.
Ali Haydar Haksal/Milli Gazete