قُلْ اِنَّ صَلَاتٖي وَنُسُكٖي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتٖي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَۙ
De ki: Şüphesiz benim namazım kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi Allah içindir. (Enam:162).
Kur’an yaklaşık üç yüz otuz defa doğrudan ‘de ki’ diye hitap ediyor mesajı iletirken. Diyecek olan Allah Rasulü denecek olan muhatap kitle ise genel manada insan. Bu insanların içerisinde Müslümanlar olmakla beraber, hitap edilen kitlenin çoğu müşriklerden, Kitap ehlinden ve münafıklardan oluşmaktadır. De ki, sözcüğü Kur’an’da genelde müşriklerin ve ehli kitabın vahye yönelik itirazlarına ve hadsiz çıkışlarına bir tehdit niteliğinde kullanılmıştır. Ki bu minvalde belki de en dikkat çekici olanı Kâfirûn suresidir.
Konumuz olan ayeti kerime de ehli kitaba yönelik şiddetli bir eleştirinin akabinde tevhid inancını simgeleyen bir özelliğe sahip. Yani benim hayatım ve ölümüm dâhil olmakla beraber, bu ikisi arasındaki geçen zaman zarfında ne kadar amelim, eylemim, ibadetim varsa tümü Alemlerin Rabbi Allah içindir.
Devam edecek olursak, ayette geçen nusuk kelimesine bazı alimler kurban olarak anlam verirken, bazıları da tüm ibadetleri kapsadığını söyler, ama biz ikinci yaklaşımın daha kapsayıcı olduğunu söyleyebiliriz. Fakat meselenin özünü kaçırmamak için bizim asıl odaklanmamız gereken yer tevhid meselesi. Çünkü ayetin bu mesajını görmezsek ayeti eksik anlamış oluruz. Ayet-i kerime hayatımızın hiçbir alanında boşluk bırakmadan bizim nereye ve kime ait olduğumuzu, dolayısıyla amellerimizi nasıl ve kimin için yapmamız gerektiğini bize hatırlatmaktadır. Yani ayetin bu yaklaşımı tevhidin hayata bir müdahalesi niteliğindedir ve hayat ancak bu bilinçle anlam kazanır. Aksi halde bazı ibadetler rutinleşir ve anlam kaybına uğrar. Daha açık söylersek kurbanımız, namazımız, duamız (salatımız) Allah içinse yoldaki bir taşı kaldırmakta Allah için olmalıdır. Yani hayatın her alanında bir bütünlük ve Allah’ı hesaba katma söz konusudur.
Bu bütünlük olmazsa bazen işitmeyen bir Allah, bazen de görmeyen bir Allah inancını hayat tarzı ediniriz ki bugün insanlığın en büyük problemi budur. Ama her an bizi gören, işiten ve bilen bir Allah tasavvuru bizim tüm ibadetlerimizi etkileyecek ve sadece Allah için yaşayıp ölmemizi sağlayacaktır. Mutlak doğru Allah’a aittir.