Daha önce ve Kur’an’da bize Müslüman (Hacc/78) diyen Rabbimizin hükümlerine tefekkür ederek teslim oluşumuz bu dinin mükemmelliğini açıklamaktadır. Tefekkürün kaidesinin nefsin doğrultusunda değil, Allah tarafından bildirilen bilgi ile oluşu da bizi sadece Allah’a kul yapar.
Allah’ın ‘oku… (Alak/1) ayetine teslim olan Müslüman, Yaratıcısının onu karanlıklardan aydınlıklara çıkarışına teslim olmuştur (Maide/16). Okudukça teslimiyeti artmakta olan ve hükmü sadece Allah’tan alacağını bilen Müslüman için zor olan yol kolaylaşmaktadır. (İnşirah/5).
Her biri kendi yörüngesinde yüzen, yüzmesine müdahale edilemeyen; ancak cebinden çıkardığı usturlapla kainatı gözlemleyebilen Müslüman, nasıl açık bir bilginin kendisine geldiğini okudukça bilmektedir.
‘’Bunlar, apaçık Kitabın âyetleridir.’’ (Kasas/2) diyen Rabbimiz bu dini bize kendisi açıklamıştır. (Hud/1-2-3). Dini nefse değmeyecek şekilde bize öğreten Rabbimiz sünnetine teslim olacak son Rasulullahı seçmiş ve sünnetini uygulaması üzere ayetleri ameline dökmesini istemiştir.
Bu dinin tek rehberinin önceki sayfaları tasdik eden bu kitap olduğu bilgisi şüphesiz olarak kendisine verilmiştir. (Bakara/2). Bu dinin ayetlerini, ümmete doğrusuyla ulaştırma çabasında olan Peygamberimiz (as), hem kendi hem ümmetin imtihanı için uğraşmıştır.
Allah’ın hükümleri üzerine kendisinin bile fetva veremeyeceğini kesin olarak bilen Peygamberimiz (as), şimdiyse içtihatlara mahkumlaşan ümmeti için dua etmiştir. İsa(as)’ın ahiret hesabını okuyan peygamberimiz (as) Allah’ın ‘’ hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın..’’ (Al-i İmran/103) ayetini eksiksiz iletmiş ve hikmeti açıklamıştır.
Tefekkür üzere hikmetin sağlamlaştığı ve okuyanla okumayanın bir olmadığı bildirilen bu dinde tüm ayetlere teslim olmak esastır.
Fırkalaşmadan teslim ol diyen Rabbimize karşılık ürettiğimiz içtihatlar ve sonucunda doğan uygulamalar bizi ibadette farklılaşmaya kadar götürmektedir. Bu çok tehlikelidir.
Bu tehlikenin tek faydası gözleri bizim üzerimizde olan körlere olacaktır ki; bunun doğru tanımı da fayda değil ancak kendisine zulümdür. Karşınızda bir güç varsa ve onu yok etmek istiyorsanız onu parçalara ayırmak zorundasınız. Birlik yok oldu mu, gerisi çok kolaydır.
Neye iman ettiğimizle ilgilenen oryantalistler Kur’an’a detaylı bakmakta, iman ettiğimiz ne varsa bilmekte hatta neleri başkalaştırdığımızı da çok iyi bilmekteler. Fırkalaşmanın kopuşlar doğuracağının farkında ve laboratuarları bunun üzerine çalışmakta.
Mahalleyi değil dünyayı takip etmesi gereken Müslüman kafasını biraz kaldırsa ne halde olduğunu görecektir. ‘’Kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında olmaksızın veya yeryüzünde bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, muhakkak ki o bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur.’’ (Maide/32) ayetine geri dönecek, iyiliği mesleklerin sorumluluğuna yüklemeyecektir.
Maalesef salih amelleri ilgili mesleklere pay etmiş bir ümmet olduk çıktık. Kendisiyle birlikte bir insan daha omuzlanacak olan Müslüman çocuklarına ve nesline de tekrar salih amel peşinde olmayı öğütlemelidir. Ancak elbisesi eskidiğinde birinin üzerini örten Müslüman derhal değişmelidir.
Fırkalaşmayan ve safını sımsıkı tutan Müslüman tuttuğu saftan sadece omuzların birbirine değmesini anlamayacak; tarafında sımsıkı duracaktır. Bu din üzerinde sapasağlam duran Müslüman, ‘insan’ kelimesi gibi ‘müslüman’ kelimesinin de her iki cins için de seçilmiş olmasını ve Rabbimizin kadın ve erkeği imanda değil takvada ayırdığını düşünecek ve bunun hikmetini anlayacaktır.
Kuran’da Musa(as) ile sürülerini sulamaya çalışan iki kız kardeşin karşılaşmasını anlatan kıssayı (Kasas/23) okuyan Müslüman, kadının da rızık için çalışabileceği bilgisini çıkaracaktır. Allah’ın bize eksiksiz öğüt vermesi, insanların kendi nefislerine ve işlerine geldiği gibi dini çevirmesinler diyedir. Bu kıssayı okumayanlar tabi ki Cuma suresini de anlamamış, kadın rızık peşinde değildir bu sebeple Cuma zikrinde ne işi var demiştir.
Peygamber kızlarının (as) sürü otlatması ve zorluklara karşı bu çabalarının Kur’an’da anlatılması başka ayetlerin tefsiridir. Kur’an ayetlerine birbirinin tefsiri oluşu ile bakmayanlar İslam Dinini ıskalamaktadırlar. Kur’an’da kadınların çalışması ve çalıştıkları ortamda onlara karşı fiziksel kuvvetlerin şiddet gibi uygulanması ve bunun karşısında nasıl davranmak gerektiği görmeliyiz.
Kadını imanda ayırmaya çalışanlar kafalarında nasıl bir din uydurmaktadırlar, bilinmez ancak her vakit birlikte kıldığımız namazın Cuma zikrinde kadının fitne gibi gösterilmesi hangi akla hizmettir, çok açıktır. Cuma günü okunan hutbe sadece erkeği değil erkeği yetiştiren kadını da bağlar.
Mezhepsel bir kararla Kur’an’a bakmadan kadının Cuma zikrinden ayrılmaya çalışılması fırkalaşmanın kendini belli eden kulvarıdır adeta. Namaz bir tercih meselesidir. Müslüman fıtratına uymayan bir uydurulmuş hikaye ile karşılaştığı için cumadan cumaya namaza gelmektedir. Bu gelişlerinde de camilerde kadının yerini almakta; kadın uluorta seccadesiz cami dışına atılmaktadır.
İmam yarım ağızla Cuma zikrinin herkesle ilgili olduğu bilgisini verirken, neden kadının cami dışına atıldığı ile ilgili hiçbir şey söyleyememektedir. Tefekkürden uzak bir tablodur ve her Cuma günü bu tablo bulanık renklerde tekrar tekrar boyanmaktadır.
‘’Ey İMAN EDENLER! Cuma günü namaza nida olunduğu zaman (çağrıldığınız zaman) hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke bilseniz. (CUMA/9)
Her vaktin farz olduğunu unutan Müslüman bir de Cuma safında sadece fısıltı ve eksik beyanlarla iyice dini unutmaktadır.
Peygamberimizin(as) namaz kıldırırken önde olmasının hikmeti ümmeti arkasına alışı değil, bilakis tüm zorluklara karşı ümmetin önünde siper oluşundandır.
Peygamberimiz(as) kadını canlı canlı toprağa gömenlerin elinden alıp altına seccade sermiştir.
Madem sünnet diyoruz Peygamberimizin (as) sünnetine bakalım. Cuma zikrinin kıyamını on saniyede üç ayetle bitirip geçen nadir cemaatlerdeniz. Bunları da konuşalım. ‘’ Kur’an okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Umulur ki esirgenmiş olursunuz.’’ (A’raf 204) ayeti ile Cuma kıyamında uzun durmak hem safımızı sağlamlaştırır hem okumayan Müslümana daha fazla şifa vesilesi olur. Dünyanın neresinde bu kadar kısa kıraatler vardır!
Cuma zikrinde hutbenin kağıttan okunması ise başka bir üzücü durumdur. Kur’an bilgisi ile her Cuma buluştuğumuz imamın samimiyeti dindeki samimiyettir. Nerede görülmüş kağıttan ezbere hutbe verilmesi! Bunlar ümmette şaşkınlık oluşturacak konulardır. O hutbe hitaptır. Siz hitabınızı yapamıyorsanız bir eksiklik var demektir. Hafızasından Kur’an okuyan imam aynı zamanda imanında muhafaza ettiği İslam’la ilgili tavsiye edebilmesi gereklidir.
Cuma zikrinde derhal hutbedeki kağıtlar yırtılıp; Dindeki samimiyetine göre şekillenmelidir. Dinde aile oluşumuzdan bizi ayırmayan Rabbimize karşı, yanlış içtihatlarla birbirimizden ayrılmamalıyız. En güçlü olacağımız vakitlerden biridir Cuma zikri. Hep birlikte olmanın hikmeti de budur.
‘’Artık namazı kılıp bitirdiğini zaman yeryüzüne yayılın ve Allah’ın fazlından isteyin ve Allah’ı çok zikredin. Umulur ki, böylece siz felâha (kurtuluşa) erersiniz.’’ (Cuma /10)
Kaynak
Hayrettin karaman/Cuma namazı kadınlara yoktur yazısı
Allah’ın, sizin üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah’a karşı takvâ sahibi olun, Muhakkak ki Allah göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir. (Maide/7).