Ali Haydar Haksal, Milli Gazete, 07.04.2021
Coğrafyamızda bitmez tükenmez savaşlar var ve bunlar çok yönlü. Parçalanmış, etkisiz ve güçsüz kılınmış bir coğrafyadan söz ediyoruz. Allah’ın Müslümanlara bağışladığı lütuflar bile onları güçlü kılmıyor. Bu lütufları hakkıyla değerlendiremiyorlar. Değerlendirmeleri de bir iradeye bağlı. İrade yoksunluğu iktidar yoksunluğu çatışmaları getiriyor. Kişilerin veya kimi kurumların, çevrelerin konumlarını ve kendilerini öncelemeleridir sorun. İslâm milletinin en önemli sorunlarının başında da bu geliyor.
Demokrasisi olan Türkiye’de iktidarı ele geçirenler veya iktidar olanlar da konumlarını bu bağlamda düşünüyorlar. Koruma ve kalma düşüncesi. Diğer taraftan ekonomisi, gücü zayıflayan bir ülke oluşuyor. Çünkü emperyalizm ve onun güç odaklarının varlığı sömürüye dayanıyor ve sömürüden besleniyorlar. Dünyanın bütün nimetlerinde onlar hak sahibidirler. Bunu başkalarının tam anlamıyla kullanmalarına izin vermiyorlar. Petrol gibi en önemli yeraltı kaynağını bu milletin kendisinin hakkıyla değerlendirmesine izin vermiyor. Bir takım gerekçelerle ona el koyuyorlar. Bunun somut zamanları ve uygulamaları var. Irak işgali ile ülke; demokrasi, özgürlük ve bağımsızlık getirme savıyla işgal edildi. Ardından da: “Bakın biz size bu nimetleri bağışladık, sizi kurtardık, koruyoruz. Bunun bedeli petrolleriniz artık bizimdir!..” Bu uygulandı. Benzer durum Libya için geçerli. Diğer ülkelerde de durum bundan farklı değildir. 1974 yılında Türkiye’nin sanayileşme çabaları iç darbeler ile etkisiz hâle getirildi. Bununla Türkiye’nin güçlenmesinin ve söz sahibi olmasının önüne geçildi. Zamanla bu kurumlar ya özelleştirildi ya da tamamen devre dışı bırakıldı. Çünkü dünyada egemenler bütün hakları kendilerinde görüyorlar.
Coğrafyamızda lükler içinde de ne yazık ki bu anlamda bütünleştirici anlayış yoksunluğu var. İnsanların kendi çıkarlarını feda edemiyorlar. Mücadele düşünce bağlamında görünüyor ama daha da çok çıkar eksenlidir. İşin zorluğu da buradadır.
Emperyalizm milletlerin iç dünyalarından önce işe başlıyor. Oryantalizmin sonuçları bugün daha çok belirgin. Şöyle ki yabancı oryantalistlerin yanında şimdi daha içeride olanlar var. Yabancıların Müslümanların iç dünyalarının ruhunu kavrama, öğrenme ve ona göre tedbir alma özel çabalar gerektiriyordu. Bugün gönüllü ve yerli oryantalistler var, gönüllü hizmetkârdırlar. Onların amacı idealizm değildir, daha çok çıkarları ve yaşama biçimleridir.
Putlaştırılmaya çalışılan sistem onların koruyucu merkezi. Bundandır ki bir milletin bütünlüğü, birlikte yaşamışlığı değil daha çok çıkar ve yaşama biçimidir. Yoksa ideolojiler çoktan iflas etmiştir. Günümüz ideolojisinin anlayışı dünyayı sömüren emperyalizmin ve güç odaklarının inanış ve düşüncesidir. Bu, milletlere kölelik ruhu aşılıyor. Milletler veya topluluklar da korkuyla buna teslim oluyorlar.
Coğrafyamızın bu önemli sorunu, insanları etkisiz, güçsüz ve inançsız kılmıştır. Hangi siyasi anlayış olursa olsun değişmeyen kuralı emperyalizm ile işbirliği yapmadan ve teslim olmadan işe koyulmuyor. Bunu göze de alamıyorlar.
İslâm milletinin ya da bir ülke ile sınırlı olan çevrelerin birliktelik ve dayanışma oluşturmaları, güçlü olmaları. Bu sağlanırsa o zaman önce kendi konumlarını güçlendirmiş olurlar. Kendi içlerinde bütünlük sağlayanlar komşu ülkelerle işbirliğine gidebilirler. O zaman da bölgede güç birliği oluşabilir. Türkiye Suriye, Irak, İran, Azerbaycan birbirine doğrudan komşu ve etki alanı içindedirler. Bu ülkelerin coğrafi konumları da önemli. Bu daire daha genişletilerek, Mısır, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan ve diğer ülkeler dâhil edilebilir. Biliyoruz ki zor bir durum. Ancak bazılarının iş birliği bir başlangıç olur. Asıl önemli olan budur. Bir şeye bir yerden başlamak.