Elif Alaca – 29.08.2019 – İslami Hayat
Peygamberimiz(as) bir gün ashabıyla birlikteyken, “Bu anne sevgiyle öpüp kokladığı yavrusunu ateşe atar mı hiç?” diye soruyor. Ardından da “hiç şüphe yok ki Allah Teâlâ kullarına karşı annenin yavrusuna olan şefkatinden çok daha şefkatli ve merhametlidir” diye ekliyor.
Bir anne yavrusunu dünyada ateşe atabilir mi? Atamaz kuşkusuz… Annenin, çocuğuna hissettiği şefkat ve merhamet buna engel olur. Ancak birçok anne, çocuğunu adeta ahiret ateşine atar gibi davranıyor. Çocuğuna Allah’ı tanıtmıyor, ona Allah sevgisini öğretmiyor. “Daha küçük, ileride nasılsa öğrenir” diye düşünerek Allah’ın yasakladığı davranışlarda bulunmasına ses çıkarmıyor. Zaman ilerledikçe çocuk, çevresinden aldığı yüzlerce telkin nedeniyle gördüğü her şeye alışkanlık gözüyle bakıyor, Allah’a ve yaratmasına karşı duyarsız ve ilgisiz bir insan haline geliyor.
Çocuğun büyüme döneminde en önemli örnekler anne-babası ve onların davranış biçimleridir. Anne-baba çocuğunu yalnızca bedensel değil, ruhsal yönden yetiştirmekle de sorumludur.
Kapsamı oldukça geniş olan din eğitimi konusunda bizler için en güzel örnek, Peygamberimiz (as)’dır. Şefkat, merhamet ve acıma duyguları, Kur’an penceresinden bakarak ve O’nun gibi Kur’an ahlâkını yaşayarak olumlu yönlenir.
Çocuğa Şefkat ve Merhamet
“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyuran Peygamberimiz(as), merhamet duygusunun en açık görüldüğü yerin, çocuk sevgisinde ve onlara gösterilen şefkatte olduğunu belirtiyor. Öyle ki; “Yâ Resûlullah, siz çocukları öper misiniz? Biz onları öpmeyiz” diyen Bedevî’ye, “Allah senin kalbinden merhamet duygusunu almışsa ben ne yapabilirim?” buyuruyor.
Ebû Hüreyre’den nakille, Peygamberimizin huzuruna gelen ve sürekli kucağındaki çocuğu seven kişiye; “Sen buna nasıl şefkat gösteriyorsan, Allah da senin şefkatinden daha çok şefkat eder” diyor Peygamber(as).
Yanında yetişen Hz. Enes, Hz. Peygamberin kendisine nasıl merhametli davrandığını şöyle anlatıyor:
“Allah Resul’üne 9–10 yıl hizmet ettim. Bir kere bana “Öf!” demedi. Yaptığım bir iş hakkında hiçbir zaman “Niçin böyle yaptın?”, yapmadığım iş hakkında ise “şöyle yapsaydın ya!” ya da “beceremedin, ne kötü yaptın!” dediğini duymadım. On yıl boyunca bir kere zorlanacağım bir iş vermedi. Bir işi beceremeyip zayi ettiğimde bana kızmadı, beni kınamadı. Hatta ailesinden biri bir konuda beni kınamak istediğinde onları engelleyerek: “Onu bırakın! Eğer öyle yapması takdir edilseydi mutlaka yapardı” buyururdu.
Çocuklara din, katı bir üslup ile anlatılmamalı. Kur’anî çizgi dışında, çocuğa “oturma, bakma, yapma!” emirleriyle dinî eğitim vermeye çalışmak, merhametsizce baskı ve şiddet uygulamak konuyu açmaza götürür. Şiddet işe yarayan bir unsur olsaydı Nuh(as), peygamber olduğu halde kendisine inanmayan ve Allah’a iman etmeyen oğluna uygulardı.
Merhamet, Rahmanî olmalı. İnsana yarar sağlayan merhamet duygusu budur. Diğeri zarar verir. İnsanların yalnızca dünyevî mutluluğunu ve rahatını düşündüğü için yanlış yapmasına göz yummak ve hatta yardımcı olmak Rahmanî değildir. Bu, o kişinin ahirette kayba uğrayıp uğramayacağını düşünmemektir. Örneğin birçok anne-baba, oruç tutabilecek yaş ve durumdaki çocuğunun kendilerince ‘açlığa dayanamayacağı’ düşüncesiyle oruç tutmasına izin vermez. Ya da kendisi sabah namazına kalktığı halde çocuğunu ‘kıyamadığı için’ namaza kaldırmayan insan, şeytanî bir merhamet anlayışı taşır.
Çocuğu Allah’tan ve imandan uzak yetiştirmek, onu dünyada ve ahirette zarara uğratır. Çocuk imanlı yetiştirildiğinde, bu onun tüm hayatını mutlu ve huzur içinde yaşamasına vesile olacaktır. O halde çocuklarımızı yalnızca dünyadaki ateşe karşı merhamet kanatlarıyla sarıp, korumakla yetinmeyelim. Tahrim Suresi, 6. Ayetteki, “yakınlarınızı ateşten koruyun” emri gereği onları sonsuz ahiret ateşinden koruyup sakındıralım.
“Bir kimse, çocuklarını Cehennem’in ebedî ateşinde yanmaya bırakıyorsa, güneşin sıcaklığından korumasında hiçbir hikmet yoktur.” (Sîret Ansiklopedisi)