Söz söylüyoruz lisanla, kelam yazıyoruz kalemle, klavyeyle…
Lisan-ı hal ile dilimizin döndüğünce.
Kalem ve klavyemizin kelama el vermesiyle.
Sadırlardan satırlara
Gönülden gönüle, kalpten kalbe.
Konuşacak söz, yazılacak kelam çok da
Sözün fazlası arif olana zaittir.
Kelam, kelime kalıba göre değil, kelam-ı kibarca.
Hatır için bir hatırlatma
‘Hatırların büyüğü Yüce Allah’ın hatırıdır’, hatırla!
Unutma!
Bir paylaşım, bir dert teatisi
Bir amaç, hedef uğrunda ortaklık
Söyleyenle dinleyen, yazanla okuyan arasında
Önce söyleyen kendine söyler, yazan kendine
Bir dava dertleşmeyi, dertlere çözüm üretmeyi salık vermişse
Davadan deva üretmeyi
Dermanı içindedir, sır değil.
Sırlı, batın, gizli değil!
Açık, açıklanmış
Örneklenmiş, şahitlik edilmiş
Açık olanı, açık olanın kapağını açıp almak
Açıklanmış olanı anlamak ve anlatmak
Öncesi ve önemlisi;
‘İnanmak ve yaşamak’!
Dünyayı mamur edip ahireti kazanmak için
Sorumluluk, sorgu sual, hesap kitap
Bu dünyada kaç kere, çok titizce
Her konuda, her zaman.
Peki ahiri hesap kitap, terazi mizan
Evet ahiret…
Ebedi yurt, dar-ı beka!
Ya rıza-ı ilahi ve salih amellerle ebedi kurtuluş
Ya sonu pişmanlık olacak,
Nedamet ifadeleri kabul edilmeyecek, bir fırsat daha sunulmayacak
Herkesin kendi kitabını okuyacağı
-velev ki cahil de olsa!-
Ellerin ayakların şahitlik edeceği
Herkesin yapıp ettiğini eksiksiz, tastamam önünde bulacağı
Yine ebedi, ama dar-ı ceza!
Ahiret, adı üstünde; ahir, son, uzak
Ne kadar uzak?!
Bu nasıl bir algı?
Başı sonu tuzak!
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!
Algılar, zanlar…
Ertelemeler.
İhmal ve ihlaller…
Sonra kuruntular!
Minare kılıfı gibi her çalınanı örtecek,
Maymuncuk gibi her kapıyı açacak!
Var mı öyle yağma; dünyada yağma, yığma; yalan, dolan
Var biraz da sen oyalan!
Kendin ölç, kendin biç!
Kıyma kendine; yazık
Ne rahatından vazgeç ne kötüye yor, yorul!
İşine bak; oyun oynaş, eğlen dolaş!
Rahmandır O, siler, görmezden gelir
Affeder, verir mi hiç kuluna keder!
Sen takdir et, O halleder!
‘Allah’ı hakkıyla takdir etmediler!’ buyuran da O, oysa…
Nasıl olacak?!
İmtiyaz, torpil
Herkes O’nun kulu değil mi?!
O zaman bu yanlış hesap niye?!
Nerede şükür, kulluk nerede?!
Söz, kelam bizde biter
Sadırlar daralır, satırlar yiter
Sözü, kelamı bitmeyene
-ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa, onlara yedi deniz daha eklense-
Kulak verelim, dikkat kesilelim
Değil midir müslüman;
‘Sözü dinleyen, en güzeline uyan’!
Var mı bundan güzel uyarı
Bundan güzel kelam!?
O halde;
Allah’a dayan, sa’ye sarıl ol, hikmete ram ol
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!
Mustafa Bozacıoğlu / İktibas Dergisi Şubat Sayısı