Gazete yazıcılığı benim mesleğim değil. Çünkü vesikam yok. Vesikalılar, özellikle Bursa’dakiler bu konuda çok hassasiyet gösteriyorlar ve vesikasız yazıcıları kendilerinden saymıyorlar. Sanki bizler de bayılıyoruz…
Şimdi meseleye gelelim…
Gazeteler, kamu hizmeti görüyorlar. Otobüs şoförleri de öyledir. Doktor ve eczacılar, devlet dairelerindeki dosya memurlarından tutun müdürlerine ve ilgili bakanlarına kadar, halk ile münasebeti bulunan cümle hizmetçiler, kamu hizmeti görüyorlar…
Hizmet esnasında vatandaşlara her ne gerekçeyle olursa olsun farklı yaklaşmayacaklar. Kitabiyatında böyle yazılıysa da, realite öyle değil. Çoğu yerde adamına göre…
En başta gazeteler politikalarında, gazete yazıcıları kafaları farklı olsa da kalemleriyle biraz ortalarda olmaları gerekiyor. Çünkü umumi hal ve gidişattan yine umuma haber ulaştırıyorlar. Ne var ki, tam objektif de olamazlar. Zira her biri bir farklı fikrin ve düşüncenin müdafiidir. Taraftarlıklarında ifrata varmamaları şart ve elzem. Amma mal meydanda, böyle olunamıyor…
•
Kamu hizmetinde makuliyet sınırı aşılmasa, gazeteciler ırkçı silah kullanmayı terk etseler, edebilseler, memleket huzur bulur. Maaşlar, ticari kazançlarla ücretler bereketlenir… Devletin gelirine dışarıdan el atan olmayacaktır, var ise kalmayacaktır…
Günümüzün normuna uygun bir Gazeteci olmadığımdan icraatlara bakıyorum. Kendi bilgi seviyeme göre faydalı ise, uzun uzun methü senaya kalkışmam. Şu veya bu sebeple sakıncalarını sezinlediğimde, hafifinden hafifine hislerimi belirtme yollarını ararım…
Yanılmış isem, ikna edildiğimde yanlışımı düzeltirim…
Mesela, şeker fabrikalarının özelleştirilmek üzere satılığa çıkarılmasına üç beş yazımla karşı çıktım. Baktım hükümet kararlı kimseye kulak asmıyor, bıraktım. Ben görevimi yaptım…
Niçin karşı çıktım?. Satın alan, makinaları hurdacıya, araziyi de betoncuya devredecek. Zira hep böyle yapılıyor. Piyasa güçlerinin şeytani baskıları karşısında hükümetler nişasta sekerine üretim artışı verecek. Cargill, sotada av bekliyor. Bunların neticesinde eşyanın tabiatı, unlu tatlıların fiyatını hızla aşağı çektirecek. On liraya baklava, sebil gidecek. Millet ekonominin doğal tabiatından, yenilip içileceklerin ucuz olanına yumulunca, obezitenin de milletimize yapmayacağı kötülük kalmayacaktı.
Bizim hükümetimizin eliyle millete bu kötülüğü yapmak-yaptırmak isteyen de, düşmanımız ABD ve İsrail hükümetleri idi…
Bakınız, satılan fabrikalardan üçünün satışları iptal edildi. Sebep, sahiplenenlerin para bulamamaları. Dua edelim adamlar para bulamasınlar. Aksi halde hükümet kararlı, satacak. Hazineye para girdi denilirken, millet de obeziteye paçasını kaptıracak…
Bu arada pancar yetiştiren yüzlerce köylümüzün bin bir cefa ile üretebildiği pancarları da elinde kalıp çürüdü. Yazık ve günah değil mi, bunca dökülen ter ve paraya?..
•
Asker uğurlayıcıların yaptıkları gibi “en güzel reis bizim reiz” türünden şamata yapmadığımıza, yapamadığımıza bakarak, bizim, hükümetten beklentilerimizin yerine hava aldığımız sanısına kapılanlar, sanırız epeyi de boldur…
Ne yapayım, İmam Hatip’de okumadım ve her hangi bir cemaat atmosferini de teneffüs etmedim. Belki tuhaf karşılayacaksınız şu tarz dua ve temennilerimden ötürü…
“Bizi ve beni eğitip öğretip şekillendiren öğretmenlerimizin mekanlarını Cennet eylesin Yüce Allah’ım” …..
Üzerimde büyük hakları bulunan bu kişiler, öğretmenlerim, kırklı ve kısmen de ellili yılların maarif hizmetlileriydi. Ben mi talihliydim yoksa, o devrin,tek partili yılların öğretmenleri mi, hep böyle idi?. Sökemedim. Kararı siz verin..
•
Şimdi şunu tartışalım…
Zaman zaman milliyetçilik damarlarımız kabarıyor. Irkçılık demek istemiyorum. Hükümet canibi, uluslararası zeminde bize karşı hainliğe kalkışanların mallarına boykot istemiyor. Mesela, İsrail malına boykot!. Bu hareketin, İsrail’den ziyade, raflarında İsrail malı bulunan esnafın zararına yol açacağı ileri sürülüyor. Bu durumda, Coca Cola da Türk malı oluyor…
Tuhaf ve tuhaflığı kadar acı ve üzücü değil mi?…
Daha da ötelerde, karmaşık. Burada üretilince yerli malı oluveren Amerikan sigarasıyla Coca Cola’lar, maalesef, alıp kullananın niyetine göre değişiyor. Kız niyetiyle bakarsan kızla, dul niyetiyle kucaklarsan dulla yatmış oluyorlar
Ne çirkindir ki bizim tiryakilerimiz, aralarında tesbihlisi de var kadehlisi de, parmaklarının arasındaki gavur sigarasını havalı havalı tüttürüp duruyorlar. Ulan bunun katma değerini kafir, kendi memleketine götürüyor be. Ondan sonra da “En büyük reis, bizim reiz” diyerek çağrışıyorlar. Oysa reis’in içi kan ağlıyor…
Bir başka tuhaflık, hem de acı tarafından şudur…
Hükümet sigara tüketimini frenleyebilmek için imkan bulabildiği her fırsattan istifadeye çalışıyor. İyi de, madem ki sigaralar yerli malı ve satıcıları da büyük bakkallardan küçük dükkanlara kadar Türk esnafı. Hal böyle iken niye sigara tüketimini düşürme peşindeyiz?…
Kamu sağlığı ve sağlık harcamalarının yıpratıcı ağırlığından nispeten kurtulmak için. İşte, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine karşı çıkmak da, bunun için boynumuza borç…
Siz, istediğiniz kadar “Reiz” diye çırpının!…
Yeni Akit / Atilla Özdür