Bu yazı ile birlikte bu sütunda yedi ay süresince haftada bir neşrettiğimiz risale sona eriyor.
Net, sade, berrak, anlaşılır bir teklif getirdiğime inanıyorum.
Bu teklif “Âmentü’ye inananlar” için hayatî önemi haizdir. “Ahlâk Nizamı” inancımızın gereğidir. Bu hedefe dünya şartlarında ulaşmak için meseleyi dert edinip düşünenleri imal-i fikr etmeye, ezber bozmaya çağırdım. Bu teklif hepimizin bildiği, istediği inandığı, özlediği hayat tarzına davetten ibaret.
Peki niçin rüzgâr esmiyor?
Yaprak kımıldamıyor?
Bu sorulara cevap verdim.
“Uzun yola” çıkmak, “Hicret” etmek için neye dayanıp güveneceğimizi dile getirdim. “Toprağa doğru” hareket bir seferberlik istiyor. Bir zihniyet değişimi.
Cumhuriyet temelinde bir yönetim (ki bu bir tür başkanlık sistemidir. Siyaset alanına bile-isteye girmedim) kısa, orta ve uzun vadeli planlar ile bu devrimi gerçekleştirebilir.
O seçkin zümre bu teklifi her ferdin gönül rızası ile kabul edebileceği bir proje haline getirebilir. (Elitist olmadığımı bir kez daha vurguluyorum). “Üç kahraman” başlıklı yazı bozkırın ortasında çakan kıvılcımın tasviridir. Seçkinliğin alâmetidir.
Bu kıvılcım neden bir meşale tutuşturmasın ki! Gönül erleri bir araya gelse “Bir Şehir” kuramaz mı? Tüm dünyaya “Evet! İşte bu” dedirtecek bir şehir, bir hayat tarzı, bir ahlâk nizamı. Devlet buna karşı çıkmak yerine destek vermelidir.
Vermedi ama.
Rahmetli Turgut Cansever’in dört başı mamur projesi hayata geçirilemedi.
Oysa inancımıza uygun, medeniyetimizi temel alan bir şehir kurmamın planlarını resimlerine kadar çizmiş, hazırlamıştı.
Sadece bir boş arazi istemişti. Bilâücret senelerce bu şehri oluşturacak “Türk evi” üzerinde çalıştı.
O sadece bir ressam, neyzen, mimar, şehir plancısı, uluslararası şöhret değildi. Ellili yıllardan itibaren belediyelerde, devlette görev almış; danışmanlık yapmış tecrübeli bir hoca idi.
En önemli özelliği “bağımsız” oluşuydu.
Burada tanışıp-görüştüğüm hocanın meziyetlerini sayıp-dökecek değilim.
Şunu belirtmek isterim ki; bıraktığı düşünce-sanat ve mimari miras talebelerinin (ailesinin) elindedir. Onlar bayrağı devralabilir.
İktidarı ve muhalefeti ile devlet (akademya ve halk) şehirlerimizin içler acısı durumunu görüyor, ıslaha çalışıyor. Çalışsın bu da bir iştir. Tıpkı köprü, yol, tünel yapmak gibi.
Ama sıfırdan “Bir şehir kurmak” ve bunu tüm dünyanın hayran olacağı tarzda inşa etmek hepsinden önemlidir. Çünkü bu “Ahlâk Nizamı”nın hayata geçirilen misali olacaktır. Muhacirlerin Medinesi. (Bk. “Hicret” başlıklı yazı)
Doksanların başında ülke çapında yapılan bir ankete göre halkımızın %90’ı bahçe içinde müstakil ve tek katlı bir evde yaşamak istiyor.
Bu “toprağa-tabiata” bağlılığımıza işarettir. (İlginç olan şu: Ben bu yazıyı yazdığım günlerde İlber Ortaylı’nın “Tuhaf” dergisinde bir yazısı yayımlandı, başlığı şöyle: “Tarıma toprağa bağlan”. Şubat 2019).
Turgut hocanın tüm ayrıntısı ile dile getirdiği şehre ben bu risalenin ana fikri uyarınca ilavede bulunacağım.
* Bu şehir esas itibarı ile “tarım”a bağlıdır. Etrafındaki köyler ahali ve arazisini projeye katmalıdır. Ülkenin neresinde kurulacaksa oranın topografyası-iklimi-imkânları elbette gözetilecektir.
* Şehrin civarında tarıma bağlı küçük ölçekli sanayi bulunabilir. Yine olmasında fayda görülen (seramikten cama, undan konserveye, yemden gıdaya vb.) iş alanları açılabilir.
* 25-50 bin kişilik bu küçük ama güzel şehirde zaruret haricinde motorlu taşıt yoktur. Yaya yürümek veya bisiklet ile toplu taşıma esastır.
* Şehirde bugün diğer şehirlerimizdeki gibi tüm kurum-kuruluş ve meslekler mevcut kanunlara tabi olarak faaliyet gösterir.
* Diyelim devlet bu şehir projesine ilgi göstermedi. “Ahlâk nizamı”na inanan sermaye sahipleri, inşaatçılar çeşitli ortaklık biçimleriyle bu yatırıma girişemez mi?
* İyi bir tanıtım ile bu şehrin tüm evlerinin hemen satılacağına inanıyorum.
Kim bu cennet köşesinde yaşamak istemez.
Şehrin yaşantısı, asayiş ve intizamı öncelikle şehir ahalisinin sahiplenmesi ile hal yoluna girecektir.
Şehirde mer’i kanunlar işler; suç varsa ceza da vardır.
Pembe bir tablo çizdiğimin farkındayım. Ancak “Ahlâk Nizamı”nı benimseyenler bu renge kıymet vermez. (Bu bir pilot uygulamadır. Başarısı yeni yorumlar ile yurt sathına yayılabilir.)
Şehrin sakinleri “Kanaat toplumu”nun fertleridir. Hududullah çerçevesinde yaşamaktan başka hedef tanımazlar.
Ne ABD’deki Amish tarikatına mensupturlar, ne de bir “getto” kurmuşlardır. Cennete bu dünyada değil, öte dünyada kavuşacaklarına inanmışlardır. Onlar “Ahlâk Nizamı”nın öncüleridir.
SON SÖZ
Söz bitmez. Her zaman söylenecek yeni bir söz vardır.
Not: Bu yazılar, bir kitabın parçaları idi. Bu, son yazıdır. Kitap, Dergâh Yayınları arasında “Kalbin Sesi-Bir Hicret Risalesi” adıyla yayınlandı.
Yeni Şafak / Mustafa Kutlu