Haksızlık ve Hadsizlik Etmeden Bunları Konuşmayalım mı?
İslam’ın zaferinden, müslim gayrimüslim herkesi kucaklayan medeniyetinden, bunu sağlayacak ümmet birliğinden söz edecek ve o şanlı günlerin dünyaya yeniden nizam vermesinin yollarını arayacaksak, o izzetten bu zillete düşmüş olmamızın asıl sebepleri üzerinde durmalı ve bunları ortadan kaldırmanın yollarını bulmalıyız. Benim anladığım kadarıyla, ümmeti en hızlı parçalayan ve güçsüz kılan ana sebep fırkacılıktır. Bu sebebin de sebepleri vardır; cehalet, ırkçılık ve düşmanlarımızın bu zaafımızı fark edip bizi fırkalara ayırıp vurmaları.
Bugün Batı’nın çatışma sosyolojisi bilimini yaptığı ve bunu kendi ‘ötekilerinin’ üzerinde kullandığı, böylece onları parçalayıp yuttuğu, güçsüz ve savunmasız bıraktığı açık bir gerçektir. Özellikle Amerika’nın bu bilimi kendi içinde tersiyle de yani ‘çatışmaları önleme’ yönüyle de kullandığı bilinmektedir. Aksi takdirde kendilerinin yumuşak karnının da muhtemel etnik çatışmalar olduğunu çok iyi bilmektedirler. Amerika’daki siyah-beyaz karşıtlığı buradan göründüğünün on katından fazladır, ama onlar bu bilimsel çalışmalarla bunu şimdilik önleyebiliyorlar. Bu başarılarının bir sebebi de bölüp yuttukları ve geri bıraktıkları ülkelerin bütün maddi imkânlarını oraya taşıyıp kendi vatandaşlarını adeta kuş sütüyle beslemeleridir. Hedef ülkeleri bölemedikleri ve onların varlıklarını gasp edip kendi ülkelerine taşıyamadıkları zaman, alıştıkları refah sona ereceği için kendilerinin parçalanacaklarını da çok iyi biliyorlar.
Kuranıkerim merkezli olarak fırka ve cemaat kavramlarını çalıştım ve anladıklarımı zaman zaman yazdım. İşin özeti şudur: Allah bize defalarca ‘O’nun ipine birlik halde sarılın, fırkalaşmayın, yan yollara girmeyin, onlar sizi benim dinimden uzaklaştırıp fırkalaştırır. Allah’a ve Resulü’ne itaat edin, birbirinizle didişmeyin yoksa korku ve zaafa düşersiniz, rüzgârınız gider. Sabredin, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir’ buyurmaktadır.
Rüzgârınız/rîhiniz; gücünüz, devletiniz, heyecanınız anlamlarına gelir. Demek ki, Müslümanların çözülüp dağılmalarının, devletlerini kaybetmelerinin asıl sebebi birbirleriyle çekişmeleridir. Sünnetullah’da değişme olmaz. Müslümanlar ne yaparlarsa yapsınlar, Allah onları sırf biz Müslümanız demeleriyle destekleyeceği vaadinde bulunmuyor. Müminler sözlerinde dururlarsa ancak o zaman onlara zafer vereceğini vaat ediyor. Başında peygamber bulunan bir ordu bile müminlerin gevşemeleri sebebiyle, Uhut’ta ve Huneyn’de en az iki kez tökezlemiştir.
Bir mümin olarak bu meseleyi dert edindiğimiz için önceki yazımızda mezarlıkta Risale okunması bidatine dikkat çektik ve fırkacılığın insanı yavaş yavaş nasıl yoldan çıkardığını anlatmaya çalıştık. Bir gerçeği çok açık bir şekilde anlatan şu mealdeki muhteşem ayeti kerimenin de hatırlanmasını istedik: ‘Biz söyledik ama ‘onlar dinlerini aralarında ‘kitaplarla’ parçalar haline getirdiler, her grup kendi yanındakiyle mutlu ve mesrur. Sen onları bir süre kendi şaşkınlıklarıyla bırak’ (Müminûn 53-54). Demek ki, kitaplarla da parçalanma olabilirmiş dedik.
Bediuzzaman’a ve Risalelere haksızlık ve saygısızlık etmedik. Anladıklarımızı edeple söylemeye çalıştık. Ama yine de bize hiç hak etmediğimiz hakaretler yapıldı, yersiz yazılar yazıldı. İşte bir oluşumun fırkalaştığının en belirgin göstergelerinden biri budur. Söylenen doğru mu değil mi düşünülmeden tepki refleksiyle hemen harekete ve hakarete geçilir.
Böyle hakaretler yapanlar etkisiz kılmak istediklerini onu bir kategoriye dahil ederek ve bir uca iterek vururlar. Malum, ülkemizde şu anda Kur’an’ın Allah’ın sözü olamayacağını söyleyecek kadar küçük aklını kutsayan, Batı düşünce ve yöntemleriyle geçmiş değerlerimizi aşağılayan bir savrulmuşluk ve ifrat var, bir de bunun karşısında kişileri kutsayan, sadâtımızın kitaplarında ne yazılı ise biz ona hadis ve Kur’an’ın tefsiri diye bakarız cehaleti ve tefriti var. Size vurmak isteyenler hangi tarafa yakın iseler sizi öbür kategoriye iterek, onları zikrederek vururlar. Fırkacılık refleksiyle bir orta yolun / sıratı müstakimin olabileceğini düşünemezler. Oysa Bediuzzaman ifratın da tefritin de hata olduğunu söyler. Ancak tefrit daha büyük bir hatadır, çünkü ifratın çıkışının sebebi de odur der. İşin ifrat tarafı savrulmuşluğa, sabit değer tanımamaya ve sonuçta da zındıklığa götürür. Tefrit tarafı ise fırkacılığa, parçalanmaya, bidatlere ve şirke götürür. Her ikisinden de Allah’a sığınırız. Oysa müminler ‘ümmeti vasat’ olmaya çağrılırlar.
Pazar günü meseleyi biraz daha açalım inşallah.
Yeni Şafak / Faruk Beşer